Kürt sorununun çözümü ve "makul kabul" şartı


Devlet, terör sorununu çözebilmek için daha cesur ve akılcı adımlar atıyor. En yetkili ağızlardan artık "Devletin istihbarat görevlileri İmralı'da Öcalan ile görüşüyorlar" açıklaması yapılıyor. Bunun bilinçli bir tercih olduğu ortada. Öcalan yakalandığından bu yana benzer görüşmeler yapılıyordu. Ancak "gizli" tutuluyordu. Bazen bu görüşmelerin Ergenekon tarafından istismar edildiği bugün ortaya çıktı. Bugün farklı bir tutum izleniyor olmasının birkaç farklı nedeni var. Birincisi, geçmişte yapılan ve gizlenen görüşmeler sonuç vermedi. İkincisi, İmralı artık askeri cezaevi değil. Sivillerin kontrolünde. Dolayısıyla sivil yönetimler sorumluluk üstleniyor. Üçüncüsü, Ergenekon tarzı süreci sabote edecek örgütler güç kaybetti. Dördüncüsü, demokratik açılımlar ve Irak başta uluslararası konjonktür terör örgütüne silahlı mücadeleyi sürdürme şansı bırakmıyor. Beşincisi, bölge halkının AK Parti'ye verdiği oyların "bölgesel siyaset" güden partileri bile aşması, Kürt aydınlarının silahlı tehdide rağmen demokrasi yönünde tercihlerini ortaya koymaları. Örgüt sürekli zemin kaybettiğinin farkında... Altıncısı, toplum referandumda "bölünüyoruz" kampanyalarına prim vermediğini gösterdi. Halk kalıcı barışın sağlanması konusunda olgunlaştı. Şehit babaları bile acı haberi aldıklarında "Bitirin bu terörü. Başka babaların ciğeri yanmasın" diyebiliyor. Son olarak, Öcalan da başlattığı silahlı mücadeleyi kontrolünü kaybetmeden, kendisi için de bazı kazanımlar elde ederek bitirmek istiyor. Bu şartlar altında devlet, sürecin iki tarafı da daha fazla bağlayacak açıklık içinde yürümesini kararlaştırdı. Ancak kalıcı barışa ulaşılması kolay değil. Yer yer "demir leblebi" yutar gibi adımlar atılmak zorunda kalınacak. Burada önemli olan masaya getirilen tekliflerin gerçekleştirilebilir olmasıdır. Makul olmasıdır. Aksi sorunun devamı için bahane uydurmak olur. Neşe Düzel'in Taraf'ta 3 gün süren "Balıkçı" röportajı da bu konuda önemli ipuçları veriyor. 'Balıkçı' devletle örgüt arasında yürüyen süreçte etkin rol oynadığını iddia eden bir Kürt aydını... Adını açıklamıyor. Ama söylediklerine bakılırsa sürece vakıf bir isim. Balıkçı "Devlete göre taleplerin sıralaması ne olmalı" sorusuna şu cevabı veriyor; "Bir kere ortak vicdanın kabul edeceği taleplerden başlamak gerekiyor. Çünkü ülkede ortak vicdan kabul etmiyorsa, küçük bir talep bile çok farklı algılanabilir. Şu anda en önemli talep, karşılıklı konuşabilme, birbirini anlayabilme ve tartışabilmedir. İkincisi, yeni anayasada vatandaşlığın Kürtler'i de, Türkler'i de rencide etmeyen makul bir biçimde tanımlanmasıdır. Kürtler kendilerini yeni anayasada vatandaş olarak hissetmek istiyor. Bunun da yolu seçimden sonra başlayacak olan yeni anayasa yapma sürecinde karşılıklı olarak tartışıp, konuşmaktır. Üçüncüsü, anadille ilgili tartışmanın derinleştirilmesi ve makul kabullerin oluşmasıdır. Düzel bir adım daha atıp anadilde eğitim konusunda 'makul kabul' ile kastedilenin ne olduğunu soruyor. İşte Balıkçı'ya göre anadille ilgili 'makul kabul'; "Başlangıç olarak öğretilmesi düşünülüyor. Çünkü bir kırılmaya neden olmamak gerekir. Bunun için iki tarafın da içine sindirebileceği pilot bölgeler seçilebilir. Dil konusu biraz zaman alacaktır. Mesela pilot bölge Hakkâri olmaz da Mersin olur..." Umarım ilk defa bu şekilde ciddiyetle yürütülmekte olan bir süreç akamete uğramaz. Silahlı mücadele tercihi bizzat "gayr-ı makul" bir tercihtir. Bu sebeple örgütün "makul kabul" çizgisine gelmesi de zaman isteyen bir süreç. Ama önemli olan akan kanın durması. Türkiye'nin ayaklarına vurulan terör prangasından da kurtulup, bölgesel ve uluslararası rolünü oynayabilir hale gelmesidir.
<< Önceki Haber Kürt sorununun çözümü ve "makul kabul" şartı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER