Tahrir'den çıkan değişim ve demokrasi


Mısır'ı şu günlerde yaşamak, görmek lazım. Bir ülkenin yeniden kuruluşunu şahit olmak bambaşka bir duygu. Geleceğin ülkesinde herkesin kendi hesabını yaparak kendi şahsına, grubuna, cemaatine, partisine, sınıfına, ailesine bir yer temin etme arayışlarına her düzeyde tanık olunabiliyor. Kısa süre içinde mantar gibi partiler kurulmuş. Parti kurmanın gerektirdiği aslında bir hayli zor sayılabilecek asgari koşulları yerine getirebilenlerin sayısı bile onlarcasını bulmuş. İrili ufaklı cemaatlerin (sendikaların, derneklerin, çevrelerin) her biri ya bir siyasi partiye dönüşmenin veya cemaati ayrı bir yerde tutup cemaate bir de parti kurmanın çabası içinde. Bu arayışlarda dikkat çekici olan şey, hemen bütün grupların güçlü bir siyaset teorisi ve birikimine sahip olması. Anayasa, vesayet, temsil, devrim, devrimin aktörü. hedefi ve muhatabı, siyasete dair alabildiğine işlek bir söylemsel zenginlik var. Diktatörlük günlerinde belli ki boş durulmamış en azından teorik birikim ve gözlemler geliştirilmiş. O yüzden devrimin entelektüel ve kültürel arkaplanı kesinlikle görünenden çok daha derin. Facebook gençliği denilen efsanefi aktörün tabii ki özel bir rolü ve etkisi olmuş ancak devrimin sadece onların dağınık heyecanlarıyla kotarılması mümkün olamaz ve bu saatlere kadar sürdürülemezdi. Teorik birikimleri çoksa da bunun küreselleşmiş bir dünyanın varlığını bilirken aynı anda kesif bir diktatörlüğün içinde yaşamış olmaktan başka bir pratikleri yok. O yüzden önlerine açılan yeni yolda adımlarını atarlarken hepsi de çok temkinli, sorgulayıcı ve araştırıcılar. Dünyanın bütün demokrasi, parti, örgütlenme, seçim kampanyaları tecrübelerini araştırıyorlar. Bu arada da en fazla ilgi çeken, atıf yapılan da Türkiye tecrübesi oluyor. İlgi arttıkça bu konudaki bilgiler de artıyor ve bu tecrübede, örneğin anayasada, model alınacak pek bir şey olmadığında yavaş yavaş ittifak etmeye başlıyorlar. Yine de Türkiye bilhassa AK Parti'nin demokratikleşme yolunda verdiği mücadele, hem içte derin güçlere karşı hem de dışta batılı güçlere karşı sergilediği duruş dolayısıyla esinleyici bir model oluşturuyor. Aslında AK Parti sadece bu itibarla değil aynı zamanda hepsi de birer seçime ve ülkeyi yönetmeye talip olan bütün partiler için bir başarılı yönetim, halkla ilişkiler ve merkezi tutma performansı dolayısıyla ilgi çekiyor. Kahire Üniversitesi siyaset biliminde Prof. Pakinem Şarkavi'nin moderatörlüğünde ve Berat Özipek, Doç. Ahmet Uysal ve benim katılımımızla gerçekleşen iki oturumluk panele neredeyse bütün partilerden dinleyiciler katıldı. Katılanların yoğun soruları arasında ilk andan itibaren göze çarpan şey hepsinin Türkiye modelinden ziyade bir AK Parti modelini ve Erdoğan liderliğini bütün boyutlarıyla çok merak ediyor olmalarıydı. Özipek, Türkiye anayasasının Arapça'ya çevrildiğini duyduğunu, bunun onlar için gereksiz olduğunu söylediğinde, onlar zaten bütün dünya anayasalarını çevirdiklerini söyleyerek karşılık verdiler. Özipek'in "varsın 12 Eylül Anayasası eksik olsun" deyişine gülerek karşılık vermeleri zaten Türkiye modeli denilen şey hakkında sağlıklı bir farkındalık içinde olduklarını da gösteriyordu. Panele dinleyici olarak gelen hemen bütün partiler ayrı ayrı kendi mekanlarına davet ederek Türkiye'nin demokrasi ve siyaset tecrübesini dinlemek istediler. Kahire'de bulunduğumuz süre içinde bu davetlerin çoğuna icabet etmeye çalıştık. Partiler arasında herkesin beklediği ve üzerinde durduğu gibi İhvan'ın kurdurduğu parti (Hürriyet ve Adalet Partisi) hepsinden daha örgütlü ve kendinden emin. Ancak devrim süreci içinde bu örgütlülüğü ve kendinden eminliği, bütün tartışmalara muhtemel bir seçimin bilinen galibi havalarında girmesi, giderek diğer kesimlerde İhvan-karşıtı güçlü bir antipati koalisyonunun oluşmasına yol açmış. Tahrir meydanına bu seferki gelişi de son anda olmuş, gidişi de herkesten önce. Her ne kadar gelişi devrimci güçlerin bütünlüğünü sergilemek açısından hayli rahatlatıcı olmuşsa da bu mesafeli duruşları, diğer gruplar tarafından satışa getiriliyor olmakla eleştiriliyor. İhvan ise durumunu, kendi siyasetine tabi olmak, kimsenin kendi gündemlerini belirlemesine meydan vermemek olarak açıklıyor. İhvan'ın partisinden sonra en fazla şans tanınan gruplardan biri Selefiler, ama onlar da kendi aralarında üçe bölünmüş durumdalar. Nur Partisi ile Fazilet Partisi önde gelenleri olarak görünüyor. Parti ile cemaat ilişkisi hem İhvan'da hem bunlarda hem de tasavvufçular arasında bir karara bağlanmış gibi. Cemaat iradesi partiyi kurmaya karar veriyor, ancak parti kurulduktan sonra kendi siyasetini yürütmek, icraatını sürdürmek konusunda tamamen özerk bir konumda olması farz ediliyor. Ama ilişkilerin yine de sorunsuz yürüyeceğini kimse beklemiyor. Hemen hemen bütün cemaatlerde yaşlılarla gençler arasında hissedilir bir görüş ve yaklaşım ayrışması var. Gençler siyaseti bütün gerekleriyle yapma eğilimindeler. Oysa yaşlılar her yerde olduğu gibi açılımlara karşı mutaassıp derecede temkinliler. Siyasi bir parti yönetme tecrübesini yaşamaya koyulan gençler ise bunun aynı zamanda bir algı tespiti ve yönetimi işi olduğunu sahada görmeye başlamışlar bile. Selefi partilerden birinin gençleriyle görüşmemizde biz bile karşılaştığımız ilgi ve merak karşısında hayretler içinde kaldık. Bütün partiler gibi Selefiler de yüzlerini kendi kalıplarına veya Suudi Arabistan'a değil Türkiye'ye çevirmişler gibi. Muhtemelen girişecekleri demokrasi ve siyaset süreci karşısında güçlü bir kendileriyle-yüzleşmetecrübesi de yaşamış olacaklar. Örneğin, kendi aralarında başkanlık seçimi hususunda cemaat mekanizmasından ayrışarak adil bir seçimi işletmeye çalıştıklarını anlatırken, "demokrasiyi önce kendi içimizde gerçekleştirmeye çalışıyoruz" diyerek sürece olan uyumlarını anlamlı bir biçimde yansıtıyorlar. Onlarınkiyle birlikte diğer İslami grupların yaşayacağı tecrübeden çok farklı, yeni İslami yorum ve modellerin çıkacağını bekleyebiliriz.
<< Önceki Haber Tahrir'den çıkan değişim ve demokrasi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER