İŞSİZLİK-İSTİHDAM-İHTİSAS


İşsizlik haklı olarak her mevsim, istihdam edilmişler ve işsizler üzerinden orantılı olarak konuşulur. Genelde İşsizliğe olumlu bakan taraf devlet-hükümet, sebepler üzerinde kendini savunur, muhalefet ise sebep-sonuç üzerinden onu sorumlu tutar. Aslında Tarım ülkesi olan bu ülkede işsizlik üzerinden siyasetin acımasızlığı işsiz gezenlere ikinci bir bedel ödetir. Çünkü tar1m bile devletin müsade ettigi kadar yap1labilir. Sanayinin emeklediği, eğitimin öğrenmeyi dahi teşvik edemediği bir ülkede; ‘işsizlik edebiyatı’nın ortaya çıkması, olası sebepler olarak duruyor karşımızda. Her şeyi devlet babadan bekleme mantığı üzerine kurulu işsizlik-istihdam ve ihtisas alanları üzerinde her ne kadar akademik-ekonomik ve sosyal raporlar hazırlanmış olsa da; bu konuya çözüm sadece devletin imkanları/memurları ekseninde kaldığından olsa gerek, çözüm çıkmaz ayın çarşambasına kalıyor. Üniversite eğitiminin karşılığı, insanlara/ı iş bulmak mıdır, hayata mı hazırlamaktır, hayata mı kazandırmaktır? Cevabı verilemeyen soruların yoğunluğu şüphesiz bu konunun konuşulmayacağı anlamına gelmiyor. Artısıyla-eksisiyle Sorgulanmalı ki! çözüm bulunabilsin. Sorgulanmalı ki, işsizliğin topluma yansımaları da hiç değilse kör-topal olmasın. *** Öncelikle işsizliğin en önemli sebebinin, ‘iş beğenmeme’ olduğunu kaydetmekte fayda var. Çünkü bu vasıfsız işsizliğin en büyük maddelerinden biri olarak duruyor karşımızda. İş beğenmeyen kişinin, ailesinin ve çevresindeki insanların gözünün içine baka baka bunu yapması ise çalışmamayı ahlak edinmişliğin öteki adı olarak çıkıyor karşımıza. İş beğenmemenin altında kısa yoldan zengin olma arzusunun katkısını da unutmamak lazım. Diğer bir konu ise; iş/e bulan/başlayan şahsın, işinin hakkını vermesi gerekirken kalkıp işvereni adam etmeye çalışması ayrı bir garabet olarak çıkıyor karşımıza. Bu arada işverenin kazandığının yarısının kendi hakkı olduğu düşüncesi ise işsizliğin tuzundan öte acı/nası halidir. Bu durum, işe talip olanların halet-i ruhiyelerinden yansıyanlar. *** İş verenlerin vasıflı işçi aradıklarında karşılarına çıkan durum ise daha vahim. Elinde bir ehliyet veya bir diploma olan iş ihtiyacı olan kişinin; fırsatı değerlendirmek yerine vazgeçilmez olarak tavırlar ortaya koyması, iş veren için ayrı bir dert. Ancak tecrübeli işsizlerin karşısına; İş verenin, daha ucuza çalıştırmak için ön şartlarla haklarından mağdur edecek teklifler getirdiğini göz ardı etmemek gerekiyor. *** Unutulan ise; ister ABD üniversitelerinden ister yerlilerinden mezun olunsun, her iş(pratik anlamda), istihdam edildiği iş yerinde ve iş alanında öğrenilir ve üzerinde uzmanlık gelişir. Mesela iletişim fakültesinden mezun oldunuz. Bir TV veya Gazetede görev alacaksınız. Peki! bu kurumların hangi birimlerinde, nasıl bir iş yapacaksınız? Eğer ilk defa bu işi yapacaksanız, öncelikle size ilgi alanlarınız ve merakınız sorulacağından bu konuya hazırlıklı olmanız gerekiyor. İşte karşınıza çıkan İstihdam-ihtisas ilişkisi; işsizliğin en büyük sebeplerinin başında gelen bir ikilemdir. İş arayanın donanımına/elindekilere baktığımızda genelde bir üniversite mezunun sahip olduğu özellikler vardır. Yani ailesinin dişinden-tırnağından ayırdığı ile bir üniversite bitirmiş -hangi dal olduğu önemli değildir- diploma sahibidir. Staj dönemi, sadece gittiği kurumun adını ve ne iş yaptığını öğrenmesine sebep olmuştur. Yabancı dil yoktur. Söz konusu iş alanının hangi bölümünde ne iş yapacağı veya tercih edebileceği hiçbir pratiği yoktur. Diksiyon kursu yoktur. On parmak daktilo bilmez. Kamerayı tanımaz, reji-stüdyo ilişkisini kelimeler üzerinden kurmaya çalışır. Gazete okuyor musunuz, En son hangi kitabı bitirdiniz? Sorusuna cevap, kocaman bir hiçtir. Çünkü dünya nasılsa dönüyor, ben zaten üzerindeyim, ne gerek var ki! Bu dünyanın neden döndüğünü merak edeyim umursuzluğu ise tam bir aymazlıktır. *** Veya Üniversite bitirmiştir. Eli ayağı düzgündür. Gözleri renklidir. Sanata merakı vardır. Elinden tutulsa çocuk büyük adam olacak. Aktör olacak. Belki de Türkiye’nin talihini değiştirecek icraatlar yapacak. Haklı olabilir, kimsenin hayaline sansür koyamayız. Peki! Konservatuara gittiniz mi, yabancı diliniz nasıl, mesleki kurslara katıldınız mı, kaç yıldır bu mesleği yapıyorsunuz, bu konuda kaç kitap okudunuz? sorularına aldığınız tüm cevapların toplamı kocaman bir hayır olunca, neden iş bulamıyorumun resmidir aslında. Örnekleri çoğaltmak mümkün, mümkün olmayan ise insanları ön yargısından kurtarmaktır. Ön yargılardan kurtulmak adına yapılabilecekler de muhakkak vardır. Siz siz olun, enformasyon çağında çocuklarınıza; bir üniversite bitirmesini, bir yabancı dil öğrenmesini, özellikle de bilgisayar ve grafik üzerine çalışmasını, bir enstrüman (müzik aleti) kullanmasını, şan dersi almasını hatta güzel konuşmayı öğrenmek için bir diksiyon kursuna gitmesini sağlayın. Yani, üniversite diplomasının yanında mutlaka yukarıdakilerden birini öğrenmesini teşvik edin. İşsizliği önlemek işimiz değil belki, ama en azından donanımlı insan dünyanın kaderine çok şeyler katabilir düşüncesiyle hazırlıklı olmakta fayda var diye düşünüyorum. Dünyada işsizliği çözmüş model bir ülke olmadığı muhakkak, ancak bunun üstesinden gelinemez diye de bir kaide yok. Ancak çağı okuyabilmek ve es geçmemek için hazırlıklı olmakta fayda var.
<< Önceki Haber İŞSİZLİK-İSTİHDAM-İHTİSAS Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER