İKİ TOKAT!

O iki tokatı hiç unutmadım, yaşadıkça da unutabileceğimi sanmıyorum.


Biri, çocukken babamdan yediğim tokat... Öteki, askerde benim attığım tokat... İkisi de içime öyle işlemiştir ki, ne zaman hatırlasam birinden dolayı ürperir, diğerinden dolayı utanç duyarım. Annem, arsada top oynarken saati unutup eve geciktiğim için yediğim o tokattan sonra babamın çok üzüldüğünü, hatta ağladığını söyleyip beni teselli etmeye çalışmıştı. Ben de, karlı bir havada gece vakti nöbet kulübesinde uyuklarken yakaladığım için bir tokatla cezalandırdığım Kütahya'lı onbaşıdan kendisini odama çağırıp özür dilemiştim. Her iki olaydaki çaresizlik duygusunun yürek burkan bir yanı vardır. Çocuğun boynu büküktür baba karşısında. Onbaşının durumu da farklı değildir, komutan karşısında... Bir tokat nedir ki diyenler olabilir. Ama o bir tokatı hissetmeye çalışmadan, o tokatın üzerinde düşünmeden, şiddet sorunu kafalarda çözülemez. Şiddetten çok çekiyoruz. Aile içinde, okulda, günlük hayatta, karakolda, hapishanede şiddet bitmek bilmiyor. Öylesine bir kısır döngü içinde kıvranıyoruz ki şiddet şiddeti doğuruyor. Şiddet sarmalının pençesinde, o rezil gücü gücüne yetene helal olsun zihniyeti gittikçe yaygınlaşıyor. Anımsayın o deyişleri: "Kızını dövmeyen dizini döver!" "Eti senin kemiği benim!" "Kocadır, sever de döver de!" Böylece, baba çocuğunu dövüyor. Koca karısını dövüyor. Öğretmen öğrencisini dövüyor. Polis kötü muamele yapıyor. Hapishane işkencehane olabiliyor. Böylesine kabaran, büyüyen bir şiddet dalgasında, insan ilişkileri son derece hoyrat bir toplum yaratıyoruz kendi ellerimizle... Bu açıdan, Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yeşim Arat ile Sabancı Üniversitesi'nden Dr. Ayşegül Altınay'ın yaptıkları araştırma son derece ilginç.(*) "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet" adını taşıyan araştırmada yer alan çarpıcı bulgulardan bazıları şöyle: Her üç kadından biri eşinden dayak yediğini söylüyor. Çocukken karşılaştığı şiddet, daha sonra erkeğin şiddete başvurma ihtimalini iki katına çıkarıyor. Kadınların aileye eşlerinden daha çok gelir getirmesi, kocalarından dayak yeme riskini katlıyor. Kadınların öğrenim düzeyi arttıkça şiddetle karşılaşma oranı düşüyor. Üniversite okumuş erkeklerin altıda biri de eşlerine şiddet uyguluyor. Kadınların yüzde 90'ı "Haklı görülebilecek dayak yoktur" görüşünü paylaşıyor. Kadınların yüzde 70'le 85'i, devletin erkekleri eğiterek, kadınlar için sığınma evleri açarak, aile içi şiddete karşı çıkan kuruluşlara destek sağlayarak, saldırganlara ağır cezalar vererek ve polisi eğiterek aile içi şiddetin önlenebileceğine inanıyor. Kadına Karşı Şiddete Son Haftası için bu satırları yazıyorum. Kadına, çocuğa el kaldırmayın! Aile içinde kalkan inen o eller, toplum ve devlet düzeninde de şiddetin kaynağı oluyor. Hiç unutmayın: Şiddet şiddeti doğuruyor! ———————— * Şahin Alpay'ın "Terörün Kaynağında Şiddet" başlıklı yazısı, Zaman, 8 Kasım 07; Şükran Pakkan'ın "Her üç kadından biri şiddete uğramış" başlıklı haberi, Milliyet, 8 Kasım 07.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER