İZİN VERİLMEMELİ AMA...

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), ülkemiz açısından ne kadar önemli bir kurum olduğunu, burada artık uzun uzun anlatmak istemiyorum.


Hepimiz, muhalifi de taraftarı da bu gerçeği çok açık şekilde biliyor ve görüyor. Ancak gelin görün ki, TSK bir türlü kendini günün koşullarına uyduramıyor. Etkinliğinin azalmasını isteyen çevrelere adeta çanak açıyor. Kendi mensupları, bu önemli kurumu kendi elleriyle yıpratıyor. İşin garip yanı, kamuoyunu bu kadar iyi okumasını bilen bir kurum olmasına rağmen, hakkında giderek yaygınlaşan “olumsuz izlenimlere” karşı yapılan açıklamalar acaba kaçımızı tatmin edecek? Örneğin, Genelkurmay Başkanlığı tarafından sözkonusu belge ile ilgili yapılan açıklamada ‘belgenin herhangi bir birimde hazırlanmadığı kanaati”ne sahip olunduğu duyuruldu. Bir sonraki paragrafta ise belgenin askeri savcılığa gönderilmesi halinde kriminal inceleme yapılacağı vurgulanıyor. O halde nasıl oluyor da şimdiden Genelkurmay’ın herhangi bir biriminde hazırlanmadığı kanaati hasıl olabiliyor? Bu yazıyı, sadece TARAF gazetesinin geçen haftaki manşetinden hareketle yazmıyorum.TARAF’ın haberi çok önemli. Hele başlatılan soruşturma doğruluğunu kesinleştirirse, durum daha da dramatikleşecek. Eğer, nisan 2009 tarihli belgedeki “AKP ile Fethullan Gülen’e karşı yıpratma kampanyası” gerçekten bir karargah çalışmasıysa, bardağı taşıran bir damla olacaktır. Şimdilik, bırakalım soruşturma yürüsün. Sonuç çıkınca daha sağlıklı yorum yapabiliriz. Ancak, benim değinmek istediğim, bu son gelişme doğrulanmasa dahi, TSK’nın genel imajındaki erezyondur. Giderek derinleşen bir prestij kaybından söz ediyorum. Bu prestij kaybını sağlamak için kimilerinin “özel” bir çaba harcadığına kuşkum yok. Neredeyse her hafta çeşitli internet sitelerine sızan emekli ve muvazzaf komutanlara ait olduğu iddia edilen telefon kayıtları da bunun göstergesi. Ancak lahikalar veya bu defa açıklanan belgelerle bir darbe geleneğini çağrıştıran çalışmaları yapanların hiç mi suçu yok? Bu gerçeği görmezden gelemeyiz. 2003-2004’teki darbe günlükleri, 2005-2007 dönemindeki siyasete sürekli müdahele anlamına gelen açıklamalar, tutumlar ve son olarak Ergenekon soruşturması çerçevesinde iddianameler vasıtasıyla kamuoyuna yanısıyan eylemler… Bunların önemli bir bölümü yalan, abartı veya TSK’yı yıpratma kampanyası olsa dahi, geri kalanı yetiyor. TSK’nın bugünkü imajı, kendi ideolojisine uyum göstermeyen tüm sivil iktidarlara karşı, karargahtaki subayından, emekliye ayrılmış komutanına kadar, genel bir komplo-kampanya düzenleyen bir kurum şeklindedir. Toplumun bir kesimi, bu tutumu beğenir, alkışlar ve destekler. Ancak daha geniş bir kesim ise, bu yaklaşıma giderek tepki gösteriyor. Türkiye’de demokrasinin kurumsallaşması ve gelişmesi için bu ve benzeri bütün “çalışma gruplarına” aynı yaklaşımla olumsuz bakıyor. TSK kadroları artık bir seçim yapmak zorundadırlar. Ya bu ülkenin demokrasiyle yönetileceğini kabul edecekler ve sandıktan çıkanları içine sindirecekler veya Genelkurmay bugünkü gidişi veya anlayışı değiştirmek üzere harekete geçecektir. ORG. BAŞBUĞ’UN SON YILINDAYIZ... Artık darbeler dönemi bitmiştir. Daha doğrusu, darbe yapmaya kalkışmak, bu ülke için bir intihar, bir iç savaş girişimidir. Büyük bir ayaklanma, gerçek bir bölünme tehdidi olsa dahi, askerin siyasete el koyması düşünülmemelidir. Eğer bu noktalarda aynı görüşleri paylaşıyorsak, o zaman Genelkurmay Başkanlığının harekete geçme vaktinin çoktan geldiği konusunu da tartışabiliriz. Bu gidişin tehlikesini en iyi bilen kişilerin başında Org. Başbuğ’un geldiğine inanıyorum, inanmak istiyorum. TSK’nın, öylesine kolaylıkla yön değiştirebilecek, değer yargıları ve 80 yıllık alışkanlıklarından bir anda kurtulabilecek bir esnekliğe sahip olmadığını da biliyorum. Bir Genelkurmay Başkanının tek başına dümeni çevirip, bu dev gemiyi kısa sürede daha sakin sulara götürebileceğine de inanmıyorum. Değişim zaman alacaktır. Ancak, birileri de birşeyleri değiştirmek için artık harekete geçmelidir. Mutlaka uzun yıllar alacak bir süreç başlatılmalıdır. Eğer hiçbir önlem alınmaz ve değişen dünya ve Türkiye koşullarına uyum sağlamak için hazırlıklara girilmezse, ilerde hiç beklenmedik ve hiçbirimizin kabul edemeyeceği olaylarla karşı karşıya kalınabilir. Unutmayalım ki, TSK hepimiz için önemlidir. Ancak TSK’ya gerçek işi dışında görevler yüklersek, bu kurumu rayından çıkarırız. Bu yazıdaki görüşlerin hiç değilse bir bölümünü paylaştığını tahmin ettiğim Org. Başbuğ’un emekliliğine 13 ay kala, belki kendi açısından son derece büyük bir fedakarlık anlamına gelecek böyle bir başlangıç yapmasını diliyorum.
<< Önceki Haber İZİN VERİLMEMELİ AMA... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER