Hıristiyanlık İslam’a mı yaklaşıyor


GEÇEN gün Newsweek Dergisi’nde, Dan Brown’ın yeni kitabı ile ilgili bir makale okudum. Ben hiç okumamıştım, meğer Dan Brown’ın “Da Vinci Şifresi” kitabı ile ilgili çok ilginç bir tez varmış. Bu teze göre, “Da Vinci Şifresi” kitabı, inanış olarak, Hıristiyanlığı Müslümanlığa yaklaştırmış. Yazar kitabında, Hz. İsa’nın evlendiğini, bir çocuğu olduğunu ve ailesinin bugün de devam ettiği tezini çok başarılı bir şekilde işledi. Böylece Hz. İsa’yı, tanrısal bir varlık olmaktan çıkarıp, insanlar katına indirerek, bir anlamda onu Hz. Muhammed’inkine benzer bir kutsallık noktasına çekti. Bu da “peygamber” anlayışında, Hıristiyanlığı Müslümanlığa yaklaştırdı. Hıristiyan düşünürlerin bu teze ne diyeceğini bilemem. Bu tezin doğruluğuna evet demek, Dan Brown’ın romanına olağanüstü bir kudret atfetmek anlamına gelmez mi? * * * Şurası bir gerçek. “Da Vinci Şifresi” kitabı, Hıristiyanlık içinde çok köklü bir tartışmanın fitilini yaktı. Bu bakımdan, belki de yeryüzünde hiçbir romanın yaratamadığı etkiyi yarattı. Acaba neden böyle oldu? Bunda yazarın hakikaten çok etkileyici ve cazip anlatım biçiminin elbette etkisi var. Bu da kitabı basit bir roman, cazip bir komplo teorisi olmakla bırakmayıp, aynı ölçüde cazip bir teze dönüştürüyor. Ancak bu büyük tartışmayı sadece yazarın üslup kudreti ve komplo teorisinin cazibesi ile açıklamak mümkün mü? Ben biraz daha cesur bir adım atarak şu soruyu somak istiyorum. Acaba, bunda tektanrılı dinlerin, “efsane” tarafında bazı noktalarda pamuk ipliğine bağlı zayıf noktalar bulunmasının da etkisi olabilir mi? Bakın ne kadar basit bir varsayım, koskoca bir dinin temel taşlarını nasıl sarsabiliyor. Yazarın yaptığı, daha önce Kazancakis’in yaptığı çok basit bir önermeyi ortaya atmaktan ibaret. İsa evlenmiş ve bir çocuğu olmuş. * * * Önümüzdeki günlerde ünlü İngiliz dinbilimci Karen Armstrong’un yeni bir kitabı yayımlanıyor. Bu kitap, son 5 yıl içinde Batı’da başlayan ve giderek tırmanan “inanç” tartışmasında yeni bir bölümü açmaya aday görünüyor. Dawkins’in Türkçeye de çevrilen “Tanrı Yanılgısı” kitabı o kadar büyük etki yarattı ki, şimdi bu kitaba karşı güçlü savunma kitapları yayımlanıyor. Ama savunma amaçlı kitaplar bu tartışmayı bastırmak bir tarafa daha da tırmandırıyor. Bir yandan inancın bütün dünyadaki etkisinin arttığı gerçeğini yaşıyoruz. İngiltere’nin sosyalist gelenekten gelen eski başbakanı Tony Blair, geçen pazar Vatikan’ın gazetesi Osservatore Romano’da Katolikliğe geçişinin hikâyesini ve nasıl güçlü bir inanca sahip olduğunu çarpıcı şekilde anlattı. Ama bir taraftan da, tektanrılı dinlerin dayandığı “hikâyenin” ne kadar kolayca sarsılabileceğinin örneklerini yaşıyoruz. * * * Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki yıllarda insanlık şu soruları daha güçlü ve cesur şekilde sormaya başlayacak. İnanç nedir? Gerçekte, Allah’a mı inanıyoruz, yoksa peygamberlere mi? Din nedir? Allah’ın inanç sistemi mi, yoksa peygamberlerin mi? Ve tabii ki “vahiy” nedir? Allah’ın kelamı mı, yoksa peygamberlerin mi? Bu üç soru, belki önümüzdeki 5-10 yıl değil, ama 30-40 yıl sonrasında inanç sistemlerinin yepyeni bir hal almasına yol açabilir. * * * Müslümanlık şimdilik bu tartışmanın dışında kalabilmeyi başarmış gibi görünüyor. Bunda İslam’ın tartışmayı önleyici çok güçlü bir sisteminin bulunmasının etkisi büyük. Ama şu da var. Hz. Muhammed’in, insani varlık olarak sağlam biçimde yeryüzüne basması, en azından Müslümanlığın dayandığı “hikâyeyi” daha sağlam kılıyor. Peki bu sonsuza kadar böyle devam edebilir mi? Bilmiyorum. Tabii bilmemem şu soruyu sormama da mani olmuyor: Acaba, Elif Şafak’ın “Aşk” romanının bu kadar büyük bir satışa ulaşmasının, bu kadar büyük bir etki yaratmasının sebebi nedir? Kitabı okuyan birçok insan, inançlarının daha kuvvetlendiğini söylüyor. Evet ama, o inanç hangi inançtır? Bulunmuş bir inanç mı, yoksa aranan bir inanç mı?
<< Önceki Haber Hıristiyanlık İslam’a mı yaklaşıyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER