Tipeş tipeş Ayalon


“Alacakaranlık Kuşağı” bu tavrın teşhisini çoktan koymuştu zaten. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un dün Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol karşısında, kendisini ilkel, ülkesinin hariciyesini zekâ yoksunu, İsrail halkının önemli bir bölümünü de mahcup duruma düşüren tavrından söz ediyorum. “Alacakaranlık Kuşağı,” İsrail’in Haaretz Gazetesi Yayın Kurulu üyesi Gideon Levy’nin gazetedeki köşesinin adıdır. 57 yaşındaki Levy, İsrail’in önemli “sol” yazarlarından biri olarak bilinir; 1970’lerin sonunda Şimon Peres’in danışmanlığını yapmıştır; yıllardır, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarından hiç koşulsuz olarak geri çekilmesini savunur ve Gazze’de yaşanan insanlık dramının kendisini İsrailli olmaktan utandırdığını söylemiştir. Velhasıl, İsrail sağının ve derin devletinin hazzetmediği cesur ve dürüst bir yazardır... Levy, 10 ocakta, Alacakaranlık Kuşağı’nda “İsrail’in neden böyle davrandığını ancak psikiyatristler açıklayabilir” başlıklı makalesinde, ülkesinin yarı-teokratik düzenine, Batı Şeria’da yeni Yahudi yerleşimleri inşa etmesine, Golan Tepeleri’nde süren işgaline ve genel olarak dünyayla ilişkilerine çatarak, bütün bu politikaların arkasındaki haletiruhiyeyi aynen şöyle tarif ediyordu: “Gerçeklikle bağın kopması; geçici veya kalıcı delilik hali, paranoya, şizofreni ve megalomani; hafıza kaybı ve muhakeme kaybı.” Ayalon’un dün Çelikkol’u, Başbakan Erdoğan’ın son açıklamaları ile Kurtlar Vadisi-Pusu’daki bazı sahnelerin anti-Semitik ve İsrail-karşıtı olmasından duydukları rahatsızlığı iletmek için bakanlığa çağırdığında yaptığı soytarılığa bir anlam vermek, bu teşhisin ışığında gerçekten de daha kolay. Türkiye’nin büyükelçisini daha alçak bir koltuğa oturtup sonra da kameraları içeri davet ederek, İbranice “Yalnızca bizden aşağıda oturduğunun ve bu odada sadece tek bir bayrağın olduğunun görülmesini istedik” diyen Ayalon’un, böylesi bir kabalıktan medet umacak kadar alçalabilmesi, İsrail’in bir yanıyla ne kadar hasta ve tedaviye muhtaç olduğunu kanıtlıyor. “Bir yanıyla” diyorum, zira Gideon Levy gibi bu hastalığın teşhisini de, tedavisinin nasıl mümkün olacağını da bilen İsraillilerin sayısının hiç de az olmadığını iyi biliyorum. Esasen, Ayalon’un münasebetsizliği, halen İsrail’deki koalisyonun küçük ortağı olan Yisrael Beyteynu (Evimiz İsrail) Partisi’nin ufuksuz politikalarıyla, özel olarak da bu partinin kurucu lideri ve halen İsrail Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Avigdor Lieberman’ın huysuzluklarıyla uyumlu bir tavırdır. Gideon Levy’nin, yukarıda değindiğim makalesinde, Lieberman’dan “hayduttan farksız ve şiddet yanlısı bir şahsiyet” diye söz edip, “bir ülke böyle bir adamı nasıl olur da bir numaralı diplomatı yapar” diye sorması boşuna değil... Dün gördük ki aynı soru İsrail’in “iki numaralı” diplomatı için de pekâlâ geçerli... Bu sorunun İsrail hükümeti içinde bile soruluyor olması, İsraillilerin onuru ve zekâsı adına ne kadar “avutucu” ise, bence, biz Türkiyeliler açısından da, pek kolay kendimizi kaptırdığımız o toptancı İsrail karşıtlığı ve Yahudi düşmanlığına karşı o kadar “uyarıcı” olmalı. Nitekim İsrail’in İşçi Partili, Basra doğumlu ve “Türkiye dostu” olarak bilinen Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanı Binyamin Ben-Eliezer, Ayalon’un tavrına tepki vermekte gecikmedi; dün Hindistan’da olmasına rağmen Yedioth Ahronoth gazetesine konuşarak, yapılanı “yakışıksız” diye nitelendirip “Türk Büyükelçisi’nin haysiyeti korunmalıydı. Türkiye’yi bize düşman ülkelere dahil etmek çıkarımıza değildir” dedi. Şimdi gözler, aynı zamanda İşçi Partisi lideri de olan İsrail Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ehud Barak da... Barak’ın üç dört gün sonrası için planlanan Türkiye ziyaretinden vazgeçmemesi doğrusu sürpriz olur. Başbakan Erdoğan dün Ayalon’un tavrına, “İsrail’de bir koalisyon hükümeti olması bizi ilgilendirmez, bu tavır İsrail hükümetini bağlar” diye tepki göstermekle haklıydı; aynı açıklamada “Barak’la kendisinin görüşmeyeceğini” de söyledi. Ancak ben bu yazıyı yazarken, henüz Barak’ın gelmeyeceği ya da kendisine Ankara tarafından “gelmeyiniz” dendiği yönünde bir haber yoktu. Eğer Barak, yaşanan bu krize rağmen gelirse, Ayalon’un tavrını tasvip etmediğini, bunun sadece diplomatik nezaket kurallarını değil, İsrail’in kastını da aşan bir davranış olduğunu Ankara’daki muhataplarına ileterek, kendisini ve partisini “hastalanan bir bünyenin nispeten sağlıklı uzuvları” arasında konumlayacağını umuyorum. Ancak yine Gideon Levy’nin tarif ettiği “hastalık” hali, Barak’ın seyahatini önleyebilir. Zira İsrail basınında, ikinci bir Gazze Savaşı’nın çıkmak üzere olduğu, İsrail tanklarının her an güneye ve batıya doğru harekete geçebileceği, piyade birliklerinin Negev Çölü’nün batısında kamp kurmaya başlayabileceği yönünde haberler vardı dün. Eğer bu gerçekleşirse, İsrail’in hastalığı yeniden cinnete dönüşüyor demektir. O zaman, dün Büyükelçi Çelikkol’un maruz kaldığı aptalca (İbranicede “tipeş”) tavrı, Danny Ayalon ve şürekâsına mal etmekle yetinmek ve Türkiye’de İsrail’e karşı ayrımsız bir öfke dalgasının yeniden kabarmamasını dilemek de nafile kalır... Gazze’ye yeniden saldıran bir İsrail, bölgede ve dünyada tahmin bile edemeyeceği bir izolasyona “tipeş tipeş” yürümüş olacaktır.
<< Önceki Haber Tipeş tipeş Ayalon Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER