O zalim an


Bundan tam bir hafta önce Türk futbol tarihinin en dramatik, en renkli ve en heyecan verici günlerinden birini yaşadık. Ecnebiler, bu gibi durumlara "fantastic" diyorlar; fantastik, yani olağanüstü, şahane, müthiş, ancak hayal mahsulü olabilecek fevkalâde bir durum. Fenerbahçe, kendi evinde, Kadıköy'de Saraçoğlu stadında Trabzonspor'la oynadı; galip gelse koca bir yılı şampiyon bitirecekti; olmadı. Futbol açısından doyurucu, seyir zevki yüksek, sıradışı bir maç oynandı vee... Sonrası bildiğiniz gibi; maçın bitimine bir dakika kala kim tarafından nasıl icat edildiği bilinmeyen bir haberle tribünler sarsıldı, şahlandı, çılgına döndü; saha içinde futbolcuların oyuna tutanacak motivasyonları kalmadı. "Nasıl olsa şampiyon olduk" düşüncesiyle son saniyeleri vakit geçirerek harcadılar. Son düdükle birlikte seyirci -haklı olarak- sahaya indi, futbolcularla sarmaş-dolaş kucaklaştı. Şampiyonluğu Bursaspor'un elinden almış oldukları zannıyla bazı taraftarlar, Bursa'ya kinâye olarak timsah yürüyüşü bile yaptılar. Bütün sevinç birkaç dakika, belki biraz daha fazla sürdü; sonra iletişim çağında yaşıyor olmanın sinir bozucu gerçekliği ile yüzyüze gelindi; kötü haber tez ulaştı! Bursa şampiyon olmuş, Fenerbahçe rakibini yenemediği için ikincilikle yetinmek zorunda kalmıştı. "Şok" diye bir şey varsa, buydu işte... Bütün bir sezonu şampiyon olarak noktalamanın hazzıyla kendinden geçen taraftarlar, bu kötü haberin verdiği kızgınlıkla öfkelerini stadyumdan çıkardılar; tribünler tutuşturuldu... Uzun uzadıya tasvir etmenin âlemi yok; olanlar mâlum... * Okuyucuların bir kısmı biliyor; gizli-saklı da değil; ben Galatasaray taraftarıyım. Riyâkârlığın lüzumu yok; FB'nin şampiyon olamamasına ben de sevindim; hele hele dört büyükler sultasının temcid pilavına çevirdiği ligimize taze bir heyecan getirdiği için Bursaspor'un şampiyon olmasına ayrıca memnun oldum. Fenerbahçeliler, meselenin bu tarafıyla haklı olarak övünebilirler; gerçekten de Fenerbahçe'yi sevmeyenler, Türkiye'nin en büyük taraftar topluluğunu teşkil ediyorlar; Fenerbahçeliler dışında neredeyse herkes Fenerbahçe'nin son dakikada şampiyonluğu elinden kaçırmasına sevindi. Anti-fenerbahçelilerin kalabalıklığı, bir başka açıdan Fenerbahçe'nin önemli ve büyük bir takım olduğunu gösteriyor; böylece Fenerbahçe herkesi ilgilendiren, önemli bir fenomen, mühim bir takım durumuna geliyor. Evet, bununla övünmek gerekirse bu bir büyüklük göstergesidir; o derece yaygın ve geniş bir hoşnutsuz topluluğu meydana getirmek ne kadar büyüklük işaretiyse, aynı zamanda yanlış bir tutuma da işaret eder. FB yöneticileri, herhalde bu yaygın alerjine niçin sebebiyet verdiklerini bilahire oturup uzun uzadıyla düşüneceklerdir, düşünmelilerdir. * Konuyla ilgili bir fıkra hatırladım; fıkra dediğime bakmayın, gerçek olduğunu ileri sürenler var ama ben fıkra halini tercih ediyorum. 60'lı yılların sonu... Komünizmle mücadeleyi esas gayelerinden biri haline getiren milliyetçi bir partimiz, galiba 1969 seçimlerinde olsa gerek yurt sathında propaganda faaliyetleri yürütmekte. Hadise Kars'ta veya Erzurum'da geçiyor. Partinin sözcüsü kürsüye çıkıyor; kürsü etrafındaki kalabalığa partiyi anlatacak. O yörenin Komünizm'den nefret ettiğini bildiği için, nutkunun bir yerinde, -Biiiz çok şiddetli anti Komünistiz, şeklinde bir cümle sarfediyor... Rivayet odur ki, dinleyicilerden bazıları, bunun üzerine köpürerek kürsüye doğru hücum edip, protestoya başlıyorlar. Yine rivayete göre protestocuların şöyle homurdandığı rivayet ediliyor, -Adama bak, hem de Komünist'in antisi imiş, in ordan aşağı! * Edebiyatımızda bu durum şöyle ifade edilir: "Hubb-ı Ali'den değil, buğz-ı Muaviye'den!" Şu mânâya geliyor: Hazreti Ali'yi çok sevdiğim için değil fakat Muaviye'den nefret ettiğim için... Bu arada belirtmeden geçmeyelim; cümlede Muaviye'den sonra hemen (ra), yani "radiyallahüanh" kısaltması kullanmadığım için canı sıkılan okuyucular da çıkacaktır. Onlara hak veriyorum. Muaviye "Sahabe"den sayıldığı için her sahabe gibi mü'minlerin saygısını teorik olarak elbette hakediyor ama Sünni Türkler nedense Muaviye'in hâtırasını pek hürmetle yâd edici takımından değillerdir; Şii ve Alevileri hiç saymıyorum hele... Mevzuya dönelim. * Açık söyleyim, evet, Fenerbahçe'nin kendi evinde, üstelik timsah yürüyüşü yaparak komik duruma düşmesine her Anti-Fenerli gibi ben de sevindim ama bu duygumu hiçbir Fenerli dostuma aksettirmeye kalkışmadım. Oysaki yakınım, dostum, akrabamdan pek çok Fenerli ile önemli maçlar sonrasında birbirimize takılır, kızdırmaktan zevk alırız. Tadında kaldığı sürece futbolun güzel ve eğlenceli taraflarından biri de budur; latifeye vesile olur. Bu defa değil şaka yollu takılmak, Fenerli yakınlarıma ilk bir hafta içinde "Nasılsın?" demek bile içimden gelmedi; kötüye yoracaklarını biliyordum. En iyisi hiç olmamış gibi davranmaktı. Sevgili Fenerbahçeli dostlarım, değerli okuyucularım, akrabalarım, yakınlarım, arkadaşlarım veya hiç tanımadığım FB taraftarları... Evet, zalim bir gündü, kötü bir şaka gibiydi. Duygularınızı anlıyorum. Hiçbir taraftar o berbat dakikaları yaşamak istemez. Duygularınızı anlıyorum; seri FB mağlubiyetlerinden sonra buna benzer çöküntü duygularını biz GS'lılar da yaşamıştık, yaşıyoruz, bu gidişle daha çok yaşarız galiba. Üzüldüm; infialinizi, uğradığınız hayal kırıklığını saygıyla, anlayışla karşılıyorum, "Geçmiş olsun" diyorum ve samimiyetime lütfen inanınız ki bu temennimde herhangi bir kinaye bulunmuyor. Yaşayan görür; bu lig daha yıllarca devam eder, nice nice maçlar gelir geçer. Futbol merkezi olmayan bir endüstridir; her yıkımdan sonra ertesi yılın ümidi ile kırılan kanatlarımızı onarır, sızlayan yaralarımızı dindirmeye bakarız. Fenerbahçe yine şampiyon olur; yıllardan beri olduğu üzere yine GS'ı yener, birkaç günlüğüne mutlu olur ve bizler üzülürüz; yine birbirimizle dalga geçeriz. Haydi geçmiş olsun; artık önümüzdeki maçlara bakalım, ne dersiniz?

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER