İşaretlerin dilini doğru okumak


Şu son on yılda yaşadıklarımızı düşünüyorum da, hakikaten az badire atlatmamışız. Daha Ak Parti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra o uğursuz kazanlar yine kaynamaya başlamış, darbe planları hazırlanmış ve biz demokratikleşmeden söz ederken diğer yandan “eylem planları” uygulamaya koyulmuş. AB Reformları devam ederken devletin derin dehlizlerinde Hrant Dink’in kalemi kırılmış. O “operasyon” gerçekleşirken, vesayet kurumları envaiçeşit tuzaklar kurmuş. Adeta bir mayın tarlasında yürümüşüz. On yılda “Andıç”ları, “Lahika”ları, “Cumhuriyet mitingleri”ni, “şikeli savaş”la kurban verilen askerleri, sonra onların cenazesinde linç edilmeye çalışılan bakanları, “367 utanmazlığı”nı, “27 Nisan Muhtırası”nı gördü bu toplum. Hepsini de, “anasının duası başındaymış” derler ya o şekilde, felakete kıl payı ile atlattı. Ve atlatılan her badire, aynı zamanda demokrasiye doğru atılmış ciddi bir hamle anlamına geldi. Belki hükümetin kendisine kalsa yapmayacağı en önemli reformlar, oligarşinin saldırısı mecbur kıldığı için yapıldı. Tıpkı cumhurbaşkanlığı referandumunda olduğu gibi. Tıpkı yargı oligarşisini kıran 12 Eylül Referandumunda olduğu gibi. Eğer bu hükümeti daha kurulduğu ilk günden yıkmak için darbe planları yapanlar olmasaydı, bugün derin devlet yargılamaları olur muydu, emin değilim. Ama öyle veya böyle, demokrasiden yana sağlam bir duruş sergileyen insanlar, hayatlarını ortaya koyup cuntacılarla uğraşmayı göze aldılar, Ergenekon Davası açılabildi ve bugüne gelebildik. *** Bugünlerde, bütün bu badirelerin atlatılmasında ikame edilemez rol oynayan, kelle koltukta oligarşiye karşı savaşan pek çok isim, sanki kötü bir şeyler duymuş-hissetmiş gibi, ısrarla hükümeti uyaran yazılar yazıyor. Elinden geldiğince, dili döndüğünce, onun statüko tarafından yeniden kuşatılmaya başladığını söylüyor. Erdoğan bu seslere kulak vermeli. “Simyacı”, okumayı bilene işaretlerin çok şeyler söylediğini söyler; “işaretler” üzerine düşünmeli. Acaba hangi hadiselerden okumalı bu işaretleri? Mesela “Şike Yasası” olabilir mi? Acaba bir gün “bu partinin zevali ne zaman başladı” dendiğinde bu tarih bir milat olarak anılabilir mi? Yoksa asıl işaret yürümeyen bir dava mı? Hükümet, belki de kendi kaderinin ve istikbalinin ona bağlı olduğu Hrant Dink Davası’nın adalete uygun biçimde devam ettiğinden emin mi? Davanın beş yıldır ilerlemediğini, hala üç çocuktan ötesine geçilemediğini, kendisine bağlı “kurumların” nasıl direndiğini, örneğin TİB’in kayıtları vermede nasıl ayak sürüdüğünü farketmiyor mu? Kürt Sorununda masayı deviren PKK ile mücadele ederken güvenlik perspektifine teslim olma riskine işaret eden ve KCK tutuklamalarının hukuka aykırı ölçüde geniş tutulduğunu söyleyenler haksız mı? Bugün atılması çok mümkün ve gerekli demokratikleşme adımları muhayyel bir anayasaya ertelemenin bir mantığı olabilir mi? Sivil anayasayı beklerken, aynı zamanda bir demokratikleşme paketi hazırlamaktan geri durmanın kendisi bir işaret olabilir mi? Belki de okumamız gereken işaret, Çarkın’ın itirafları sonrasındaki tahliyelerde gizlidir. Belki de bunların hepsinde… *** Türkiye 1950’de çok partili hayata geçtiğinde (daha doğrusu döndüğünde), otomatik olarak demokrasiye geçmiş olmadı. Altmış yıllık “geçiş mücadelesi” devam ediyor ve oligarşiden demokrasiye geçiş tam olarak gerçekleşmiş değil. Bilmiyorum belki de yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Ama daha o geçidin içindeyiz ve henüz “geçmiş olsun” diyerek birbirimizi kutlayacak durumda değiliz. Henüz hiçbir kazanım geri dönüşsüz değil. Vesayet düzeninin tamamen tasfiyesi anlamına gelecek kalıcı kurumsal düzenlemeler yok ve onu koruyacak bir güç dengesi gereği gibi tesis edilmiş değil. Ve dahası, yüzlerce yıllık bir “bürokratik yönetim geleneği”ni, asırlık oligarşiyi ve onun sadece fesatlığa çalışan aklını küçümsememek gerek. Onca emek zahmet, onca çaba boşa gitmemeli. Ak Parti işaretlerin dilini okumayı öğrenmeli. Bu aşamada demokrasi yenilirse, artık bu ülke iflah olmaz.
<< Önceki Haber İşaretlerin dilini doğru okumak Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER