İddianamede şok ifade: Köylülerin karşısında...

KCK soruşturmasının İstanbul ayağı ile ilgili iddianame, bu yapı hakkında geniş ve kapsamlı bilgiler içeriyor.

İddianamede şok ifade: Köylülerin karşısında...

KCK sadece Kürtçü bir devletleşme modeli değil. Devrim hayaliyle hareket eden Türk solcu ve sosyalistleri de bünyesine kattı. KCK ile artık Kürt kimliği sosyalist ve ulusalcı bir niteliğe büründü. Kürdistan Topluluklar Birliği/Türkiye Meclisi (KCK/TM) soruşturmasının İstanbul ayağı ile ilgili iddianame, bu yapı hakkında geniş ve kapsamlı bilgiler içeriyor. KCK'yı PKK'nın siyasallaşma süreci olarak görenler için de cevap niteliği taşıyan ifadeler var. İddianame her ne kadar İstanbul şehir yapılanmasını anlatsa da aslında genel bir KCK değerlendirmesi yapıyor. Örgütün konumu, Türkiye'deki durumu, PKK ve BDP ile ilişkisi hakkında iddialara yer veriyor. KCK'nın tarihsel süreci, örgütün propaganda ve eylemleriyle elde edilen deliller mukayese edilerek anlatılıyor. İddianame, KCK'nın bazılarının iddia ettiği gibi masum bir yapılanma olmadığını ileri sürüyor. KCK'nın bölgede mahkemeler kurduğu, halkı yargıladığı, idamla sonuçlanan cezalar verdiği örneklerle anlatılıyor. Aynı şekilde, iş adamlarından ‘Mavi Kumbara', esnaftan ise ‘Kutu' adı altında haraç topladığı vurgulanıyor. İddianameye göre, KCK devletleşmeye giden yolda adımlar attı ve örgüt üyelerini KCK vatandaşı saydı. ‘KCK kimliği taşıma, KCK'ya vergi verme, KCK mahkemelerine gitme' gibi dayatmalarla Kürt vatandaşların devletle bağını koparmak istedi. KCK, bir devletleşme modeli olarak tanımlanırken, yapılanmanın PKK ile ilişkileri irdeleniyor. KCK'nın terör örgütü PKK'nın bir üst yapılanması olduğu ve içinde BDP ile önemli vakıf ve dernekleri barındırdığı ileri sürülüyor. Öcalan'ın talimatıyla kurulduğu belirtilen KCK'nın Alevi vatandaşlara karşı çok çirkin yakıştırma ve hakaretlerde bulunduğu ortaya konuyor. 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa referandumunda KCK'nın, ‘hayır' oyu kullanması veya sandığa gitmemesi için halka baskı yaptığı belirtiliyor. Bununla ilgili en çarpıcı ayrıntı KCK mensupları arasındaki telefon konuşmalarında ortaya çıkıyor. Songül isimli kişi, X adlı erkeğe Varto'daki Alevilerin ‘hayır' oyu kullanmaları için gereken baskının yapılması talimatını verirken şöyle bir cümle kullanıyor: “Zaten o Aleviler şerefsizler, kendi katillerine âşık olmuşlar, hayret bir şey ya…” KCK'nın varlığını ilk kez 12 Mayıs 2008'de ‘PKK kendi devlet sistemini kurmuş' başlıklı haberle Aksiyon duyurmuştu. Fakat birçok aydın tarafından PKK'nın şehir yapılanması veya PKK'nın siyasallaşma hamlesi olarak nitelendirilen KCK'nın mahiyeti iddianame ile hukuk önüne çıkarılıyor. Mayıs 2007'de resmen varlığını ilan eden KCK, her geçen gün alan ve yapısını değiştirerek tam kapsamlı bir terör örgütüne dönüştü. Kandil'i bir şehir gibi kendisine bağlayan bir yapılanma hâlini aldı. Öyle ki sistem sadece Kürtlerle yetinmedi, ‘devrim' hayallerini gerçekleştiremeyen bazı Türk solcu ve sosyalistleri de bünyesine kattı. Kürt kimliği sosyalist, ulusalcı bir kimlik kazandı KCK ile. Tanınmış sosyalistlerin terör örgütüne destek vermesi, şiddet eylemlerinin makul bir hak olarak değerlendirilmesine yol açtı. Kırıp dökmek, cam çerçeve indirmek en hafif eylem türü hâline geldi. KCK ise sosyalistlerin kendisine yanaşmasını fırsat bildi, önce diğer sol örgütleri dağ kadrosuna aldı, ardından onların şehirdeki kalıntılarını KCK yapılanmasına dâhil etti. BDP ise Kürtçü bir parti sıfatından çok sol tandanslı parti olmaya çalışıyor. Solun ‘devrim' söylemleri yeniden can buldu. BDP yerine daha çok Halkların Demokratik Kongresi(HDK) tanımı yapılıyor. BDP milletvekilleri için ‘HDK milletvekili' söylemi giderek artıyor. KCK sol ve ulusalcılarla dirsek temasına girerken aynı zamanda dernek, sendika ve birtakım sivil toplum kuruluşlarını da karargâh olarak kullanmaya başladı. Zamanla güçlenen KCK, asıl ivmeyi Habur olayından sonra kazandı. 19 Ekim 2009'da teslim olan PKK'lıların Habur'dan geçerek Türkiye'ye gelmeleri ve kahraman olarak karşılanmaları bir kırılma noktası yaşattı. İstanbul KCK yapılanması ile ilgili iddianamede de savcı bu noktaya dikkat çekiyor ve örgüte ait doküman ve kayıtlarda Habur ile ilgili şu tespiti yapıyor: “Türk devletinin Kürt sorununda 85 yıldır sürdürdüğü inkar ve imha siyasetinde ilk kırılmadır. Ve bu barajın çatlaması olarak görülmelidir.” İddianamedeki diğer ilginç ayrıntılar şöyle: DTP'den örgüte kaynak ‘Alternatif Cuma Namazı' organizasyonlarıyla halkı kandırmaya çalışan KCK sanıkları yaptıkları görüşmelerde cuma namazıyla âdeta dalga geçiyor. Hatice Vural, Songül Çelik ve Selda isimli kişiler arasında geçen telefon görüşmelerinde cuma namazına gitmenin ‘iğrençlik' olduğu belirtiliyor, namaz kılanlar da ‘manyak' diye nitelendiriliyor. Soruşturma kapsamında elde edilen bir başka bilgi Türkiye Meclisi adı altında oluşturulan yapı ile ilgili. DTP'den bu yapıya 5 milyon lira kanalize edildiği belirtiliyor: “…Türkiye Meclisi (TM) Mali Komisyonu tarafından 2006 yılı içerisinde finansman teminine yönelik olarak; müzahir iş adamlarının kategorilere ayırdıkları ve ayrıca Türkiye genelinde (250.000) kişiden DTP makbuzu karşılığında, 5 milyon YTL civarında yardım adı altında para toplanması ve toplanan yardımların Mali Komisyon tarafından (%25)'lik kısmının il koordinasyonlarında, kalan (%75)'lik kısmının ise örgütsel tüm faaliyetlerin finansmanlarında kullanılması, destek vermeyen şahıslara yönelik yaptırım uygulanması yönünde kararların alındığı...” İddianamede PKK/KCK ile BDP arasındaki ilişki ispatlanmaya çalışılıyor. Örgütün paralel bir devlet gibi yapılandığı belirtilirken BDP KCK-PKK yapılanması ile amaç birlikteliği içinde olmakla suçlanıyor. BDP'li yöneticilerin KCK'da görev yaptığı vurgulanıyor: “Yapılan incelemelerde terör örgütü PKK/KCK'nın yasadışı faaliyetleriyle, BDP'nin faaliyetlerinin birçok noktada iç içe girdiği, hatta bu beraberliğin organsal bir birlikteliğe dönüştüğü anlaşılmıştır. Nitekim BDP'de üye ya da yönetici konumunda olan birçok şahıs aynı zamanda KCK'nın en üst düzey organı olan Meclislerde de yer almıştır.” KCK şüphelisi Salih Baykal'ın “Arkadaşlar biliyor ben aynı zamanda Küçükçekmece İlçe Başkanıyım, yani İlçe Başkanı Siyasi Parti İlçe Başkanı aynı zamanda o ilçede kurulan (KCK) meclisin sözcüsüdür.” şeklindeki konuşmalarına da yer verildi. İddianamede detaylarıyla anlatılan Siyaset Akademileri'nin, terör örgütü PKK/KCK ideolojisini halk tabanına yayarak şehir yapılanması ve dağ kadrosuna eleman kazandırmak amacıyla BDP'nin amblemi altında açıldığı belirtiliyor. İddianamede, Siyaset Akademileri'nin siyasi bir partinin eğitim merkezi değil, terör örgütünün eğitim yuvası oldukları öne sürülüyor. Akademide eğitim gören şüpheli Delil Botan Kahraman'ın ifadesinde Sinan Arslan isimli şahsın elinde notlarla sınıfa geldiği, gündeme ilişkin notları terör örgütü liderlerinden Cemal kod adlı Murat Karayılan'dan geldiğini beyan ederek okuduğu belirtiliyor. Ayrıca akademide eğitim gören şüphelinin ifadesinde, platform veya yemin töreni adı altında örgüte sadakat yemini ettirildiği beyanına yer veriliyor. İddianamede suçlananlar arasında en dikkat çeken isimler Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu. KCK'nın akademik kadrosunda bulunduğu iddia edilen Ersanlı için 38 yıl, Zarakolu için 15 yıl hapis cezası isteniyor. Bu iki isimle beraber 51'i ‘terör örgütü yöneticiliği' iddiasıyla 142 sanık örgüte üye olmak suçlamasıyla hâkim karşısına çıkacak. Tutuksuz 46 sanıktan 23'ü hakkında yakalama kararı bulunuyor. Zarakolu terör örgütüne yardım ve yataklık etmek, Ersanlı ise örgüt yöneticisi olmakla suçlanıyor. İddianamede KCK'nın işleyişini gösteren şemaya da yer veriliyor. Buna göre 1 numara Karayılan. ‘PKK/KCK Öderliği' başlığı altında Abdullah Öcalan'ın adı yer aldı. Öcalan'ın ardından ‘Yürütme' başlığı altında Murat Karayılan ismi bulunuyor. Karayılan'dan sonra Sabri Ok geliyor. KCK Türkiye Meclisi sorumlusunun hâlen Avrupa'da yaşayan Sabri Ok olduğu, ona bağlı KCK Yürütme Kurulu'nun Nihat Oğraş, Kutbettin Yazbaşı ve Ali Durç'tan oluştuğu, bu yürütmeye bağlı KCK İstanbul İl Yürütme sorumlusunun ise Mümtas Aydeniz olduğu belirtiliyor. Aydeniz'e bağlı olarak faaliyet yürüten KCK İstanbul yapılanmasının Adalet Komisyonu, Sosyal Alan, Siyasal Alan, İdeolojik Alan, DÖKH ve Mali Alan şeklinde örgütlendiği vurgulanan iddianamede, bu örgütlenmenin tüm illerde aynı şekilde çalıştığı belirtiliyor. İddianamede, PKK/KCK'nın 30 yıllık silahlı terör eylemlerinden sonuç alamayınca halk tabanında ideolojisini yaymaya, halk ayaklanması yoluyla Türkiye topraklarının bir bölümü ile İran, Irak ve Suriye topraklarının bir kısmını içine alacak şekilde Birleşik Bağımsız Kürdistan Devleti kurmayı amaçladığı anlatılıyor. Ayrıca, “Malumdur ki, terör örgütlerinin sözleşmeleri ve anayasaları yoktur. Bu tür örgütlerin tek anayasası silah ve gözyaşıdır.” ifadesine yer veriliyor Türkiye genelinde ve İstanbul'da meydana gelen tüm terör eylemlerinin planlama ve talimatlarının kent meclislerinden verildiği ve örgüt mensuplarının yaptıkları tüm masrafların buralardan karşılandığı aktarılıyor. KCK yapılanması ise şöyle özetleniyor: “Birleşik Bağımsız Kürdistan isimli yapılanma Türkiye'de PKK'nın kontrolünde KCK Türkiye Meclisi, İran'da Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), Irak'ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK) ve Suriye'de Demokratik Birlik Partisi'nden (PYD) oluşan dörtlü bir uluslararası yapı tarafından sürdürülmektedir.” Köylüleri nasıl idam ettiler? KCK'nın en iyi propaganda yaptığı Siyaset Akademileri'nde anlatılan bir ders iddianamede şöyle geçiyor: “Kimsenin halka ters yaklaşması mümkün değildir. Şu an birçok alanımızda yaşanan nedir? Nasıl ki insanlar ayıları görüp korkudan kaçıyorlar ise, halktan insanlar da arkadaşlarımızı gördüklerinde öyle kaçıyor. Niye? Çünkü gidip ağalar ve beyler gibi halka yaklaşıyorlar. Halka her şeyi söylüyorlar. Kendilerini haklı görüyorlar. Halktan ne isteseler vermeleri gerekiyor, yoksa kötülüyorlar. Hatta bazıları ağalar gibi kötüleyip dayak atıyor. Belki bazı arkadaşlar biliyor, geçen yıl Kelareşte tüm köylülerin karşısında birini idam ettik. Bu hareketin kadrosu halkla, onun değerleri ile oynayamaz.” KCK iddianamesinde 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesindeki terör olaylarını aydınlatan bilgilere geniş yer veriliyor ve bu eylemlerin KCK/PKK ve BDP'nin ortak planı çerçevesinde yapıldığı savunuluyor. İstanbul'da yaşanan bombalı eylemler, molotof atma ve araç kundaklama olaylarının seçim günü yaklaştıkça arttığı tespiti yapılıyor. Savcılık seçim sürecini provoke etmeyi amaçlayan eylem kararlarının KCK'nın kurdurduğu kent meclislerinde alındığını ses kayıtlarıyla tespit etmiş. İddianameye konu olan 189 günlük süre içerisinde 297 eylem gerçekleştirilmiş. Bunlardan 73'ü bombalı, 135'i molotoflu eylem. Saldırıların hedefinde AK Parti'nin seçim irtibat büroları ve partiye ait diğer binalar yer alırken CHP ve MHP temsilcilikleri, toplu taşıma araçları, park ve seyir hâlindeki araçlar, bankalar, ATM'ler ve marketlerin de hedef alındığı belirtiliyor. AKSİYON
<< Önceki Haber İddianamede şok ifade: Köylülerin karşısında... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER