Devletin karanlık yüzü beyaz perdeye aksederse


Genç bir mühendis, idam hükmü giymiş kardeşini kurtarmak için bir suç işler ve hapse girer. Hapishanenin planını vücuduna dövme şeklinde yaptırmıştır. Aslında dövme içine gizlenmiş bina krokisi, kaçış planının detayını ortaya koymaktadır ama bunu hiç kimse fark edemez. İnfaza sayılı günler vardır. Genç mühendis, adım adım planını hayata geçirir ve sekiz kişilik bir ekiple çok iyi korunan bir hapishaneden firar eder. Ancak filmin ilerleyen bölümlerinde bambaşka bir gerçek çıkar izleyicinin karşısına: Derin devlet! İzleyenler, Prison Break dizisinden bahsettiğimi anlamışlardır. Basit bir firar macerasını anlatırken aile bağlarına vurgu yapan bir dizi filmin, devlet içindeki gizli bir yapıdan bahsettiği zaman içinde anlaşılıyor. Şirket adı verilen gizli örgüt, aslında devletin güvenlik kadrolarından müteşekkil karanlık yüzünü oluşturmaktadır. 'Şirket'in devlet başkanını seçmek için seçimlere müdahale ettiği, hatta bu uğurda cinayetler işlediği, bilgi ve belge kirliliği yaparak ülkedeki psikolojik havayı dilediği gibi yönettiği ortaya çıkar. Genç mühendisin (Scofield) ağabeyi üzerine bir cinayet yıkılmıştır. Güvenlik kamerası kayıtları en büyük delildir. Filmin ilerleyen bölümlerinde anlaşılır, gerçek farklıdır. Scofield kardeşlerin babası, vaktiyle Şirket için çalışmış, ancak yapılan kirli tezgâhları onaylamayarak şirketi deşifre edecek belgelerle kayıplara karışmıştır. Şirket cinayeti oğlunun üzerine yıkar ki eski ajanı ortaya çıksın. Bu amaç için onlarca masum insanı öldüren Şirket, ABD başkan adaylarını da ortadan kaldıracak cinayetler işleyerek intihar ya da kaza süsü vermektedir... Prison Break'i hatırlamamın sebebi Gladyo filmi. Kurtlar Vadisi serisi içinde yayınlanan dizi de derin devletin operasyonlarına odaklanıyor. Filmi dikkatle seyredenler, çok sayıda gerçek hadiseye atıf yapıldığını fark edecektir. Turgut Özal'ın ansızın vefatı üzerine öteden beri dile getirilen suikast iddiaları bir şekilde sahneye sürülüyor. Ancak o noktaya gelinceye kadar film, kamuoyunun az bir bölümü tarafından bilinen bazı esrarengiz olaylara da atıfta bulunuyor. Mesela Abdullah Öcalan'a bir suikast düzenlendiği, ancak son anda kurtulduğu söylenir. Bu söylenti ile bir başka söylenti (ki çok daha vahimdir bu) bir araya getirilmiş. Üst düzey devlet yetkililerinin Apo ile doğrudan temas kurduğu ve zaman zaman bilgilendirme yapılarak desteklendiği filmde bir hayli dramatize edilerek veriliyor. Daha ötesi, Cem Ersever cinayetine doğrudan ve doğru bazı bilgilerden esinlenerek temas ediyor. Varlığı resmen inkâr edilen ancak yaptığı eylemlerle büyük tartışmalara neden olan Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nın (JİTEM) bazı çalışmalarına dair izler de filmde yer alıyor. Sırtındaki kutsal emanet üniformaya aldırmaksızın bazı telkinler nedeniyle uyuşturucu ticaretinden yargısız infaza kadar pek çok suçu nasıl işlediği anlatılıyor. Devlet içinde devlet, kudret içinde kudret. Ve asıl korkunç olanı hak, hukuk ve adaletin bir tarafa itilerek kaotik ortamlar oluşturulması. Onu da bu filmde görüyoruz. Ne ilginçtir ki gördüğümüz bazı ürkütücü sahneler hiç kimseye 'Bu kadar da olmaz' ya da 'Bizim ülkemizde bunlar olmaz' tepkisine yol açmıyor. Hele Ergenekon soruşturması sürerken... Kurtlar Vadisi serisinin son sinema versiyonu hadiseyi götürüp Gladyo diye bilinen daha bir üst organizasyona bağlıyor. Bu örgüt, uluslararası bağlantıları olan, her dönemde başka bir kılıfa bürünerek ülkelerdeki yönetimi maniple edebilen silahlı eylem yapabildiği (yaptırabildiği) kadar suikastlar düzenleyebilen bir güce sahip. Kurtlar Vadisi senaristlerine ilham kaynağı olan Gladyo, dünyada da çok tartışılmış, uluslararası siyaset arenasında uzun zaman gündemden düşmemiş bir konu. Bu yapının bir dönem 'komünizm tehlikesi'ni kullanarak çok etkin ve yaygın çalıştığı da biliniyor. Her neyse. Demem o ki Gladyo, sinema yapımcıları için yeterince ilham verecek özellik taşıyor. Dünyanın hemen her ülkesinde de uzantısı var. Dolayısıyla suların bir türlü durulmadığı bu ülkede de ne kadar güçlü olduğuna dair çok şey söylendi, yazıldı. Şimdi sıra bu kudretli yapının sinemaya aktarılmasında. Yalnız bu, dünyanın pek çok ülkesinde bizdekinden daha kolay. Zira sinema filmine değer biçilen gelişmiş ülkelerde kurgu ile gerçek arasındaki fark biliniyor. Ayrıca kurgunun tamamen yalana dayanmayıp ilhamını gerçekten aldığına; ancak o ilhamın da birebir gerçeği yansıtmadığına da inanıyor. Bizde çok keskin bir şekilde uygulanan bazı suçlamalar hâlâ yürürlükte. 'Devletin manevi şahsiyetine zarar vermek' ya da 'askerden soğutmak' gibi kanunlarımız var hâlâ. Üstelik bir sinemacı ne kadar dikkatli yaklaşırsa yaklaşsın kraldan çok kralcı olan bir kitle de var ki kendini devletin sahibi, maliki, hamisi, banisi ve daha bilmem neyi olarak görüyor ve o benzersiz huşunetle ilham kaynaklarını kurutuyor. Neyse ki Gladyo bu tavırla karşı karşıya gelmedi ve bize bir şey daha ispat etti: Artık insanlar ve kurumlar gerçekle kurgu arasındaki farkı daha iyi kavramakta. Bir zamanlar bir firar sahnesinde gardiyanın şapkası düştüğü için 'devletin manevi varlığına zarar' geleceğini düşünerek filmlere sansür yapılıyordu. Şimdi hem devlet daha olgun hem halk. Demek ki dünyanın durduğu yere daha da yaklaşmışız. Dünya bizim durduğumuz yerde takılıp kalsaydı Ikarus Operasyonu (I as in Icarus) gibi muhteşem bir film çekilebilir miydi; üstelik o film beyazperdeye aksettiğinde takvimler 1979'u gösteriyordu. Devlet içindeki bir yapının devlet başkanına nasıl suikast yaptırdığını; bunu yaparken psikolojik faktörleri nasıl kullandığını daha o yıllarda anlatmak bizim için hayal bile edilemeyecek bir hadise. Aslı bir sinema klasiğine dayanan Nikita, Amerikan televizyonlarında yıllarca dizi film oluyor ve orada da karşımıza yine şirket adıyla derin bir yapı çıkıyor. Önce Amerika'da daha sonra da dünyada kasırga gibi esen 24 dizisi de bir bakıma Prison Break gibi karmaşık güç oyunlarının içinde derin gayretleri deşifre etmiyor mu? Beynelmilel gibi, Babam ve Oğlum gibi ses getiren birçok film yakın tarihimizi, darbe geleneğimizi sorguladı. İyi de oldu. Hem demokrasimiz güçlendi hem de bir kalemde geçiştirilen darbelerin nasıl büyük ve gerçek dramlara sebep olduğu anlaşıldı. Üstelik o eserler sayesinde görüldü ki insan duyarlılığına hitap eden bu tür filmler devletin itibarını -bazılarının korktuğu gibi- yerle bir etmiyor... Dünyanın tecrübe ederek vardığı sonuç şu: Hiçbir sinema filmi (ya da TV dizisi) derin devletin kanunsuz icraatlarını ele alıyor diye devlete (ya da devletin kurumlarına) duyulan güven sarsılmaz. Tam aksine, fısıltılarla ifade edilen bazı olayların açıktan açığa söylenmesi, hem daha şeffaf bir demokrasi için gereklidir hem de devletin demokratik denetime tabi tutulması için. Türk sineması son yıllarda yaptığı filmlerle özgüven kazandı. Kendini daha çok sorgulayan, bunu yaparken de sistemden uzaklaşıp halka yaklaşan bir sinema var karşımızda. Kurtlar Vadisi Gladyo bu tabii süreçte önemli bir yer tutacak.
<< Önceki Haber Devletin karanlık yüzü beyaz perdeye aksederse Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER