Ligimizdeki 'pulbiber ekolü'


Ligimiz ikiye ayrılıyor: Üç büyükler ve bir zamanlar üç büyüklerde oynamış futbolcuların oynadığı diğer takımlar. Hangisi olduğu çok da fark etmez İstanbul takımlarından biri, hangisi olduğu çok da fark etmez Anadolu takımlarından biriyle oynadığı zaman, karşı takımda mutlaka berikiyle kapanmamış bir hesabı, ödenmedik bir çeki, hazmedilmemiş bir gönderilme şekli olan futbolcu koşuyor, basıyor, çırpınıyor ve genelde maçı çeviren adam oluyor. Zamanında o söz konusu takımda, böyle oynamış olsa belki de hiç gönderilmeyecek, diğer maçlarda bu şevkle oynasa belki de bu performansı dikkat çekmeyecek ama yok, ne biri ne öbürü. O sadece ‘bu maç’ için yaşıyor sadece ‘öfke’yle motive olanlar dünyasında... Bizi öfke dışında bir şey motive etmiyor, edemiyor. Başa türlüsü bir türlü olamıyor. İnsan motivasyon kaynağı olarak öfkeyi kullandığındaysa fazla ileri gidemiyor haliyle. Çünkü bu kadar yakıcı bir duygudan akıl-mantık çıkarmak ve sonucunda iyi biryerlere varmak çok mümkün değil. Öfkeyle kalkan, er ya da geç zararla oturuyor. Bir noktada öfke bitiyor, şimdiki aklım olsaydı moduna geçiliyor. Öfkeler bütünü bir anlayış Ama Türk futbolu dediğin bir öfkeler bütünü. Kimse kimseyi övemiyor, iyilikle güzellikle bir yere varılamıyor. Kimisi siyah-beyaz montuna kızdığını tribünden aşağı atıyor, kimisi vali olduğunu unutup üzerine doğru koşan 50 adamdan kaçtığı için hakemi suçluyor, kimi daha gelmemiş, kimi henüz gitmemiş teknik direktörün defterini dürüyor. Futbolcularımız, sadece kazandıkları maçlardan sonra gazete okuyor. Gülen futbolculara önce sempatik, sonra laubali diyoruz ki yüzleri solsun, bize benzesinler, biz gülüyor muyuz ki onlar gülsünler? Son iki haftadır, ligde tamamlanamayan maçlar oynanıyor. Biz Diyarbakır derken bile önce bir etrafımıza bakıyoruz, öyle hassas bir konu, bu işe her yönüyle hakim olmadan konuşmak çok zor, ama kelime dağarcığı 100 kelimeden ibaret olanlar konuşuyor. Düşürün bu Diyarbakır’ı olsun, bitsin diyorlar. Dinliyoruz. Meğerse o maç, o maç değilmiş Bir maç seyrediyoruz, zevk alıyoruz, ondan sonra bir dinliyoruz ki, o maç maç değilmiş. O golü atan yanlış transfermiş. Defansa top gelmemiş ama gelse, darmadağın olurmuş. Bu adam, bir şey olsa, zaten Türkiye’de olmazmış. Adama değil zihniyete karşıyız. Gel gör ki fikirler bulaşıcı. Her dakika tekrar edile edile kanıksanıyor, klişeleşiyor, meşrulaşıyor. Mücadele edilemez hale geliyor. İlla bir şeye benziyorsa pul biber gibi Türk Futbolu, insanın önce ağzını yakıyor. Sonra duyarsızlaştırıyor. Tat alamaz oluyorsun, ne yersen ye, ağzında kalan tat pul biberin tadı oluyor. Ama bir yandan da yemeye devam ediyoruz. Alışmışız bir kere. Başka türlüsünü zaten bilmiyoruz.
<< Önceki Haber Ligimizdeki 'pulbiber ekolü' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER