Liberal cephe


Dışarıdan bakıldığında liberal-sol kesimin vizyonuyla iktidar partisinin politikaları arasında birebir örtüşme var gibi görünüyor. Belki de yalnızca “askeri darbelere karşı olmak” sadedinde bir ittifak söz konusu. Bunun dışında neredeyse her konuda bir “dünya görüşü farklılığı” kendini gösteriyor. Son zamanlarda hükümetin dış politika alanında attığı adımlara yöneltilen şiddetli itirazlar bunun göstergesi. Önce Irak’ın işgalinde ABD’nin arzuladığı “tezkere”nin geçirilmemesi liberal aydınların memnuniyetsizliğine yol açtı. Sonra “komşularla yakınlaşma” politikaları tepki çekti. Ne var ki İran, Irak, Suriye konusunda dile getirilen kuşku ve itirazlar Ermenistan’la sorunların çözümü konusunda akla bile getirilmedi. Hükümetin Filistin meselesindeki tutumu ve Hamas’ı Filistin halkının temsilcisi olarak kabul etmesi hiçbir zaman hoşlarına gitmedi. Başbakan’ın Davos’taki tutumundan da memnun olmadılar. İçerideki konularda da benzer anlaşmazlıklar var. Sözgelimi “başörtüsü” meselesine liberallerin AK Parti tabanından farklı bir gözle baktıkları seziliyor. İktidar partisinin geçen dönemde MHP ile birlikte Meclis’ten geçirdiği ve bir “yargı darbesi” neticesinde iptal edilen anayasa değişikliği hamlesine en sert tepkiyi liberal aydınlar verdi. Hükümet MHP’nin tuzağına düşmekle suçlandı. Başörtüsü konusunda önceki yıl akademisyenlerin başlattığı girişime de “şimdi bunun sırası mı!” diye tepki gösterildi. Hatta, sanılanın aksine, bu kesimin hükümetin “açılım” politikalarından da içerik itibarıyla pek hoşnut olmadıkları söylenebilir. Sözgelimi Kürt açılımının “milli birlik projesi” olarak adlandırılmasına tepkililer. Çünkü milli birlik kavramını bir dayatma olarak görüyorlar. *** Son olarak “Ermeni soykırımı” iddialarına gösterilen tepkiler iktidar partisi ile liberal-sol kesimin ayrıştığı bir diğer nokta oldu. Başbakan soykırım iddialarına şiddetle karşı çıkıp “hiç kimse böyle bir utancı bize mal edemez” diye konuşurken, “yandaş” diye suçlanan aydınlar özetle “artık tarihimizle yüzleşelim, Ermenileri imha ettiğimizi kabul edelim” diyorlar. İki kesimin tarihe bakışında ve özellikle uluslar arası kamuoyu karşısındaki duruşunda çok derin bir “dünya görüşü” farklılığı var. Bir taraf Ermeni soykırımı iddiaları konusunda “Türkiye’yi yalnızlaştıracak” politikalardan uzak durulmasını istiyor, öbür taraf “bedeli ne olursa olsun tarihimize kara çalınmasını kabul edemeyiz” noktasında. Bu anlamda “Türkiye’yi yalnızlaştıracak politikalar” ifadesi turnusol kâğıdı işlevine sahip. *** Benim liberal aydınlara yönelik “kişisel” eleştirilerim ise şunlar: 1- Ermeni meselesi, Kürt meselesi gibi konularda gösterdikleri “çözüm yanlısı” tutumu sözgelimi “başörtüsü” konusunda göstermeye isteksiz oluşları bana kalırsa tutarsızlık anlamına geliyor. Bir aydın için bundan daha büyük bir zaafiyet olamaz. 2- Benzer biçimde, Kıbrıs meselesiyle ilgili pozisyonlarını diyelim ki Karabağ söz konusu olduğunda “unutmaları”, bu kişileri yalnızca içinde yaşadıkları toplumun duyarlıklarının değil, objektif adalet duygusunun da uzağında gösteriyor. 3- Darfur’a gösterdikleri ilgiyi Filistin’den esirgemeleri de öyle. 4- Bütün bu örneklerden anlaşılan o ki hem uluslar arası problemler hem de Türkiye’nin meseleleri konusunda daima batılı aydınların hatta batılı kurumların bakış açısı esas alınıyor. Hatta batılı aydınların veya batılı kurumların yaklaşımıyla ters düşen hiçbir tutuma veya görüşe rastlayamıyorsunuz bu kesimde. Başörtüsünden Ermeni sorununa, Kıbrıs’tan AB üyeliği konusuna kadar her alanda liberal yaklaşımı “batılı perspektif” belirliyor. Bu ülkenin “organik aydınları” değiller. 5- Liberal yaklaşımın “mikro kimlik”lere ilişkin duyarlığı, toplum kesimlerinin eşitliğini esas alan bir düzen arayışı yerine kimilerinin imtiyaz taleplerini besliyor. Somut bir örnek olarak, “milli birlik projesi” adlandırmasına itirazlarında dile geldiği üzere, birleştirici/olumlu milliyetçiliğe karşı çıkıp ayrıştırıcı/etnik milliyetçilikleri desteklemeleri bu ülkenin ve bu milletin hayrına bir yaklaşım değil.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER