'Yeni CHP'nin çıkmaz sokağı


Yakın zamanda lider değişikliği yaşayan ve bu yüzden yeni CHP diye adlandırılan partiden yeni stratejiler bekleniyordu. Onlarca senedir iktidar yüzü görmeyen bir partinin ciddi bir değişime ihtiyacı olduğu kesindi. Dil değişecek, üslup değişecek, hedefler değişecek ki parti, yeni kitlelerden de oy alabilsin. Eski CHP, kavgaların içine hapsolmuştu. Halkın yanında değil devletin; hatta normal devletin de değil, derin devlet tabir edilen statükonun yanında yer almıştı uzun zamandan beri. İdeolojik kamplaşma etrafında oluşturulan hırçın, kavgacı partinin yerine, uzlaşmacı, barışçı, herkesi kucaklayıcı bir parti isteniyordu. CHP'de beklenen değişimin çok zor olduğu daha ilk dakikada anlaşıldı. Ancak yeni lider Kemal Kılıçdaroğlu'na süre tanımak gerekiyordu. Çünkü partinin üst düzey yöneticileri eski Genel Başkan Deniz Baykal ya da eski Genel Sekreter Önder Sav kadrosu sayılıyordu. Tam da bu nedenle CHP kurultay yapmaya karar verdi. Kurultay sırasında Kemal Bey'in taviz vermesini, eski yöneticilerle pazarlık yapmasını isteyenler oldu. Ne var ki 'yeni lider' yeni bir kadro kurmak istiyordu. Bu istek, en azından delege arasında, saygıyla karşılandı ve yeni kadrolar için yeni bir sayfa açma imkânı sağlandı. Artık eski CHP tasfiye edilmiş, yeni bir dönem başlatılmıştı. Kılıçdaroğlu fena başlamadı aslında. Bazı kritik konularda sessiz kalmayı tercih etse de herkesi kucaklayan mesajlar vermeye çalıştı. Bu yeni üslup belli bir oranda sempati oluşturdu. En azından o dışlayıcı dil kayboluyordu. Yıllardır kutuplaşmadan oy devşirmeye çalışan CHP gitmiş, yerine toplumun bütün taleplerine sıcak bakan ve herkese sahip çıkan bir parti gelmişti. Mesela üniversitedeki anlamsız başörtüsü yasağı konusunda Kemal Bey olumlu çıkışlar yaptı. Hatta sorunu kendilerinin çözeceğine dair kamuoyu huzurunda sözler verdi. Özgürlükçü tavrı beğeni ile karşılandı, alkışlandı... Heyhat! 'Yeni CHP' görüntüsü uzun sürmedi. Kurultaydan sonra CHP'nin ahengi daha da bozuldu. Genel Başkan'dan habersiz kamuoyuna açıklama yapanların hadd-u hesabı yok. Genel başkan işini gücünü bıraktı, kendi kadrosunun devirdiği çamların peşine düştü. Düşünsenize, partinin en üst düzey yöneticilerinden biri kalkıp Ergenekon davasında yargılanan bazı kişileri milletvekili adayı yapacağını kameralar karşısında söylüyor. Kemal Bey bu beyanı tekzip etmek zorunda kalıyor. Zaten 'Ergenekon'un avukatı' olmak CHP'yi halktan koparıyordu... Ne yazık ki içeriden birileri 'yeni CHP'yi sabote ediyor, Kemal Bey ve ekibini toplum için umut olmaktan çıkarıyor. En son yapılan açıklama hepsinden beter. Adalet Komisyonu'nda yargının tıkanıklığını aşmak için görüşmeler yapılırken bir CHP'li vekil, sokak sokak direniş yapılmasını dile getiriyor. İnanılır gibi değil! Dört ay sonra seçime gidiliyor ve bir aklı evvel sokak sokak cadde cadde direniş teklif ediyor. Üstelik bu çatışmacı dil parti üst düzeyi tarafından reddedilmiyor. Hatta 'yeni CHP'nin en bilinen ve herkese sempatik gelen yöneticilerinden Gürsel Tekin, Mısır'da yaşananları örnek gösteriyor. Ne alakası varsa! Hatta o da yetmiyor 'torba yasa' denilen bir dizi kanun için protesto yapmak isteyen kişilerin arasına 50'den fazla CHP milletvekili katılıyor. Yani CHP 'sokağa inme' düşüncesini hayata geçiriyor. Açık söylemek gerekirse CHP kendine yeni bir yol açmayı bırakın, eskisinden de beter bir duruma doğru sürükleniyor. Bugünkü görüntüsüyle iktidar olması mümkün değil. Yine kavgacı, yine hırçın, yine çatışmacı bir üslup seçmiş gibi görünüyor. Keşke böyle olmasaydı! CHP'nin şu gerçeği bilmesi gerekiyor artık: Sokaktaki örgüt eylemlerinden medet umanlar, sandıktan umudunu kesmiş olanlardır. Bakmayın siz bazı medya gruplarının sokak eylemlerindeki yoldaşlarına destek verip goygoyculuk yapmalarına. Halkın ezici bir çoğunluğu bu olaylardan haz almaz; çünkü sokaktan devşirilen iktidar konusunda acı tecrübeleri var. Yol yakınken CHP halka dönmelidir; yoksa ilk seçim yeni CHP'nin kadrolarını tarihe gömecek. İnanmayan 'eski CHP' kadrolarının ellerini ovuştura ovuştura ilk seçimi nasıl beklediğine baksın. Eski CHP'nin tecrübesine (en azından seçim hezimeti konusunda) kulak vermek gerekiyor belki de... [email protected] Ne su testisi ne de rol model Defne Joy Foster'ın ani ölümü basında büyük haber oldu. Öyle yayınlar yapıldı ki insanların yüreği sızladı. Ölüm bu! Hüzün vermemesi imkânsız. Hele hayatını kaybeden kişi, televizyonlarda sıkça görülen genç bir insansa. Medyadaki övgülerin ardı arkası kesilmiyordu ama bir yandan da mesele aydınlığa kavuştukça insanları huzursuz eden ayrıntılar ortaya çıkıyordu. Herkesin dilinin ucuna kadar gelip de ifade etmediğini Sabah yazarı Hıncal Uluç söyleyiverdi. 1,5 yaşında kızı olan bir kadının sabaha kadar eğlenmesini, alkol almasını, o gece tanıştığı bir adamın evine gitmesini ve orada ölmesini eleştiriyordu. Bunlar halkın da sorduğu sorulardı; ancak medya dünyayı kendi dar çevresinden ibaret sandığı için bu konuya hiç girmemişti. Her neyse... Medyanın önemli bir kısmı şimdi Uluç'u linç ediyor. "Seni ne ilgilendiriyor?" tarzında yazılan şeylerin arkasında özel hayata karışmaması isteniyor. Gerçekten de özel hayata karışmamak, ölünün arkasından kötü konuşmamak vs. gerekiyor. Ancak Hıncal Uluç'un da haklı bir gerekçesi var. Foster'ın 'rol model' ya da 'azize' gibi anlatılmasına karşı çıkıyor ki bu tepki doğrudur. Dengeli olmak gerekiyor. Bir yandan mahremiyete saygı duyalım derken diğer taraftan da dünyanın hiçbir yerinde örnek sayılmayacak bir ölümü kutsamayalım. Amerika ve Avrupa'da da olsa bir TV yıldızının başına böyle bir ölüm geldiğinde Uluç'un sorduğuna benzer sorular gündeme gelir. Eleştiren de olur, savunan da; ama hiçbir yerde böyle bir olaydan bir 'azize' devşirilmez... Böyle polemik mi olur? Geçenlerde bir Hürriyet yazarı, Mehmet Baransu ile bir tartışma yaşamış. Baransu, Taraf Gazetesi'nin muhabiri. Yaptığı haberler büyük yankı uyandırdı. Anladığım kadarıyla kavga sebebi Hürriyet yazarının bir romanı üzerine Baransu'nun söylediği bazı sözler. Belli ki karşılıklı atışmalar yaşanmış. Bizim meslekte olur böyle şeyler. Eli kalem tutan iki kişi birbirine bir şeyler söyler. Kamuoyu da yazılanları okur ve bir karara varır. Ne var ki Hürriyet'in yazarları bir yazarla kavga ettiğinde üçüncü şahısların canını acıtmak için tuhaf bir gayret içine giriyor. Nitekim bu tartışmayı yürüten yazar, Baransu'yu haşlamak için şöyle bir tabir kullanmış: '... 2011 yılında Gülen Cemaati'ne mensup olduğu iddia edilen bir grup polisin verdiği yarım yamalak bilgilerle, Cemaat'in en yakın gazetesi tarafından (Zaman) canla başla savunulan...' Açık söyleyeyim bu lafa çok güldüm. İki gazetenin yazarı kavga ederken bu işe 'kollama' suçlamasıyla nasıl dâhil edildik; anlayamadım. Benzer bir davranışı bir başka Hürriyet yazarı yaptı yakınlarda. Bir yazara, onun sert üslubuna kızmış oradan Fethullah Gülen'i iğneliyor. İyi de kardeşim iki yazar atışırken üçüncü şahısları incitince elinize ne geçiyor? Bu yazılanları sevgili dostum Enis Berberoğlu okurken, "Kardeş bir dakika! Adama doğrudan cevap versene, konuya diğer insanları niye dâhil ediyorsunuz?" demiyor mu? Polemik için iki şart: Nezaket ve cesaret. Nezaketin olacak ki vicdanlar seni haklı bulsun, cesaretin olacak ki muhatabına doğrudan yazabilesin... Çamura yatmayın, yargıdaki tıkanıklık aşılacak Sokak çatışmasını arzu edenler, ona davetiye çıkaranlar, sandıktan umudunu kesenler! Yargıdaki tıkanmayı aşmak için hazırlanan yasayı kavga sebebi yapmayın. Çünkü sağır sultanlar bile duydu ki reform yapılmazsa yüksek yargıdaki tıkanıklık 10 senede çözülemez. Yargıtay ve Danıştay'daki daire sayıları ve buralardaki üye sayıları artacak ki birikmiş dosyalar halledilebilsin. İstinaf mahkemeleri devreye girsin ki binlerce dosya yüksek yargının masasında birikmesin. Sakın 'kadrolaşma' masalı okunmasın. Çünkü yüksek yargıda görev alabilmek için 1. sınıf hâkim olmak gerekiyor. Yani yeni alınacak hâkimler AK Parti daha kurulmamışken hâkimliğe başlamış kişiler. Bazılarının kadrolaşma iddiası şu an görev yapanları bile zan altında bırakıyor. Sanki şu an görev yapanlar CHP'nin eri mi ki gelenler bir başka partinin neferi sayılsın. İşi yokuşa sürmenin anlamı yok. Yargı tıkandı, Türkiye bunu aşmak zorunda. Aksini söyleyenler bir çözüm önermeli, korku ve vehim değil...
<< Önceki Haber 'Yeni CHP'nin çıkmaz sokağı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER