Ramazan Bayramı mı Şeker Bayramı mı?


Ramazan Bayramı diyen de var Şeker Bayramı diyen de. Peki nedir bu bayramımızın adı? Benim çocukluğumda öğrendiğim Şeker Bayramı’ydı. Tokat’lı Safinaz Abla’yla Milas’lı Arap Necibe Bacı, Ramazan Bayramı derlerdi. Ben de, küçücük yaşımda ‘herhalde iki ayrı bayramı birlikte kutluyoruz’ diye düşünürdüm. Benden yaşça daha büyük olanlar ve de kentlerde yaşayanlar bu bayrama, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında Şeker Bayramı dendiğini söylüyorlar. Örneğin Altan Öymen, bundan altı yıl önceki bir yazısında, Mehmet Barlas’la Emre Kongar’ın NTV’de yayınlanan tartışma/sohbetleri sırasında, konunun gündeme geldiğini belirtiyor. Emre Kongar, bu “Ramazan-Şeker” ayrımının, Demokrat Parti iktidarıyla birlikte dinselliği ön plana çıkarma girişimlerinden biri olduğunu savunuyor. Mehmet Barlas: “Belki de bu, sadece kentlerde böyleydi, köylerde buna Ramazan Bayramı deniliyordu, bizse onu Şeker Bayramı olarak öğreniyorduk” diyor. Bayrama, Ramazan mı denecek Şeker mi denecek, ‘Bayramınız kutlu olsun’ mu diye insanların elini sıkacağız yoksa ‘mübarek olsun’ diye mi gibisinden anlamsız tartışmalar, amacına asla ulaşamayacak, toplumu cepheleştirmeye yönelik sinsi girişimler. Hatta Ramazan Bayramı diyenlere muhafazakar/dinci, Şeker Bayramı diyenlere de çağdaş/laik etiketi yapıştıranlar bile var. Altan Öymen, babasının sağlığında Mehmet Akif’le Tevfik Fikret’in çevresinde oluşan muhafazakar/laik itiş-kakışından söz ediyor. “Akif, İslamcılığı , Fikret ise uluslararacı bir duruşu simgeliyordu. Aslında ikisi de çok büyük şairdi ve ikisinin de kendilerine yakıştırılan çizgilerin dışına çıkmış şiirleri vardı.” Nedense, toplumun içine nifak sokmayı marifet sayanlar, bu iki dev şairin üzerinden birbir leriyle kıyasıya mücadele etmişlerdi. Aynı şeyi Nazım Hikmet’le Necip Fazıl için de yaptılar yıllar sonra. Hatta Kemal Tahir’le Yaşar Kemal için de deneyenler oldu! “Yeni Türkiye” derken bu gibi kısır tartışmaların tarihe gömüldüğü bir kafa yapısı, düşünce biçiminin egemenliğinden söz ediyorum. İsteyen ‘Ramazan Bayramı’nız Mübarek Olsun’ der dostuna, ahbabına isteyen de Şeker Bayramı’nı kutlar arkadaşının. Azınlık vakıf mallarının geri verildiği bir dönemde, Başbakanın rahiplerle, hahamlarla iftar sofrasına oturduğu bir günde ne kadar anlamsız geliyor bu tartışma değil mi? Efendim bendeniz, hepinizin çifte bayramını yürekten kutlar, size ve sevdiklerinize sağlık, ömür boyu mutluluk dilerim... Elif Şafak’ın yazısı Önceki gün The Guardian gazetesinden yayınlanan Elif Şafak’ın yazısından söz etmiştim. Neredeyse elliye yakın e-posta geldi yazının içeriğini soran. Tamamını yazacak yerim yok, özetleyebilirim sadece. Yazının başlığı Türkiye Aile İçi Şiddete Gözlerini Açıyor. “Türkiye’de kadın olmak, kimi çelişkileri de yaşamak anlamına geliyor. Bir yandan Türk kadının 1934 yılında, Avrupalı birçok hemcinsinden önce oy hakkına sahip olması ve Müslüman dünyasındaki kardeşlerinden çok daha olumlu koşullarda yaşaması; iş, kültür ve toplum katlarında sesini duyurabilmesi öte yandaysa bu gün, yeni yeni tartışılmaya başlanan, açık açık karşı çıkılan aile içi şiddet sorunu... Ailesinin onayı olmaksızın evlenen 19 yaşındaki Ceylan Soysal, kocası tarafından terk edilince, baba evine sığındı. Ama aile bireyleri bir odada beklerken, kardeşi onu bir başka odada öldürdü. Hatta baba ikide bir cinayetin işlendiği odaya girip, bu işin neden bu kadar uzun sürdüğünü sorguluyordu... Ve ilk kez polis eskiden olduğunca salt cinayeti işleyeni değil, bütün aileyi göz altına aldı... Kadına yönelik şiddet hareketleri artıyor mu yoksa Türk toplumunun içinde olan bitenle ilgili, ayrıntılara ulaşabiliyor muyuz artık? Adalet Bakanlığı, kadına yönelik şiddetle ilgili şikayetlerde, yüzde bin dörtyüzlük bir artış olduğunu açıkladı geçtiğimiz günlerde... Bu gün aile içi şiddetin toplumsal bir yara olduğu bilincine vardık. Aileden sorumlu Bakan Fatma Şahin, eşlerine şiddet uygulayan erkeklerin elektronik kelepçeyle karılarından uzak tutulacağını açıkladı. Van’da erkekler, kadına yönelik şiddete karşı yürüdü ve erkeklik adına kadına saldıran erkeklerden utanıyoruz diye haykırdı... Kadına yönelik şiddete karşı çıkan toplantılar yapılıyor, şarkılar söyleniyor, kitap üstüne kitap yazılıyor bu gün Türkiye’de. Gene de bunlar yeterli değil. Oğullarımızı yetiştirme biçimini değiştirmediğimiz, onlara kızlardan üstün olduklarını aşılamadığımız, evde küçük bir şehzade gibi el üstünde tutmadığımız güne kadar hiçbir şey yeterli olmayacaktır.” Elif Hanım, elinize, kafanıza, yüreğinize sağlık...
<< Önceki Haber Ramazan Bayramı mı Şeker Bayramı mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER