Atatürk İnönü'yü silmedigine pişmandı

Tarih araştırmacısı Ayşe Hür Atatürk ile İnönü arasındaki ilişkiyi Yeni Şafak'tan Mehmet Gündem'e anlattı. İŞTE MEHMET GÜNDEM'İN AYŞE HÜR RÖPORTAJI

Atatürk İnönü'yü silmedigine pişmandı

Tarih araştırmacısı Ayşe Hür; “Atatürk İnönü'ye öyle mektuplar yazmış ki, onu çok sevmiş. İnönü daha mesafeli duruyor. Zamanla aralarındaki kişilik çatışması gün yüzüne çıkıyor. Bir ara cesaretini toplayan İnönü 'Devlet içki sofrasından idare edilmez' diyor. İpler kopuyor, ama Mustafa Kemal yine de vazgeçemiyor ondan. Eksik bir yanını tamamlayan kişi olarak görüyor” diyor. Liderler de insandır… Atatürk her siyasetçiye, her siyasete, her döneme itibar kazandırır mı? Kazandırmak zorunda mı? Bugün AB taraftarları da, statükocular da, darbeciler de onu referans aldıkları iddiasındalar. Bu ülkede derin bir tarih istismarı var. Siyaset üretemeyenler, sorunlarla baş edemeyenler, vizyon ortaya koyamayanlar, yani 'başarısızlar' hamasi bir şekilde ya tarihi kişiliklere sığınıyorlar ya da devlete yerleşiyorlar. Böyle olunca ne devlet kendini dönüştürüp toplumunu muasır medeniyet iklimine taşıyor ne de tarih ve tarihi kişilikler “gerçeklik” üzerinden algılanabiliyorlar. Kabul edelim ki biz tarihi, yakın tarihimizi bilmiyoruz. Olağanüstülükten bakıyoruz. Kutsal bir devir ve kutsal bir metin okur gibi… Bu aslında bizimle tarih arasında, bizimle tarihi şahsiyetler arasında mesafe oluşturuyor. Bu mesafe de 'anlayışsızlığa' inkılap ediyor. Bugün ne Atatürk, ne İnönü ne de kuruluş devri tam manasıyla bilinmiyor. Ya yüceltiyoruz, ya da karartıyoruz. Liderler de insandır ve liderler aynı zamanda siyaset yaparlar. Her siyasette vizyon, meziyet olduğu kadar benlik duygusu ve zaaf da vardır. * * * CHP zihniyetinin, vefatından hemen sonra Atatürk'ün resimlerini Türk parasından nasıl çıkardığını gayet iyi biliriz” dedi Başbakan Erdoğan. Atatürk ve İnönü arasında nasıl bir ilişki vardı? Milli Mücadele ile başlayıp ölümüne kadar farklılıklar içeren bir ilişki. Başından beri Mustafa Kemal'in İnönü'ye büyük bir sevgisi var. Öyle mektuplar yazmış ki, bir erkeğin bir kadına yazdığı mektuplar gibi. Hatta 1933'te yazdığı bir mektupta “Seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem, inanır mısın? Bu duygularımı kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimde yazıyorum. Sen beni muhakkak çok seviyorsun. Ya ben seni!” şeklinde ifadeler kullanmış. Bu tarih, aralarının açılmaya başladığı bir tarih üstelik. Ondan çekinirmiş de. Bir keresinde eski yazıyla notlar alırken “Aman İsmet görmesin, kızar” demiş. İnönü ne diyor? İnönü'nün cevapları daha ölçülü, daha mesafeli, başından itibaren ilişkiyi dikkatli kurmaya çalışmış. Neden İnönü daha mesafeli? İşlerin nereye gideceğini görmüş. Mustafa Kemal'in kişiliğini iyi analiz etmiş. Bilirsiniz İnönü Milli Mücadele'ye geç intikal etti. Mustafa Kemal birlikte gitmeyi teklif ettiğinde “Yeni evlendim beni biraz rahat bırak” dediği söylenir. Ama İstanbul'un işgaliyle ortaya çıkan “Ya Malta ya Anadolu” ikilemi sonucu Anadolu'ya geçmiş. Mustafa Kemal bunu bile sorun etmemiş. Rauf Bey'i küstürme pahasına Lozan heyetinin başına getirmiş, kaç kere başbakan yapmış. İSMET VAR RAHATLIĞI İsmet Paşa'ya bu derin ilginin sebebi nedir? Çözebilmiş değilim ama kendi eksiğini tamamlayan bir yan görmüş olabilir. Nedir o eksik yanı? Mustafa Kemal gözü kara, ölçüsüz hedefleri olan, öfkeli, kurallara pek uymayan biri. Fakat devlet kurmayı hedeflediği için bu durumu dengeleyecek bir insana ihtiyaç duymuş olabilir. İnönü, daha sakin, ölçülü, temkinli, kültürlü, satranç oynuyor, klasik müzik dinliyor, düzenli bir aile hayatı var… Süreç içinde ilişkileri pekişmiş, Mustafa Kemal'in yemek masasında aldığı pek çok mantıksız kararı, sabahleyin İsmet İnönü'nün düzelttiği biliniyor. Bu da Mustafa Kemal'e belli bir rahatlık sağlamış olmalı... Evet, yanlış yapsam da İsmet var arkamda hissi. İsmet İnönü onun otoritesini sorgulamamış, bazen akıl vermiş, bazen kışkırtmış ama her zaman iyi bir ikinci adam olmuş. Çünkü Mustafa Kemal olmasa tasfiye edileceğini biliyor. Bir evlilikte bir eş nasıl rol oynarsa öyle… 1937'de İnönü'nün başbakanlıktan alınması, Ankara'dan uzaklaştırılması yerine Bayar'ın tercih edilmesi… Bu noktaya nasıl gelindi? Bu noktaya gelinceye kadar çok sorun yaşıyorlar. En ciddi kırılma Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurulmasıyla yaşanıyor. Parti kurulurken onayını alıyor gibi görünse de amaçlarından biri İnönü'yü sıkıştırmak. O sıralar İnönü'nün kendisinden bağımsız bir şekilde politika yapmasından rahatsız. Fethi Bey de bu işareti almış ve öyle bir eleştiriyor ki. Sonunda İnönü gidip “ya sen bu adamı durdur, partiyi kapat ya da ben bunu çok fena yapacağım” diyor. 1932'de Mustafa Kemal, İnönü'nün İktisat Vekili Mustafa Şeref Bey'i, içki sofrasında “ekonominin hali ne?” diye azarlıyor, adamcağız “açıklayayım” derken “açıklama!” deyip görevden alıyor. İnönü'nün haberi sonradan oluyor… Tabiî ki. 1934'te Mustafa Kemal'in İş Bankası Yönetim Kurulu'na Selanik'ten askerlik arkadaşlarını ve sofra arkadaşlarını ataması gibi keyfi tavırları İnönü'yü kızdırıyor. Hatay meselesinde, Nyon Paktı meselesinde de ters düşüyorlar. Ama iplerin kopması Gazi Çiftliği'nde yapılan bira fabrikası yüzünden. Mustafa Kemal'in mutad zevata kendisini çekiştirdiğini haber alan İnönü, birkaç kadeh içip cesaretlendikten sonra akşam sofrasına geliyor ve o güne kadar içine attıklarını sayıp döküyor. DEVLET İÇKİ SOFRASINDAN İDARE EDİLMEZ Ne diyor? Özetle “devlet içki sofrasından idare edilmez” diyor. Tabii Mustafa Kemal buna çok bozuluyor. İsmet Paşa ne tür tedbirler almış? Tedbir alacak durumda değil, ikili arasında gerginlik olduğunda Salih Bozok veya Hasan Rıza Soyak gibi kişileri araya sokuyor, kendini affettiriyor. Kılıç Ali, İsmet Paşa'nın bu tür tartışmalardan sonra süklüm püklüm olduğunu, kendini affettirmek için mektuplar gönderdiğini, bir şekilde huzuruna çıkabildiğinde elini öptüğünü falan söylüyor. Aslında, bu kadar alttan aldığını görmek hicap verici. Esas sorun fikri ayrılık mı? Aslında hepsinin altında kişilik çatışması var. İnönü'yü huzurundan zorla uzaklaştırdıktan sonra, “Meclis açıksa gidelim bunu öyle bir rezil edeceğim ki…” diyor. Ertesi gün Tarih Kongresi'ne gidecek trendeki sofraya İsmet Paşa alınmıyor. Mustafa Kemal İnönü için ağır sözler ediyor etrafındakilere. Sonuçta İnönü istifasını vermek zorunda kalıyor. Yerini Bayar alıyor. Dikkatinizi çekerim, Cumhuriyet kurulalı 15 yıl olmuş, devlet hâlâ bir kişinin kararları ile yönetiliyor. Birkaç gün sonra asansörde karşılaşmışlar ve Mustafa Kemal “bu akşam içmeyeceğim, erken yatacağım” deyince İnönü, “bakın benim yokluğum sağlığınıza hizmet ediyor. İşlerle bizzat uğraşmak zorunda kaldığınız için rahat içemiyorsunuz” demiş. Bu istihza ipleri tamamen koparmış. Ama Mustafa Kemal yaveri Salih Bozok'a “boğuluyorum, beni yalnız bırakma” diyor. Hani uzun bir evliliğin bitmesinden sonra hissedilen boşluk gibi bir şeye düşmüş anlaşılan. İnönü'yü tamamen silme imkanı olduğu halde silmedi, sonuçta cumhurbaşkanı oldu? Silmiş görünüyor, onu ne sofraya çağırıyor, ne sağlığını soruyor. Hastalığından sonra İnönü istikrarlı bir şekilde mektuplar yazmaya başlıyor. Düzenli olarak bej rengi zarflar gelir, Mustafa Kemal okur hiçbir şey söylemeden başucundaki komidinin üzerine koyarmış. Mektupların içeriği biliniyor mu? Hayır, Mustafa Kemal'in ölümünden sonra Nafi Atıf Kansu tarafından İnönü'ye iade edilmiş. Çelişkili bir durum, ne uzak, ne yakın ikisi de olmuyor. İnönü, “niye devlet işlerini içki sofrasında hallediyor” deyince, Mustafa Kemal, “sanki biz onun bütün kabahatlerini Meclis'te temizledik” der. Eylül 1937'de Bayar'ı atadıktan sonra Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, ikisinin de olduğu bir maçta İnönü'nün lehine tezahürat yaptırır, görünüşte Mustafa Kemal bunu halkın 'büyük adamlara vefa gösterisi olarak' niteler ama aslında İnönü'yü tamamen silmediğine çok pişman olur. İnönü'yü siyasi anlamda öldürmemiştir, çünkü yetişmiş o kadar az adam var ki… İnönü'nün Çankaya'da Atatürk'ün heykelini kaldırdığı yönünde iddialar var… Heykel olayını tam bilmiyorum. Ama bildiğim şu, eğer Kılıç Ali'nin anlattıkları doğruysa ikili arasında onurlu bir devlet adamının tahammül etmesi çok zor şeyler yaşanmış. Bunun etkisiyle, böyle bir tepkisel hareket yapmış olması mümkün ve anlaşılır. Mustafa Kemal vefat ederken İnönü'nün öldüğünü mü zannediyor… Sanmıyorum. Mesela safra kesesi hastası olduğunu duyuyor 'ilgilenin' diyor. Vasiyetinde İnönü'ye yer vermesi bu tablo ile çelişkili görünse de bence öyle değil. Mustafa Kemal, İnönü'nün paraya ihtiyacı olmadığını biliyordu, bunu bir çeşit halef göstermek için yapmış olabilir. 'Küs öldüm ama defterden silmedim' mesajı… Bu nedenle mi Bayar'a yönelmesine rağmen İnönü Cumhurbaşkanı oldu? Bayar'ın ekonomiyle ilgili planları vardı, daha liberal politikalar hedefliyordu. Mustafa Kemal'in bu konuda İnönü'den çok Bayar'a yakın olduğu başından beri belli. Bayar için cumhurbaşkanlığını pasif bir görev görmüş olabilir. İnönü de hatıralarında; “Bayar beni çok desteklemiştir, yoksa ben cumhurbaşkanı olamazdım” der. İYİ POLİS-KÖTÜ POLİS ROLÜNDEYDİLER Neden İnönü'den vazgeçemiyor, küs olmasına rağmen halef olarak işaret ediyor? Mustafa Kemal, bütün kişisel zaaflarına rağmen “benden sonra tufan” diyecek biri değil. Halefini belirlerken sevgi kriteri kullanmamıştır, çünkü Milli Mücadele'nin önder kadroları zaten birbirini hiç sevmezler. Mesela Ali Fethi Bey'in Mustafa Kemal için “geç bile öldü” dediği anlatılır. Halbuki ölüm döşeğinde bile kapısını aşındırmıştır, beni milletvekili yapsın diye. Mustafa Kemal, “ben onun niyetini biliyorum, bunun gözü yükseklerde” deyip milletvekilliği için emir vermemiştir. İnönü, Atatürk'ün çizgisini devam ettirmiş mi? Bu ikiliyi tüm çatışmalarına, farklarına rağmen ideolojik anlamda birbirinin ekürisi olarak görüyorum. İyi polis-kötü polis rolü oynuyorlar. Mustafa Kemal hayranları, ona toz kondurmamak için kötü şeyleri İnönü'ye atfederler. Halbuki ikisi bir bütün, ideolojik bir ayrım yok, metotlarda ve üslupta ayrım var. Mustafa Kemal'le yaşamak çok zor. Çünkü o sürekli istediği olsun ister, her şeye karışır. Göreve atar, alır, aşağılar, alay eder, geceleri yatağından kaldırır, giyimine, saçına müdahale eder, vs. Böyle bir tabloda İnönü etkisiz elemana dönüşüyor. Buna 15 yıl dayanıyor, sonunda patlıyor. Belki de hastalığını görüyor, cesaretleniyor. 1940'larda İnönü 'Kemalist laiklik'ten uzaklaşıyordu İnönü iktidar olunca Atatürk'ün izlerini silmeye dönük bir çaba içine girmiş mi? Mustafa Kemal'in karizmasının farkındadır, böylesi bir karizmayı silmek için daha karizmatik biri olmak lazım. İnönü akılsız bir adam değildi. Kendini biliyordu. Ama 1940'larda Kemalist laiklik çizgisinden uzaklaştığına dair emareler var. Öyle ki, Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu çıkarma 'şerefini' DP'ye kaptırıyor. Ama Mustafa Kemal ile İnönü dönemlerini karşılaştırmak doğru değil. Çünkü birinde içe kapalı, tek partili, anti demokratik yasalarla denetlenmiş bir ülke var, diğerinde artık siyasetin doğası değişmiş, Batı'yla ilişkiler, çok partili hayat, karmaşıklaşan ekonomi, toplumsal açıdan farklılaşmış bir ülke… Ama Mustafa Kemal'in en az tabu olduğu dönem İnönü dönemidir. İnönü'nün kullandığı unvanlar “milli şef”, “ulusun babası” bunlar nereden geliyor? 'Milli şef' aslında Mustafa Kemal'e söyleniyordu, ölünce “ebedi şef” denildi, münhal kalan 'milli şef'lik kadrosu İnönü'nün oldu. Şeflik topluma önderliği kapsayan manevi bir kavram onlar için. İçinde baskı unsuru var mı? Elbette faşizan vurgusu güçlü. İnönü de selefinin benzeri bir şey yapmaya çalıştı. DP'ye karşı tahammülsüzlüğü de ondan. Önce izin verdi, sonra Recep Peker gibi sert bir adamı başbakan yaptı, ipler gerildi. Mustafa Kemal gibi rakipleri birbirine kırdırıyor. Ama Mustafa Kemal daha açık sözlü idi, İnönü daha az renk veren biri. Hangisi daha başarılı? Mustafa Kemal sonuçlar açısından çok başarılı, idama kadar götürüyor tasfiyeyi. İnönü kılıfına uygun şekilde etkisizleştirmede başarılı. Kemalizm'i Karacan yerleştirdi Kemalizm'i İnönü inşa etti denilebilir mi? Kemalizm lafı ilk kez 1932'de gazeteci Ali Naci Karacan tarafından kullanılıyor. CHP'nin 1935 programının giriş bölümünde Kemalizm kavramı geçiyor. Recep Peker'in fikri galiba bu. O sıralarda ülkenin dört bir yanına heykellerini yaptırma yarışı başlayınca Mustafa Kemal, “Anıtlar diktirdiğimi, etrafımda büyük propagandalara hoşgörü ile davrandığımı görenler beni bencil sanacaklar. Ben kendi şahsımda ideallerimi unutulmaz kılmak istediğim için unutulmak istemiyorum” diyor. O dönemde toplumun tüm katmanları, önce Türk Ocakları, sonra Halkevleri, her daim CHP, ordu ve Tevhidi Tedrisat Kanunu aracılığıyla doktrinize ediliyor. 30'ların sonunda artık adı ne olursa olsun belli bir ideoloji yerleşmiş, İnönü'nün özel bir şey yapmasına gerek yok, süreci devam ettiriyor. Atatürk son yıllarında hastalığına rağmen muktedir miydi? O kadar muktedir ki, 1937'de İnönü'yü istifaya zorluyor. Hatay meselesini istediği gibi çözmek için hasta hasta Mersin'e gidiyor ve başarılı oluyor. Dersim isyanına müdahil oluyor. Ölüm döşeğinde bile Bayar'la bütçeyi konuşuyor. Paradaki resmi değiştirmek bir öfke belirtisi Paradaki resim meselesini Erdoğan bir hesaplaşma olarak dile getirdi. Resmin değişmesi 'iyi bir ikinci adamlıktan' birinci adamlığa geçiş mi? Bu paraların üzerine cumhurbaşkanının resmi basılır kanununa dayanılarak yapılmış ama elbette bunu yapmayabilirdi, belki yapmasa daha iyi olurdu. Gerçi başka ülkelerin paralarının üzerinde o ülkelerin önemli sanat ve bilim adamlarının resmi vardır ama bizde bu konu bir tabu. Bir de şöyle bakın; Batı ile ilişkileri geliştirmek istiyor İnönü. Hem Sovyetler'in baskısından kurtulmak, hem ekonomik anlamda Batı'nın desteğini almak istiyor. Bu yeni vizyonun parçası olarak Mustafa Kemal'in totaliter imgesini yıkmak istiyor olabilir. Bir açıdan da birikmiş öfkenin dışa vurumu gibi görünüyor. Çünkü hastalığında ziyaretine bile gitmiyor, ya da gidemiyor. YENİ ŞAFAK
<< Önceki Haber Atatürk İnönü'yü silmedigine pişmandı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER