Ankara'dan Obama'ya dersler


Başbakan Tayyip Erdoğan, 27-28 Ekim günlerinde İran'ı resmen ziyaret etti. Dinî lider Ali Hamaney dahil en yüksek düzeyde sıcak kabul gördü. Tahran'da İran'ın nükleer enerjiden yararlanma hakkı olduğuna dair görüşünü yineledi. Tahran'a gitmeden The Guardian Gazetesi'ne bir demeç verdi. Bu demeçte İran Başkanı Mahmud Ahmedinecad için "dostumuzdur" dedi. İran'ın nükleer silah geliştirdiğine dair kuşkular hakkında "dedikodu" dedi ve ekledi: "Nükleer silaha sahip ülkeler, nükleer silahı olmadığı halde İran'a nükleer silaha sahip olmamasını söylüyorlar..." Erdoğan'ın Tahran ziyareti sırasında Türkiye ile İran arasında iki önemli ama sembolik anlaşma imzalandı. Birine göre Türkiye İran'ın bazı doğalgaz sahalarına yatırım yapacak; diğerine göre de, iki ülke arasındaki ticarette yerel para birimleri kullanılacak. Ankara'nın İran'la "sıfır problem" ve ekonomik karşılıklı bağımlılığı artırma politikasını fevkalade yerinde buluyorum. İran'la imzalanan anlaşmaların "sembolik" olmaktan öteye geçip uygulanmasını çok isterim. Başbakan'ın nükleer silahlardan arınmış bölge ve dünya arzusuna candan katılıyorum. Ben daha da ileri gidiyorum: Nükleer santrallardan da arınmış bir dünya istiyorum. Ancak Başbakan'ın Batılı ülkelerin İran'ın nükleer silah elde etme çabasında olduğuna dair kuşkularının "dedikodu"ya dayandığından nasıl emin olabildiğini bilemiyorum. Başbakan'ın nükleer silaha sahip olanlar bu silahları ellerinden çıkarmadıkça, başkalarının da nükleer silaha sahip olmaya hakları olabileceği anlamına gelebilecek sözlerini ise kesinlikle tasvip etmiyorum. Şurası muhakkak ki, Ankara'nın Konya'daki hava tatbikatına İsrail uçaklarının katılmasına izin vermemesi, ardından Suriye ile Yüksek Düzeyde Stratejik İşbirliği Anlaşması imzalaması, İran'da sıcak bir kabul görmesi, ziyaret öncesi Guardian'a verdiği mülakatta söyledikleri belki Türkiye'den çok dış dünyada ilgi gördü. "İslamcı" AKP'nin Türkiye'yi Batı ittifakından (ABD, AB ve İsrail'den) uzaklaştırıp İslam dünyasına yakınlaştırmakta olduğu, Türkiye'yi yeni bir İran yapacağı konusunda en küçük bir tereddüdü olmayan yerli (ulusalcı) ve yabancı (İsrail lobisiyle ilişkili) çevrelere göre, bu gelişmeler AKP'nin gizli gündemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktaydı. Çok şükür ki bu tür görüşler Batı'da dahi fazla ciddiye alınmıyor. Ama Türk dış politikasındaki gelişmeleri çok ciddiye alınacak şekilde yorumlayan Batılılar mevcut. Bence bunlardan en dikkate değer olanı, Amerikalı İran uzmanları Flynn Leverett ve Hillary Man Leverett'in "Ciddi Türk diplomasisi" başlıklı yazıları. Özetle şöyle diyorlar: Ortadoğu'ya açılma ulusal çıkarları açısından Türkiye'ye çok yararlı oldu. Ekonomik büyümeye katkıda bulunduğu gibi, ülkenin uluslararası önemi haiz, yükselen bir pazar olarak statüsünü pekiştirdi. Erdoğan'ın İran ziyareti, Ankara'nın Tahran ile önemli ekonomi ve enerji anlaşmaları yapabileceğini gösteriyor. ABD'nin buna karşı çıkması gerçekçilikten uzak. Nabucco projesi uzun vadede İran doğalgazına bağlanmadan uygulanabilir değil. Netice olarak Türkiye'nin İran'a yaklaşımı ABD'nin İran'a yaklaşımına nazaran Batı'nın çıkarlarına daha çok hizmet etmekte. İsrailliler ve onların ABD'deki dostları, Türkiye'nin Ortadoğu'daki öteki ülkelerle ilişkisinin gelişmesini İsrail aleyhine olduğunu düşünüyorlar. Ama İsrail'in Türkiye'ye olan ihtiyacı, Türkiye'nin İsrail'e olan ihtiyacından daha fazla. Şöyle devam ediyorlar: Burada Obama yönetimi için bir ders var. ABD'nin Ortadoğu'da stratejik gelişmeleri dikte edecek gücü kalmadı. Washington eğer bu kritik bölgede Amerikan çıkarlarını korumak istiyorsa, bunu diplomasi ile yapmak; Amerikan çıkarlarına saygı gösterilmesini temin için bölgede evrilen güç dengelerine ve başka ülkelerin meşru çıkarlarına saygı göstermek zorunda. "Türkiye'nin Ortadoğu politikası böyle bir diplomasi için çok değerli bir model sunuyor." (Politico, 29 Ekim)
<< Önceki Haber Ankara'dan Obama'ya dersler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER