TÜRKÇE'DE OLİMPİYAT VE DÜNYA ŞAMPİYONUMUZ: FETHULLAH GÜLEN

Oradaki gururumuz Fetullah Gülen hocaefendi.


Güreşte, olimpiyat ve dünya şampiyonlarımız var. Atletizmde ve futbolda da çeşitli derecelere sahibiz. Ama Türkçe konusunda, bin yıldan beri ilk defa olimpiyat ve dünya şampiyonluğu kürsüsüne çıkıyoruz. Oradaki gururumuz Fetullah Gülen hocaefendi. Türkiye’de bir takım kişilerin ve çevrelerin, ona nasıl büyük bir kinle düşman olduklarını çok iyi biliyorum. Bu düşmanlığın bir sebebi, onun isminin sonundaki (Hocaefendi) sıfatıdır. Hocaefendi denilince adamların aklına İslâmiyet geliyor. İslâm düşmanları, onun ismine bile tahammül edemiyorlar. Çünkü o, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın) safsatasıyla uyuyan Müslümanlardan değildir. Okuyan, araştıran, bilen, eser veren ve etrafına kendisi gibi aydınlıklar toplayan kimselerdendir. Hani ondan: Komünist Fetullah Gülen, düzenbaz - madrabaz Fetullah Gülen... diye bahsedilse, o kişilerin kılları bile kıpırdamayacaktır. Öfkelenen kişiler, Hocaefendinin Türkçe bayrağımızı dünyanın 115 ülkesinde dalgalandırmasına da tahammül edemiyorlar. Türkiye’de Türkçemizi basit bir aşiret dili hâline getirmek için “abidik - gubidik” kelimelerle konuşanlar, yazanlar, Hocaefendinin zengin Türkçesi karşısında da ifrit kesiliyorlar. Mesela; Afrika’nın Kongo Cumhuriyeti’nden gelen 4-5 yaşlarındaki çocukların İstiklâl Marşımızın 10 kıt’asını ezbere okumalarını duyunca, görünce, öğrenince, lâiklik ve irtica edebiyatına başlıyorlar. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi, 624 yıllık Osmanlı devrimizde de, 77 yıllık Cumhuriyet dönemimizde de, Türkçemizi, Türkiye dışında, 115 ülkede yaymak - yaşatmak gayreti gösterilmedi. Ama şimdi, bir tek yürekli adam, yani Fetullah Gülen Hocaefendi böyle mübarek ve mukaddes bir hizmetin bayraktarı durumunda. Onu, ömrüm boyunca daima minnetle anacağım. Çünkü Diyarbakır’ın büyük vatansever evlâdı Süleyman Nazif merhum diyor ki: Türkçe, milletimizin iskeletidir.” Çok doğru! Nasıl iskeletsiz bir insan, bir et yığını haline dönerse, dilsiz bir millet de varlığını, istiklâlini, dinini, diyanetini koruyamaz! Yok olur gider. Şimdi şu satırları, düşünenler, anlayanlar, bilenler için yazıyorum: Bizim Amerikalılarla ilk tanışmamız 1797 yılında İzmir limanında oldu. Üç yıl sonra ABD ile Devlet-i Aliye arasında bir antlaşma imzalandı: Amerikalılara bir takım imtiyazlar verildi. O çerçeve içinde ABD, Osmanlı’daki Ermenilerin himayesini kendi üzerine aldı. Ermeni vatandaşlarımızı okutmak için Harput’ta, Sivas’ta, Kayseri’de, Van’da, Maraş’ta, Adana’da kolejler açtı. Sonra, İstanbul’a iki Amerikalı geldi: Cyrus Hamlin ve Christoper Robert. Bunlar Rumeli Hisarı’nda Robert Kolejini kurdular ve 1863 yılında sadece dört öğrenciyle eğitime başladılar. Robert Koleji, 43 yıl içinde 8.582 kişiyi mezun etti. Bunların 2.729’u Ermeni, 1971’i Bulgar, 2.437’si Rum, 1.427’si ise Avrupa’dan gelen Hristiyan çocuklarıydı. Robert Koleji sadece: 17 Türk öğrencisi okuttu. Onlardan da sadece biri mezun oldu: Tevfik Fikret’in oğlu Halûk. Halûk Amerika’ya giderek Papazlık mesleğini seçti. Papaz olarak yaşadı - öldü. Robert Kolej’den mezun olan 2.729 öğrencinin bir kısmı da Amerika’ya yerleşti. Bugünkü Ermeni lobisi, Amerikalıların, bizim ülkemizdeki okullarda yetiştirdikleri Ermeni gençlerinin eserlerindendir. Bilmem anlatabildim mi efendim?
<< Önceki Haber TÜRKÇE'DE OLİMPİYAT VE DÜNYA ŞAMPİYONUMUZ: FETHULLAH... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER