Diyarbakır: Kalıyor mu gidiyor mu? (1)


Geçen gün Diyarbakır Girişimci İşadamları Derneği'nin iftar davetine katılmak üzere Diyarbakır'a gittim. Önce kent içinde gezdim. Ciddi bir yoksulluğun yaşandığı mahalleleri gördüm. Araştırmalar, ilköğretimden lise sona, Diyarbakır'da 450 binden fazla çocuk ve gencin olduğunu gösteriyor. Bu kitlenin önemli bir bölümü işte o yoksul ailelerin çocukları... Ardından Kayapınar'ın, iftarın verildiği Dicle okulunun yolunu tuttuk. Peki, o arada ne gördük? Diyarbakır'da sadece yoksulluk mu vardı? Hayır! Kentte yüksek apartmanlar dikilmiş, modern siteler kurulmuş... Ve inşaat faaliyeti devam ediyor. Ben bu tip bir yapılaşmayı Kayseri'de de görmüştüm. "Kişilikli" bir kentsel kurgu olduğunu söyleyemem. O tür apartmanlarla çevrilmiş geniş caddelerin bulunduğu bir bölgeye birini bırakalım. Çevredeki insanlarla konuşmadan, Diyarbakır'da mı Kayseri'de mi, yoksa başka bir yerde mi olduğunu çıkaramaz... *** İftarda Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker de vardı. Bakan Bey konuşmasının bir yerinde mealen şöyle dedi: "Eskiden bu kentte öyle bir görüntü vardı ki... Sur civarındaki evlere şöyle uzaktan baktığınızda, hangisi Müslüman evi, hangisi Hıristiyan evi, hangisi Kürt evi, hangisi Türk evi, hangisi zengin evi, hangisi fakir evi ayırt edemezdiniz... O güzel günlerde gösteriş tüketimi yoktu..." Gösteriş tüketimini eleştirmek, siyasetçilerin sıkça kullandığı popülist propaganda yöntemlerinden biridir. Yoksulların durumunda hızlı bir iyileşme sağlayamadıkları için, zenginleri eleştirirler. (Tabii aslında zenginlere de laf etmek istemediklerinden, konuyu gösteriş tüketimine, lükse getirirler. Sonra da lüksü ayıplayarak herkesi rahatlatırlar. İyi numara değil mi?) *** Benim ise oy kaygım olmadığından rahatça fikrimi söyleyebilirim: Lüks tüketim toplumsal refahı ilerletir. Eğer lüks tüketim olmasaydı, bugünkü teknoloji seviyemizin gerisinde olurduk. Örneğin otomobillerde eskiden klima ve müzik sistemi lükstü. Aracı ısmarlarken size sorarlardır: "Klima ve teyp ister misiniz?" Eğer istiyorsanız, daha fazla öderdiniz. Ama zamanla klima ve müzik sistemi otomobillerde standart haline geldi. Çünkü "lüks" oldukları dönemde elde edilen kârlarla, ilk üretim dönemindeki yüksek maliyetler karşılandı. Bakan Mehdi Eker'in "İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz" tadındaki nostaljisi güzel de... Günümüze uygun değil. Lüks apartman dairesi de inşa edilmeli, havuzlu villa da... Oralardan gelecek vergilerle, yoksul kesimleri ayda 100 lira taksitle ev sahibi yapabilirsiniz. Eminim bu yazıyı okuyan birçok kişinin aklına yatmamıştır dediklerim. Şu kadarını söyleyeyim: Yıllar önce önde gelen tarihçiler bu konuyu tartıştı... "Teknolojiyi ve refahı hangisi ilerletir: İhtiyaç mı, lüks mü?" Sonunda lüks tüketim ağır bastı. *** Lafı uzattım... Şunu demek istiyorum: Diyarbakır "bizim" İstanbul'da TV'den izlediğimiz kent değil. Biz ekranlarda yoksulluk ve terör görüyoruz... Halbuki kentte zenginlik ve eğlence de var. Hem de epey var! İstanbul'un, Ankara'nın laikçi kesimleri için Diyarbakır'a uçak kaldırmak gerek. Gelsinler de mesela kısaca "Gazi Köşkü" denilen park ve eğlence bölgesini gezsinler. Gece yarılarına kadar burada "türbanlı ve açık" kızlar hep birlikte, Ali Aktaş'ın harika sesi ve maytaplar eşliğinde halayın envai çeşidini çekiyor. Görmek gerek. Şahane bir manzara... Not: Diyarbakır konusu önemli... Gidiyor mu, kalıyor mu? Konuşacağız...
<< Önceki Haber Diyarbakır: Kalıyor mu gidiyor mu? (1) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER