'İki dilli hayat'ın anlamı


Yarın yapılacak CHP kurultayı ile birlikte Ankara'nın en hararetli gündemi BDP'nin startını verdiği 'iki dilli hayat' projesi. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş önceki gün "Yasal veya anayasal düzenlemeleri beklemeyeceğiz, artık bölgede iki dilli hayata geçiyoruz. Her şey Kürtçe ve Türkçe olacak" dedi. Doğal olarak da tartışma alevlendi. Hatta Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin kanunları hatırlatıp aklıselime davet etti. Cumhurbaşkanı Gül sağduyu çağrısı yaptı. Fakat BDP cephesinde durum farklı. Mikrofonu eline alan her BDP'li agresif bir üslup takınıyor. Açıkçası başta Hasip Kaplan olmak üzere BDP'li vekillerin argo sözcüklerle dolu konuşmaları, Kürtçe'nin seçmeli eğitim dili olması gerektiğini savunan beni bile rahatsız ediyor. BDP'lilere göre başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye'nin her yerinde 'iki dil' uygulamasına geçilmeli. Gerçi bugüne kadar Lazca-Türkçe ya da Boşnakça-Türkçe talep eden kimse çıkmadı ama BDP'lilere göre bu mümkün. Peki ama ne oldu da BDP'liler bir anda coştu?.. Meclis'e girdikleri günden bu yana düşük profil sergileyen bölge vekilleri son günlerde Meclis kürsüsünü kimseye bırakmıyor. Her konuşması olay. Her ifadesi tartışma doğuruyor. Bu aşamada bir kulisi de paylaşalım. Ankara'da son aylarda Meclis koridorlarında sıklıkla duyulan bir yorum var. İfade edildiği şekliyle, 'Öcalan'ın Meclis'teki BDP'lilerin performansını düşük bulduğu ve ilk seçimde ağırlıklı olarak yeni isimleri milletvekili yapacağı' konuşuluyordu. Arkasında politik bir hedef yoksa bile sadece bu veri bile BDP'lilerin 'agresifliğini' açıklamaya yeter. Ufukta seçim var ve tekrar Meclis'e girebilmeleri için 'göze girmeleri' şart. Ayrıca herkes de biliyor ki BDP'de siyaset yapmanın yolu Kandil ve İmralı'dan geçiyor. Fakat BDP'nin 'iki dilli hayat' projesinin makro bir plan olduğu yönünde yorumlar güçlü. Dikkat edilirse örgütün seyri de şu anda üretilen söylemle paralel. Çünkü PKK'nın 'sözde ateşkes' yaptığı dönemler 'siyasal alanda yoğunlaşma' dönemleri. Bahar aylarına kadar radikal söylemlerle safları sıklaştırma hedefleri var. Yani, şu anda BDP'nin yaptığı 'siyasallaşma sürecinin halkalarını' tamamlamak. Bu amaçla da 'ana dil' gibi gayet 'masum', gayet 'sempatik' bir argümanı kullanıyor. Sonuçta her Kürt, 'anadil ve Kürtçe' konusuna bir şekilde duyarlı olacak. Bu sayede örgüt pazarlık gücünü artırmak isteyecektir. Fakat Kürt siyasilerin unuttuğu bir şey var. 'Kanunları takmıyoruz, Anayasa'yı da dikkate almayacağız' türü söylemler kısır döngüyü beraberinde getirir. Gerginlik görünüşte BDP'nin işine yarar gözükse de toplamda ülkenin demokratik standartlarını geriye götürür. Bu konuda en somut örnek Habur. Eğer o gün taşkınlıklar yapılmasa, milyonlarca insanı rencide edici manzaralar oluşturulmasaydı bugün çok farklı şeyleri konuşuyor olacaktık. Kurultay tamam peki ya yeni CHP? CHP yarın 15. Olağanüstü Kurultayı'nı yapacak. 3 Kasım'dan bu yana yaşananlar düşünüldüğünde, son dönemin en renkli kurultayı olacağı beklentisi büyük. Fakat son gelişmeler gösterdi ki mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu işi bitirdi. Arenaya rahat gidecek görünüyor. Çünkü en büyük rakibi Önder Sav tabiri caizse havlu attı. Devrik genel başkan Deniz Baykal ise televizyon televizyon dolaştıkça yanındaki isimleri bile kaybetti. Şunu söylemek mümkün, bu saatten sonra ikinci bir blok liste ya da çarşaf liste ile Kılıçdaroğlu'nun kuşatılması zor. Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin'in de desteğiyle emin adımlarla yoluna devam ediyor. Burada Baykal ve Sav'ın en büyük hatası delegelerin ve CHP'de ikbal bekleyenlerin, ortada sandık varken mevcut genel başkana bayrak açamayacaklarını görememesiydi. Ankara kulislerinde hâlâ 'bir son dakika manevrası' söylentileri var. Hatta çok ilginç senaryolar da dolaşımda. Fakat gerçekleşme ihtimali zayıf diyebiliriz. Aslında bu noktada önemli olan yarınki kurultaydan nasıl bir PM'nin çıkacağı değil. Pazartesi itibarıyla nasıl bir CHP'nin olacağı? Çünkü Türkiye'nin çok ciddi bir muhalefet sorunu var. İri kıyım ve çok güçlü bir AK Parti var. Muhalefetin iktidara talip olduğunu gösterecek politikalar, söylemler geliştirmesi lazım. Kemal Kılıçdaroğlu'nun sık sık söylem değiştirmesini, tutarsız politikalarını eleştirsem de şimdi fırsat verilmesi gerektiğini savunuyorum. Bugüne kadarki çelişkili açıklamaları, tezat politikalarını hep partide istediği kadroyu kuramamasına bağlıyordu. Muhtemelen yarından sonra bu bahanesi de kalmayacak. Genel başkanlıktan liderliğe terfi edecek. Önünde 6 aylık bir zaman dilimi var. Bu süre zarfında CHP oylarında gözle görülür bir artış sağlayamazsa 13 Haziran günü yeni bir olağanüstü kurultay çalışması için imzalar toplanmaya başlar. Ama artık nasıl bir CHP kuracağını ortaya koymalı. Kürt sorununda, dış politikada, başörtüsünde, ekonomide ne dediğini görmemiz lazım. Yani, Kılıçdaroğlu için asıl maç şimdi başlıyor.
<< Önceki Haber 'İki dilli hayat'ın anlamı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER