Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile dört gündür Kazakistan'dayız.
Öncelikle şunu belirtmeliyim. Baştan sona çok güzel bir organizasyon vardı. Çankaya'da, gördüğüm kadarıyla gençlerden, tecrübeli yöneticilerden, işini heyecanla yapan insanlardan oluşan bir
Cumhurbaşkanlığı ailesi var. Korumalardan üst bürokratlara kadar, samimi, mütevazı, nazik ve devleti sevdiren bir aile bu. Resmî ziyarette biz dört yazardık. Benimle birlikte, Sabah'tan
Yavuz Donat, Vatan'dan
Oktay Gönensin ve Star'dan
Mehmet Altan. Cumhurbaşkanlığı
Basın Başdanışmanı
Ahmet Sever ve yardımcısı Eray Asarlıoğlu, bizlere gerçek bir ev sahipliği yaptılar.
Pazar günü
İstanbul'dan Çimkent'e hareket ettikten bir süre sonra, Sayın Cumhurbaşkanı 146'sı
işadamı 225 kişi ile uçakta tek tek selamlaştı, sık sık durarak sohbet etti. Sonra da biz dört yazarı çağırarak bizlerle ön tarafta sohbet etti. İlk söylediği, bu ziyarete verdiği önemdi. "Türk dünyasına olağanüstü önem vermeliyiz." dedi. "İlişkilerde bir kopukluğu, hiç kaldıramayız." ifadesinin ben, özellikle altını çiziyorum. Sebebini izah etmeden önce, Sayın Cumhurbaşkanı'nın, bu ziyarete verdiği önemin göstergelerine kısaca değinmeliyim.
Önce, kalabalık işadamı heyeti,
ekonomik ilişkilerin önemini anlatıyor. Sayın Gül de belirttiler, bugüne kadar Türk işadamları Kazakistan'da 11 milyar dolarlık inşaat bitirmişler. Yeni başkent Astana'nın
modern ve yüksek binalarla bezenmiş çehresini görünce, gerçekten etkileniyorsunuz. Başta, Başkan
Rızanur Meral olmak üzere
TUSKON, geziye büyük önem vermiş. TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu ile birlikte, yapılan anlaşmaların heyecanı içindeydiler. Şunu özellikle belirtmeliyim. Bu heyecan, sadece ticari gelişmelerin heyecanı değil. İçinde, ata yurdu, bağımsızlığını kazanarak giderek güçlenen, kalkınan kardeşlere vefanın olduğu, bir heyecan bu...
Yine, resmî ziyaretin önemini anlatma adına; Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir'in, milletvekillerinin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Kadir Topbaş ve üç belediye başkanının, YÖK Başkanı Yusuf
Ziya Özcan'ın,
BDDK Başkanı Tevfik Bilgin'in,
TÜBİTAK Başkanı Nükhet Yetiş'in,
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu'nun, üst bürokratların, akademisyenlerin heyette yer aldıklarını hatırlatmalıyım.
Anlatmaya çalıştığım tablo,
Türkiye'nin artık, Türk dünyası ile ilişkilere sadece hissî bakmadığını işaret ediyor. Bu ilişkiler,
evet bir kopukluğu asla kaldıramaz. Çünkü, bölgesinde ve uluslararası alanda konumu giderek güçlenen, etkinliği giderek artan Türkiye, Türk dünyası ile her alanda yakınlaştıkça gerçek bir küresel aktör olacaktır. Türk dünyası ile gerçekleşecek "Büyük Türk Ailesi", başta ABD olmak üzere, diğer büyük güçler üzerinde de etkili olacaktır. Bu yeni bir odağın, yeni bir kutbun doğması değildir. Tam tersine bu, hayırlı bir güçtür. Bu gücü, dikkate aldığı, bu güce önem verdiği ölçüde ABD'nin de, AB'nin de, Rusya'nın, Çin'in de hata yapmaları azalacaktır. Bu gücün uyarılarını ve tavsiyelerini dinleyenler, kendilerini zarara uğratacak kararlardan ve gelişmelerden uzak durmuş olacaklardır.
Bu hayırlı gücün içindeki Türkiye'nin üyeliği,
Avrupa Birliği'ni gerçek bir küresel güç yapacaktır. Medeniyetler ittifakı ve asıl küresel barış adına, yüzyılımızın en önemli gelişmelerinden biri bu olacaktır.
Türkiye, "Büyük Türk Ailesi" ile birlikte,
İslam coğrafyasında da, insanî evrensel değerleri, ileri demokrasiyi öne çıkaran bir kucaklaşmayı sağlayacaktır. İşte bu "aile", bütün dünya ile birlikte; çatışmaları, sömürgeciliği, ötekileştirmeyi bitiren yeni baharların müjdecisi olacaktır.
Türkiye'nin, kendi içindeki çatışmaları neden, bir an önce bitirmesi gerekiyor, herhalde daha iyi anlaşılıyordur. Önce evimizin içindeki huzur, dirlik ve barışı sağlamalıyız. Sorumluluk, hepimizin...