KKTC mi, yoksa 82. vilayet mi?


Kuzey Kıbrıs'ta 28 Ocak günü Sendikal Platform, UBP hükümetinin aldığı ekonomiyle ilgili önlemlere karşı birçok sivil toplum kuruluşu ve muhalefet partilerinin desteğiyle bir "Toplumsal Varoluş Mitingi" düzenledi. Binlerce kişinin katıldığı mitingde "Dayatma Paketi" olarak nitelenen önlemler protesto edildi ve hükümet istifaya çağrıldı. Mitingde Türkiye'ye karşı pankartlar da açıldı. "Kurtarıldık mı, HAS...KTİR!.." "Ankara ne paranı, ne paketini ne de memurunu istiyoruz!.." "Kıbrıs Kıbrıslılarındır..." şeklindeki pankartlar özellikle dikkat çekiciydi. Başbakan Erdoğan, mitinge ve atılan sloganlara sert tepki gösterdi: "Türkiye çek git, diyor. Sen kimsin be adam? Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır... Eylemlerde Güney Kıbrıs bayrağı açıyorlar... Bunlar KKTC'nin sürdürmekte olduğu barış sürecini dinamitlemek isteyen gruptur... Bunların hepsinin çekimleri var. Yargıya sevk gerekir." Başbakan'ın eleştirilere tahammülsüz tavrının yeni bir örneğine vesile olması ya da (Kıbrıslı Türkleri "Güneydekilere" yani Rumlara benzetmesiyle maruf) Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in "Ortada bir oyun var. Rum kesimi Türkiye ile KKTC'nin kardeşliğini bozmaya çalışıyor" şeklindeki gerçekleri karartan sözleri, "Toplumsal Varoluş Mitingi"nin Kuzey Kıbrıs ya da KKTC tarihinde bir dönüm noktası oluşturduğunu dikkatlerden kaçırmamalı. Bu miting, Kıbrıslı Türklerin önemli bir kesiminin Ankara'nın izlediği Kıbrıs politikalarına karşı ilk kez topluca tavır alışlarını ifade etmesi bakımından son derece anlamlı. Mitingi en iyi yorumlayan, beklenebileceği üzere, kendisi de bir Kıbrıslı Türk olan Metin Münir oldu. Miting iki hususu ifade ediyordu. Birincisi şuydu: "AKP Türkiye'de olduğu gibi, orada da kurulu düzenin tepesinde olanların ayaklarına basıyor, keyiflerini kaçırıyor ve nemalarını kesiyor. Sendikaların Lefkoşa'da düzenlediği olaylı mitingin arkasındaki ana neden budur. Mitingde esas talep edilen şey, her şeyin eskisi gibi devam etmesi, AKP'nin KKTC'deki müflis ve kokuşmuş düzeni sorgusuz sualsiz desteklemeye devam etmesiydi... Kıbrıs'a yardım konusunda, önceki hükümetler gibi genellikle uysal ve cömert olan AKP, bu defa koşul getirdi. Sıkı kemer sıkma önlemleri alınmadan kesenin ağzını açmayacağını söyledi ve KKTC'nin IMF'liğine soyundu. Doğru olanı da yaptı." (Milliyet, 9 Şubat) Metin Münir'in AKP iktidarına sempatiyle bakan bir yorumcu olmadığı herkesin malumu. Münir'in AKP iktidarı için "Doğru olanı yaptı..." dediği bir durumda dahi, Başbakan'ın ve Yardımcısının sarfettikleri sözlerle gerek KKTC'de, gerekse Türkiye'de kamuoyundan büyük tepki almayı nasıl becerebildiklerine şaşıyorum. Anladığım kadarıyla, başka vesilelerle de görüldüğü üzere bu hükümetin, "hasar tamiri" için değil "hasar yapmamak" için yararlanacağı iletişim danışmanlığına ciddi ihtiyacı var. Metin Münir'e göre mitingin altını çizdiği ikinci husus ise şuydu: "Kıbrıslı Türkleri bozulan ekonomik durumdan da daha çok tedirgin eden şey, kendi vatanlarında azınlık haline gelmek, Türkiye'den gelen göçmenlerin içinde boğulmaktır..." Sayıları 600/700 bine ulaşan Türkiye kökenlilerle 100/120 bin dolayındaki Kıbrıslılar arasında "derin eğitim, kültür ve gelenek farkları var... İki grup arasındaki tansiyon tehlikeli bir şekilde yükseliyor... Kıbrıslılar, Türkiyelilerle birlikte yaşamayı öğrenmek ve onları adalı yapmak durumundadır... Zenginleşmiş Kıbrıslıların yapmak istemediği işlerin hepsini Türkiye'den gelenler yapıyor... Bunlar giderse ekonomi durur." (Milliyet, 10 Şubat) Metin Münir'in söylediklerine ek olarak söylenmesi gereken de şu: AKP hükümeti dahil Ankara'nın KKTC'nin, Türkiye'nin 82. vilayeti ya da işgal altında tuttuğu bir ada yarısı değil, sadece kendisi tanıyor olsa dahi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olduğunu akılda tutması, Kıbrıslı Türklere gereken saygıyı göstermekte kusur etmemesi, hele onları aşağılayıcı söz ya da imalardan kesinlikle kaçınması şart.
<< Önceki Haber KKTC mi, yoksa 82. vilayet mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER