CEVİZ GÖLGESİNDEKİ KEFENSİZ ŞEHİTLER

Şehre girerken bile sessizliğin ve dinginliğin bütün ruhunuzu kuşattığını hissediyorsunuz.


VAN'DAN AHLAT'A 3 Ahlat belgeseli için gittiğimiz bu tarih ve kültür merkezinde önce karnımızı doyurmak istedik. Ev sahiplerimiz bizi sahile sıfır bir öğrenci yurduna götürdü. Nefis bir güveç, pilav ve soğuk cacıktan oluşan yemek listesi bize hayat üfledi. Bugün 25 bin nüfuslu Ahlat, bir zamanlar 300 bin nüfuslu, merkezi bir şehirmiş. Kimler burada medeniyet kurmamış ki: Selökidler, Elamlar,Sümerler..Asurlar..Urartular, Persler,Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar. En kalıcı izler ise Selçuklulardan kalma. Şehre girerken bile sessizliğin ve dinginliğin bütün ruhunuzu kuşattığını hissediyorsunuz. Yeşili, meyve bahçeleri, düz ovası, alçak tepeleri ile batıdaki bir ilçeyi andırırken, tarihi dokusu ve Ahlat taşından yapılmış ev, işyeri ve resmi daireleriyle otantik, tarih öncesi bir şehri andırıyor. Ahlat taşı az bulunur kalitede bir yapı malzemesi. İlk çıkarıldığı anda yumuşak ve işlemeye müsait, yıllar geçtikçe sertleşiyor, adeta yıkılmaz ve kırılmaz bir hüviyet alıyor. Taş ocakları bugün hala işliyor ama şöhreti hak ettiği konuma ulaşmış değil. Bin yıllık kümbetlerin hemen hepsi bu taştan yapılmış. Bazı kümbetlerde işlenmemiş taş bulmak oldukça zor. Ağzımız açık bu sanat eserlerini seyre dalıyoruz. Kubbet-ül İslam diye anılan Ahlat, mezarlıkları, mezartaşları, kümbet ve camileriyle günümüze ulaşan bir açık hava müzesi. Ölüleriyle beraber yaşayan diri bir şehir. Her ev genişçe bir bahçe içinde yer alıyor, her bahçede de bir mezartaşı veya bir kümbet gelenleri karşılıyor. Bahçeler ömürlük ceviz ağaçlarıyla serinliyor, insanlar kiraz, erik, elma, kaysı ve daha birçok sebze ve meyvesini bu bahçelerde yetiştiriyor. Dede Maksut Türbesi’nin 1538’den önceki tarihlerde yaptırıldığı anlaşılıyor. Hz. Bediüzzaman, Ahlat’ta üç gün misafir olduğunda geceleri Dede Maksut türbesinde kalmış. O dönemi hatırlayan ve bizi bahçesinde misafir eden Abdullah Amca, ezanın Türkçe okunduğu o yıllarda Üstadın, Cami kapısında aslına uygun ezan okuduğunu ve üç gün boyunca cemaate imamlık yapıp namaz kıldırdığını ara ara sohbet ettiğini anlattı. Ahlat’ta, Taht-ı Süleyman Mahallesi veya şıhlar mahallesi diye bilenen bölge Allah Resulü’nün mübarek soyundan gelenlerin yerleştiği alan olarak anılıyor. Kanuni sultan Süleyman da doğu seferinde burada üç ay kalmış, bölge emirlikleri, beyler kendisine yine burada biat etmişler. İşte burada bulunan ve XVI-XVII yıllarında yapıldığı sanılan Mirza Muhammet Türbesi görülmeye değer bir sanat eseridir. Diğer türbelerden bazılarının isimlerini de şöyle sıralayabiliriz.Şeyh Necmeddin Türbesi (1222) Hasan Padişah Kümbeti 1275 Emir Bayındır Kümbeti ve camisi (1481) ,Emir Ali Kümbeti (1306), Şirin Hatun Buğatay Aka Kümbeti-Çifte Kümbet- (1281), Hüseyin Timur Esen Tekin Kümbeti (XIII.yy), Alim Oğlu Kümbeti (XIII yy), Kitabesiz Kümbet (XIII-XIV.yy), Erzen Hatun Kümbeti… Hz.Ömer döneminde başlayan seferler(İyaz bin Ganem komutasında) Hz.Osman döneminde(Habib bin Mesleme komutasında) de sürmüş ve bölgenin İslam ile tanışması bu yıllarda olmuş. Sahabenin ileri gelenlerinden Muaz bin Cebel’in oğlu Abdurrahman Gazi ile birlikte yaklaşık (sahabe ve tabiin’den) 120 kişi fetihler sırasında şehit düşmüş. Bölgenin Müslüman Türklerle tanışması ise ilk milenyumun başlarına rastlıyor. Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, Asya’dan Anadolu’yu yurt edinmek için yola çıkmaları ile Van havzası, özellikle Ahlat civarı Türkleşmeye başlıyor(Allah hepsinden razı olsun mekanlarını cennet eylesin). Bu topraklarda gezerken Merhum şair M.Akifin şu mısraları aklımıza geliyor.Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!/ Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı… / Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?/ Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ. Onlarca farklı millet tarafından üs olarak kullanılan, Ahlat 1350 yıldan beri Van gölünün eşsiz manzarasında medfun Abdurrahman Gazi’yi de misafir ediyor,1974 yılında yapılan türbesi ile de Ahlat’lılar o’na olan hürmetlerini ifade ediyorlar.Bir mesire yeri gibi düzenlenen tepede, mihmandarlarımızdan olan türbedar İsmail Bey’in, karadut pekmezi, dut şurubu,ceviz reçeli ve nefis kahvaltısı unutulur gibi değil. Devrek bastonları ile yarışan, ceviz ağacından yapılmış estetik zevki haiz Ahlat bastonları ise tarihi doku ile paralellik arz ediyor. Binlerce yıllık mağara evlerinin bir benzerini, Kars’ın Ani harabelerinde görmüştüm. Yakın zamana kadar kullanılan mağaralar yıllar içerisinde kendine özgü bir şekil almış. Her millet ihtiyacına göre kazılar yapmış, duvarlarda oyuklar açmış, kap-kacak oluşturmuş. Bir pencereden içeri göz attığınızda onlarca medeniyetin harmanlanmış mimari yapılarına baktığınızı anlıyorsunuz. Selçuklulardan kalma mağara mescit ise mihrabı ve minberiyle bize ecdadımızın hangi hususlarda titiz olduklarına dair ipucu veriyor. Urartulardan kalma duvarlar, Orta Asya’dan gelen ilk Türk boylarının mezarları, şehir surları, zaviyeler, medreseler ve camiler Ahlat’ı, Van havzasındaki diğer yerleşim birimlerinden ayırıyor. Selçuklulardan kalma bir hamamın yıkıntılarında dolaşıp da göbek taşı neresi, tellak nerede? Diye sormamak olmaz. Turizme açılmış değil, harabe halde. Kurnalara kulak verince, gusletmek için gelen ecdadın nefeslerini duyar gibi oluyor insan. Hayal denizine yelken açıyorum ve temizliğin bundan 800 yıl önce, benim dedelerim için ne ifade ediyormuş onu görüyorum. Alpaslan’ın geçtiği yoldan geçmek,Tuğrul beyin oturduğu bir ağacın altında oturmak, Uzun Hasan veya Şah İsmail’in izine rastlamak,Horasan Erenlerinden birine selam çakmak, bir sahabe mezarında ağlamak,Celalettin Harzemşah’tan Selehaddin Eyyübiy’e kadar bir dizi komutanın nefesini duymak, ilhanlılar, Akkoyunlar-Karakoyunlar deyip yola revan olmak ya da yağmalanan, ateşe verilen bir şehrin iniltilerine kulak vermek için Ahlat bulunmaz bir fırsat. Sevgili okuyucu: Bölgeyi, özelde Ahlat’ı biraz daha yakından tanıma fırsatı bulur, daha derin araştırmalar yaparsınız diye kalem oynattım. Duygularımla beraber hakikatleri ifade etmeye çalıştım. Seyahat sırasında bize desteklerini esirgemeyen kaymakam Bilal Şentürk’e, Belediye Başkanı Mevlüt Gülmez’e , emekli M.E.B müdürü İsmail hocama , diğer ahlatlı dostlarımıza teşekkür ederim. TÜGİK üyesi bir grup işadamı bizim gittiğimiz gün Ahlat’a gelmişlerdi. Hem ziyaret hem ticaret amaçlı gezilerinde kendilerine başarılar diliyoruz.
<< Önceki Haber CEVİZ GÖLGESİNDEKİ KEFENSİZ ŞEHİTLER Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER