12 Eylül'ü kim yargılayacak?


Dün 12 Eylül'dü, tanklı toplu askerî darbenin yıldönümü. 12 Eylül'e tepki gösterenlere sürekli 'Darbeyi o günün şartları içinde değerlendirmek lazım' diye itiraz edilir. Doğru, Türkiye yaşanmaz bir ülke durumundaydı; sokakları terör teslim almıştı, her yerde kargaşa, anarşi hüküm sürüyordu. O zamanlar Süleyman Demirel başbakandı, Deniz Baykal'ın da içinde bulunduğu CHP anamuhalefet partisiydi. İktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu ülkeyi yönetmekten acizdi. Ama burada sorulması gereken asıl soru; 'o günün şartlarını kimin oluşturduğu'... Darbeye giden yolun taşlarının kimlerce, nasıl döşendiği. Ergenekon davasının ortaya çıkardığı ülke gerçeklerinden hareketle o günlerin manzarasına bakarsak durum daha iyi anlaşılır. 11 Eylül günü sokaklarda kan gövdeyi götürürken bir gün sonra ortalığın nasıl süt limana döndüğünü Ergenekon perspektifinden bakınca anlamak daha kolay. Darbe hazırlığı sadece Parlamento'yu, siyasi parti liderlerini, televizyon ve radyoyu hangi askerî birliklerin teslim alacağıyla sınırlı değil, şartları olgunlaştırmak hazırlığın bir parçası. Darbecilerin bizzat kendileri itiraf etti; 'Bir yıl öncesinden her şey hazırdı, şartların olgunlaşmasını bekledik' diye. Yeşil bayrakların açıldığı, küçük grup da olsa İstiklal Marşı okunurken oturanların çıktığı MSP'nin Konya mitingi yıllar yılı darbenin gerekçelerinden biri sayılır. En önde yürüyen dönemin Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler bir mülakatta 'O oturanlar kimdi yıllardır öğrenemedik' dedi. Gerçekten kimdi onlar, Konya'ya nereden gelmişlerdi? Bir daha bu ülkede İstiklal Marşı okunurken oturanlara rastlanmadı. İstiklal Marşı'nın sözlerinden ve ruhundan rahatsız olanlar çıktı. İlginçtir onlar da darbeciydi. 28 Şubatçıları kastediyorum. İstiklal Marşı'nın karşısına 10. Yıl Marşı'nı koydular. İstiklal şairi Mehmet Akif'i hedef alan hakaretamiz sözler arşivlerde. Kim mi? Işımer Paşa'yı hatırlıyor musunuz? Sonradan öğrendik ki 'darbe planı' gerekçe diye gösterilen Konya mitinginden aylar önce hazırlanmış. Kızılay'ın tam göbeğinde darbenin arifesinde ortalığa korku salan bombalar büyük gürültüyle patladı. Kimdi failleri? Başbakanlık'ın dibine kadar nasıl gelmişlerdi? Yıllardır tespit edilemedi. Öncesini anlamadan, olayların künhüne varmadan 12 Eylül'le ilgili ahkâm kesmek doğru değil. 12 Eylül'le terör de bitti, anarşi de... Bütün ülke sathı fırtına sonrasının sükûnetine bürünüverdi. Sokaktan sıfır tepki. Medya mı? O da farklı değil. Yalnızca darbenin ucu değenlerin itirazı oldu o kadar, gerisi memnun, gazetelerin sayfalarında alkış seslerini duyman mümkün; şak şak. Unutamadığım anekdotlardandır, Recep Ergun Paşa 12 Eylül'ün Ankara sıkıyönetim komutanı, Başkent'in sokağını, meydanlarını teslim alacak isim. Rivayet o ki Kenan Evren'e 'Kızılay Meydanı'na 100 kişi toplanırsa zor kullanmam, geri çekilirim' der. Evren Paşa'nın cevabı manidar: 'Gerekli önlemleri aldık, merak etme meydanlara kimse çıkmayacak.' Dediği gibi de olur. Bir başka anekdot... Darbeden sonra Kenan Evren yurt gezilerine çıkar, öğrencilerin bile zorla getirildiği meydanlarda nutuk atardı. Bir konuşmasında liderlerden şikâyetçi olur. Evren'in konuşması teleksten önüne düşen metni spiker haberlerde 'Liderlere söylüyorum bir türlü anlatamıyorum' diye okur. Daha stüdyodan ayrılmadan ortalık karışır, haberleri izleyen Evren televizyon yönetimini arayarak tepki gösterir; 'Ben anlatmaktan aciz miyim? Anlamayan onlar, niye yanlış okuyorsunuz?' der. Çağdaş dünyada neredeyse darbelerle yüzleşemeyen tek ülke Türkiye kaldı. Demokratik rejimin kalıcı olabilmesi için çok kişiselleştirmeden darbeyle hesaplaşmak zorundayız. Mevcut Anayasa'nın altında darbecilerin imzası var. Anayasa'nın adı bile 12 Eylül Anayasası... Bu, darbeyle hesaplaşmanın nereden başlanacağını gösteriyor: 12 Eylül ruhunun sindiği Anayasa'dan. Komşumuz, Yunanistan hesaplaştı, İspanya yüzleşti, Türkiye niye hesaplaşmasın?..
<< Önceki Haber 12 Eylül'ü kim yargılayacak? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER