Kamuoyu hesap sorulup sorulmayacağını merak ediyor


Bir ihbar mektubuyla aslı savcılara gönderilen 'darbe belgesinin' Adli Tıp'ta doğrulanmasının üzerinden bir hafta geçti. O günden beri toplum infial halinde; 'Gereğinin bir an önce yapılmasını istiyor'. Kamuoyu tepkili; 'Bu belgeyi hazırlayanlar hesap versin' diyor. Belge medyada birinci gündem, köşelerde darbe planının ağır suç olduğu konusunda mutabakat var. Her olayda olduğu gibi işin özüyle ilgili olmayanlar da yok değil. Islak imza makinesi iddiası ortaya atıldı. Bu makine sayesinde bütün imzaların taklit edildiğinden dem vuruldu. Pek ciddiye alınmasa da 'belgenin altındaki ıslak imza makine ürünü olabilir' diyenler çıktı. Bu makineyi bir internet sitesi 4 ay önceki tartışmada gündeme getirmişti. Makinenin imzasını tespit etmek zor olmasa gerek. Adli Tıp bu kuşkuyu da gidermeli. Peki, yarın Albay Dursun Çiçek 'Tamam ben hazırladım' diye itiraf ederse ne olacak? Aynı çevreler yine itiraz edecektir. O gün 'Dursun Çiçek'in yalan makinesine sokulması' istenirse şaşırmam. Oysa belgenin doğruluğunu teyit eden o kadar çok emare var ki... Bazı şehirlerde uygulamaya konulduğu haberleri yabana atılmamalı. Bazılarıysa 'Neden şimdi?' sorusunu belgenin önüne geçirdi. Halbuki belgenin gerçekliği ve vahameti karşısında 'dört buçuk ayın niçin beklendiği' sorusu tali önemde. Zamanlaması ayrıca tartışılabilir. Asıl olan belgenin ortaya çıkmış olması... 'Neden şimdi?' sorusu, iki ay önce çıksaydı da sorulabilirdi, beş ay sonra çıksa da... Nitekim bu soru hararetli tartışmalarda sürekli tekrarlandı. Açılım tartışmalarını perdelemek için gündemi değiştirme operasyonu olarak görenlere de rastlandı. Belgenin demokratik açılım nedeniyle eleştirilere uğrayan AK Parti iktidarını zor durumdan kurtarmayı amaçladığı dile getirildi. Belge işi bugünün konusu değil, daha açılım yokken dört ay önceden başladı. Yargının takip ettiği bir dosyaydı. Ufak tefek itirazlara rağmen belgenin vahameti konusunda kamuoyunda konsensüs var. İlk kez farklı kesimler aynı noktada birleşti. Herkes belgeyi hazırlayanlardan hesap sorulmasını istiyor. Toplumun bu hassasiyeti karşısında bu tartışmanın sonuçsuz kalmayacağını, bir neticeye ulaşacağını söylemek mümkün... Aradan geçen bir hafta uzun bir süre. Şu ana kadar hangi somut adımın atıldığı sorusuna tatmin edici cevap vermek güç. Belge kendilerine ulaşır ulaşmaz savcıların harekete geçtiğini biliyoruz. 6 asker ifadelerine başvurulmak üzere 'ihtarlı davet'le İstanbul'a çağrıldı. Şu ana kadar gelen giden yok. Günler geçmesine rağmen Genelkurmay erleri göndermedi. Neden? Genelkurmay'ın bütün açıklamalarında yer bulan hukukun üstünlüğü sözde mi kalacak? Bu arada bir askerî savcının İstanbul'a giderek meslektaşlarına 'Bir daha çağırmayın' diyerek baskı yaptığı haberlere yansıdı. Doğruysa çok vahim... Ama yalanlanmadı. Genelkurmay'ın 'ihbarcı subayı' bulmak için yoğun çalışma içine girdiği basına yansıdı. Belli ki asker daha çok belgenin dışarıya nasıl sızdığıyla ilgili. Kamuoyu ise suç belgesini kimlerin hangi amaçla hazırladığını öğrenmek istiyor. Ve hesabının sorulup sorulmayacağını... Bugün baş başa görüşmesi beklenen Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dün akşam sürpriz bir şekilde buluştular. Erdoğan doğrudan partisini hedef alan eylem planına başından beri tepkili, 'Bu lekeyi Türkiye Cumhuriyeti kaldıramaz' dedi. Geri adım atması mümkün değil. Bu leke nasıl temizlenecek? Cevabı görüşme sonrası yaşanacaklarda...
<< Önceki Haber Kamuoyu hesap sorulup sorulmayacağını merak ediyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER