NATO'da savaşı kim kazandı?

NATO devlet ve hükümet başkanları, ABD'nin Avrupa'ya füze savunma sistemi kurulması önerisini onayladı.

NATO'da savaşı kim kazandı?

Basına bilgi veren Amerikan delegasyonu yetkilileri, zirve kararlarında Polonya ve Çek Cumhuriyetine kurulacak üslerle oluşturulacak füze kalkanının "müttefiklerin korunmasına yapacağı önemli katkıya" vurgu yapıldığını belirtti. Rusya, ulusal güvenliğini tehlikeye attığı ve kendisini hedef aldığı ileri sürerek, ABD'nin füze kalkanı önerisine karşı çıkıyor. Akşam saatlerinde Bükreş'e gelmesi beklenen Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin, yarınki NATO-Rusya Konseyinde ittifakın devlet ve hükümet başkanlarıyla bir araya gelecek. Rus kaynakları, ilk kez NATO zirvesine katılacak olan Putin'in, Kosova'nın bağımsızlığı ve NATO'nun genişlemesi kapsamındaki itiraz ve endişelerini dile getireceğini belirtiyor. Putin'in NATO'da Gürcistan ve Ukrayna zaferi Bu arada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Bükreş'te gerçekleşen NATO zirvesinde Ukrayna ve Gürcistan'ın, tam üyelik için son adım olan 'Üyelik Aksiyon Planı'na dahil edilmelerini engelleyerek tarihi bir zafer kazandı. Uzun süredir stratejik adımlar atarak NATO'nun eski Sovyetler Birliği'nin yerine kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu'nun kalbine doğru uzanmasına engel olan Putin, Rusya'nın Karadeniz'deki askerî varlığını da kurtarmış oldu. Turuncu ve Kadife devrimlerle ilerleyen ABD öncülüğündeki Batı nüfuzuna Moskova'nın ilk tepkisi, 2006 yılbaşında Ukrayna'nın doğalgaz vanalarını kapatarak gerçekleşmişti. Ardından gelen Münih güvenlik konferansı ile Batı'yı dünyayı daha az güvenli hale getirmekle suçlayan Putin, uluslararası hukukun üstünlüğüne vurgu yaptı. Sahip olduğu ekonomik ve askerî güce dayanarak yeniden uluslararası arenada var olduklarını gösterdi. Bu ilk psikolojik adımın ardından somut projeler uygulamaya konuldu. Kremlin uzun soluklu, dört boyutlu önemli bir stratejik çalışma ortaya koydu. Bunlardan birincisi doğrudan ABD'ye yönelik güvenlik anlaşmaları idi. Avrupa Konvasiyonel Kuvvetler Anlaşması'nı askıya alarak Batı sınırına asker yığılabileceği tehdidi oluşturuldu. Bir taraftan nükleer füzelerin önleyici güvenlik aracı olarak kullanılması gündeme taşındı, diğer taraftan Doğu Avrupa'ya yerleştirilmesi planlanan ABD füze savunma sistemine karşı çıkıldı. Nükleer silah taşıyan bombardıman uçakları 20 saatlik güvenlik uçuşlarına yeniden çıkarken, 2009'da süresi dolacak nükleer silahsızlanma anlaşmasının yenilenemeyebileceği ifade edildi. Burada oluşacak belirsizlikler özellikle Avrupa ülkelerini tedirgin etmeye yetecekti. Moskova, enerji gücünü dış politika aracı olarak başarılı bir şekilde kullandı. Öcelikle Avrupa'ya enerji arzında sorun yaşanmaması için çaba gösteren Kremlin; Almanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerle ikili enerji anlaşmaları imzaladı. 'Kuzey Akım' ve 'Güney Akım' projeleri ile Moskova'ya bağlanan Avrupa ülkeleri, tek bir enerji politikası oluşturamadı. Enerji arzını Rusya'nın kesmesi durumunda başlarına neler gelebileceğinin farkında olan Avrupa ülkeleri, Rusya ile ilişkilerde daha temkinli davranmaya başladı. Bunun son örneğini Kuzey Akım için Moskova'da temaslarda bulunan Almanya Şansölyesi Angela Merkel ortaya koymuştu. Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO üyeliklerine karşı olduklarını ilk açıklayan Merkel, "İç sorunları olan ülkelerin NATO üyesi olmasına karşıyız." deyiverdi. Rusya'nın geliştirdiği üçüncü önemli adım ise Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) içerisinde safların sıklaştırılması idi. Önemli dış politika birikimine sahip olan Moskova, resmi ve gayri resmi onlarca kez BDT liderleri ile bir araya geldi. ABD, Irak ve İran gündemleri ile meşgul olurken Moskova, Ukrayna ve Gürcistan'da yarım kalmış işlerin bu ülkelere fayda getirmediğini diğer BDT ülkelerine anlattı. Hatta Rusya karşıtı olarak kurulan GUAM üyesi Moldova, Rusya'nın Transdinyester'in bağımsızlığını tanımaması karşılığında örgütten ayrılma taahhüdünde bulundu. Enerji anlaşmaları, güvenlik anlaşmaları ve ekonomik işbirliğinin artırılması konularını öne çıkaran Rusya, nüfuz alanında bulunan ülkelerin tekrar Kremlin etrafında toparlanmasını sağladı. Kremlin, son adımı da Ukrayna ve Gürcistan'ın korkutulması ile gerçekleştirdi. Putin, doğrudan Kiev'e giderek Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko'ya NATO'ya girilmesi durumunda nükleer füzelerin hedefi olacağı uyarısı yaptı. Tiflis'in korkutulması için elde daha fazla imkân vardı. Bu tehdit de Rusya'nın NATO büyükelçisi Dmitri Rogozin'e bırakıldı. Güney Osetya ve Abhazya özerk bölgeleri ile sorunları olan Tiflis, bölünmekle tehdit edildi. NATO ülkelerinin birçoğunun en son isteyeceği kriz, Kafkaslar'da çıkacak bir sıcak çatışma idi. Kartlarını çok iyi oynayan Putin ve ekibi, sonunda zafere ulaştı. Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliği bir süreliğine de olsa ertelenmiş oldu. Şimdi de Rusya'nın bunun karşılığında ABD'ye ne gibi tavizler verdiği tartışılıyor. Birinci olarak Rusya, Afganistan operasyonlarında topraklarının kullanılmasına izin verecek. Bu çerçevede BDT ülkelerinde bulunan üslerin kullanımı da gündemde. Özbekistan'ın kapattığı Hanabad ABD üssü de yeniden kullanıma açılabilir. İkinci önemli gelişme ise 6 Nisan'da Soçi'de yaşanacak. Kremlin kaynaklarından yapılan açıklamalara göre, güvenlik anlaşmalarının ele alınacağı Bush-Putin Soçi zirvesinde kısa ve orta vadeyi kapsayan yol haritası niteliğinde 'stratejik anlaşma'nın imzalanacağı kaydediliyor. CİHAN
<< Önceki Haber NATO'da savaşı kim kazandı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER