Bu haberi çok dikkatli okuyun!

Geçmişini PKK'dan alan KCK, son dönemin yine bir numaralı konusu oldu.

Bu haberi çok dikkatli okuyun!

Mekap ayakkabılı, poşulu ve kamuflajlı gerilla... Alışılmış terörist imajı değişince, bazı aydınların kafası karıştı. KCK gerçekten PKK'dan farklı bir yapılanma ve siyasallaşma girişimi mi? Yoksa savcıların iddia ettiği gibi daha büyük bir terör organizasyonu mu? Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK-Koma Civaken Kürdistan), Kürt siyasetinin en çok gündeme gelen konusu. Geçmişini PKK'dan alan KCK, son dönemin yine bir numaralı konusu oldu. Varlığını 1978'de PKK adıyla ilan eden silahlı hareketin geldiği yer açısından KCK bir dönüm noktası. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nca yürütülen soruşturma ve davalarda, KCK'nın PKK'yı da içine alan daha büyük bir terör organizasyonu olduğu iddia ediliyor. KCK'nın PKK'dan farklı bir yapıya işaret ettiği, örgütün siyasallaşması anlamına geldiği tezi ise savunmanın cevabı. Savunmadan kastımız mahkemedeki avukatlarla sınırlı değil. Sol ve liberal aydınların bir kısmı da bu görüşte. Peki, gerçekten de PKK'dan farklı bir yapılanma mı? Ya da KCK nasıl bir modeli içeriyor? PKK'yı yakından takip eden Batılıların da kafasını karıştıran noktalar, bu iki sorunun cevabında gizli. Kafa karışıklığı, PKK'yı iyi bildiğini düşünen yazar ve aydınların örgütteki değişimi takip etmekte zorlandığını gösteriyor. Gelişim süreci ve ortaya çıkışı, KCK'nın yapısı hakkında yeterince bilgi veriyor. Örgüt kaynakları da dayandıkları gücü ‘silah' bildiklerinden, PKK ve şiddetten ayrışma çabası içinde değil. PKK'yı, kendi şemasında ‘organizasyonun silahlı birimi' şeklinde gösteren, Yürütme Konseyi Başkanlığı'nı Murat Karayılan'ın yaptığı örgütün ayrışma kaygısı duymadığı ortada. KCK'nın doğuş sürecini analiz etmek için yıllar öncesine gitmek gerekir. KCK modeli İmralı'da tutuklu Abdullah Öcalan'ın yazdığı “2000'li yıllarda Kürtler” isimli makalede gizli. Öcalan burada ‘demokratik cumhuriyet' tezini ortaya atıyor ve bir modelleşmeden söz ediyor. Zamanla bu tez ‘demokratik özerklik' şeklinde olgunlaştırılıyor. Sözü edilen özerklik sisteminde ‘Kürdistan' diye tabir edilen bölgede halkın kendi kendini yönetmesi öngörülüyor. Bir nevi ‘yarı federatif yapı' tanımı yapılıyor. KCK, ‘demokratik özerklik' modeli için oluşturulan sistemin adı olarak benimseniyor. Lakin modelin hayata geçirilmesi zaman alıyor. KCK'nın yapılanmasına dair ilk belirti, 1 Haziran 2004'te ortaya çıkıyor. 2002'de genel seçimi kazanarak tek başına iktidar olan AK Parti hükümetine karşı olan kesimlerin öfkesi giderek büyüyor. Ergenekon diye isimlendirilen örgütlenmenin de bu süreçte hükümeti devirmek üzere önemli çalışmalar yaptığını iddianamelerden öğreniyoruz. PKK da hükümetin özellikle kendi seçim alanı olarak gördüğü Doğu ve Güneydoğu'dan oy almasından rahatsız. Burada hükümeti zor durumda bırakacak eylemlerin yapılması karara bağlanıyor. Ancak kararı alan kişi bu sefer Öcalan değil, KCK'nın lideri olarak adı geçen Sabri Ok ve yardımcısı Avukat Mahmut Şakar. Öcalan'ın avukatı olan Şakar, İmralı'daki görüşmenin hemen ardından Kandil'de PKK kongresine katılıyor. Türkiye'de bulunduğu süre zarfında 74 kez Öcalan'la görüşen Şakar, kongrede kameraları kapattırıp, “Ben başkanın vekili olarak geldim. Bu kongreden savaş kararı çıkacak.” diyor. Öcalan'ın 1999'da Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesinden sonra PKK eylemsizlik kararı almıştı. Sadece zorunlu hâllerde zaman zaman askerî birliklere karşı çatışmalara giriyordu. Ancak 1 Haziran 2004'ten sonra PKK ‘savunma' alanı dışına çıkarak karakol baskınlarına ve şehirlerde eylemlere kalkıştı. 1 Haziran sonrası, aynı zamanda KCK'nın ete kemiğe büründüğü bir dönem oldu. Yapılanmanın hem dağda hem şehirde hareket etmesi için bir model geliştirilmeye başlandı. Nitekim 2005'te KCK eksik de olsa oluşturuldu ve faaliyete geçti. Ancak KCK örgütünün resmî olarak ortaya çıkışı, Mayıs 2007'yi buldu. Yeni yapılanma ile ilgili ilk haberlerden biri 12 Mayıs 2008'de “PKK kendi devlet sistemini kurmuş” başlığıyla Aksiyon'da yer aldı. 2009'da başlayan operasyonlarla KCK ismini herkes duymuş oldu. Toplam 2 bin 500 kişi gözaltına alınırken 900 kişi tutuklandı (Son tutuklanmalar hariç). Gözaltı ve tutuklama kararlarının fazlalığı ve içlerinde siyasilerin de bulunması bazı aydınları örgütü savunur hâle getirdi. PKK'ya ‘terör örgütü' diyenler, KCK'ya ‘siyasi yapı' gözüyle baktı. Tutuklananlar arasında bazı belediye başkanları da vardı. Bunlara isnat edilen suç, ‘KCK mensuplarına yardım ve yataklık yapmak, örgüt yöneticisi olmak'tı. Bazı mahallî yöneticilerin belediye kasasından örgüte para yardımı yaptığı ve belediyeleri fiilen ‘atanmış' örgüt mensuplarının yönettiği iddianameye yansıdı. Geçitli'de suçüstü yakalandı KCK, önceleri PKK'nın sivil kanadı veya altı birimi gibi algılandı. Hakkındaki olumlu düşünceler çoğunlukla bu hatalı algıdan kaynaklandı. Hâlbuki KCK paralel bir devlet sistemi içeriyordu ve sanılanın aksine PKK onun alt birimiydi. Bu devlet(!); yasama, yürütme ve yargı birimlerini kuran, hatta sosyal örgütlenmeleri bile ihmal etmeyen entegre bir sistemdi. Hâliyle silahlı gücü de olacaktı ve bunun da bir parçası PKK'ydı. Neden bir parçası? Zira, onun dışında silahlı örgütlenmeleri de bünyesine alan ‘çatı kuruluş' olarak öngörülmüştü. Konunun çatallaştığı ve kafaların karıştığı nokta tam burası. Terör örgütü olarak bütün dünyada tescillenen PKK'nın eline silahı KCK veriyor ve o silahtan aldığı güçle belli bir coğrafyayı yönetme iktidarını ele geçirmeye çalışıyor. Siyasi yapıdan çok, bir devletleşme modelini içeriyor. KCK, henüz uluslararası arenada ‘terör örgütü' olarak görülmüyor. Daha doğrusu terör örgütleri listesinde yer almıyor. Ortaya şöyle bir çelişki çıkıyor: ABD'nin uyuşturucu ticaretinde etkin isimler listesinde de adı geçen PKK lideri Murat Karayılan aynı zamanda KCK'nın Yürütme Konseyi Başkanı. Terör örgütü, tabela değiştirip eski borçlardan kurtulmaya çalışan kurnaz şirket gibi; ama bir yandan da altın yumurtlayan tavuktan vazgeçemiyor. Tam bir devekuşu hikâyesi: yargı karşısında siyasal hareket; ama dışarıda PKK'nın kendisi bile değil, patronu! Yaklaşık 3,5 yıldır PKK imzasını taşıyan her eylem, saldırı veya gösteri, aslında KCK tarafından organize ediliyor. Bu bile KCK'nın siyasi bir yapılanma olmadığına en büyük delil. İlk olay, 9 sivilin katledildiği Hakkari Geçitli köyündeki minibüs saldırısıydı. KCK yönetimi ile ona bağlı bazı sendika ve kuruluşlar, ısrarla saldırıların ‘derin devlet' tarafından yapıldığını ileri sürdü. Hatta Öcalan bile “Geçmişte olduğu gibi Hizbül-kontr saldırılarını anımsatıyor. Eğer arkasından örgüt çıkarsa, silah bile bıraktırırım.” minvalinde açıklama yaptı. Sonrasında sorumlular güya KCK tarafından sorguya alındı ve saldırı ‘fevri bir hareket' olarak nitelendirildi. Oysa kriminal laboratuar çalışmaları, saldırının arkasında KCK'nın varlığını çoktan tespit etmişti. Saldırıda kullanılan askerî çanta içindeki elektronik düzeneğin üzerinde bir parmak izine rastlandı. İnceleme sonucunda parmak izinin Bawer kod adlı Siracettin Karataş'a ait olduğu anlaşıldı. Bitlis Göroymak (Norşin) nüfusuna kayıtlı Karataş, KCK'da ‘havancı' diye tabir edilen ağır silah kullanıcıları arasında yer alıyor. KCK'nın çelişkilerinden biri de şu: 31 Ekim'de Taksim'deki patlamayı üstlenmediler; ancak daha sonra TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) isimli örgüte bağlı bir birim sorumluluğu üzerine aldığını duyurdu. Bu durum PKK'nın içinin kaynadığını gösteriyor. ‘Derin PKK'lılar' ile ‘barış isteyen' grup arasında ciddi bir çatışma var. Örgüt, kamp hususunda kendi içinde ‘Hakurk' ve ‘Kandil' diye ikiye ayrılmış durumda. Hakurk Kampı'nı savununlar ‘şahin', Kandil'i savunanlar ise ‘güvercin' olarak tanımlanıyor. Hakurk grubunu Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Fehman Hüseyin, Kadri Çelik gibi kişiler destekliyor. ‘Ankaralılar' olarak da bilinen bu grup Ergenekon yapılanması ile irtibatlı olduğu gibi, yabancı servislerle de birlikte hareket ediyor. Taksim saldırısı, filmin tamamen koptuğunu ve KCK'nın artık ‘barış' isteyenlerin kontrolünden büsbütün çıktığını gösterdi. Son süreçteki saldırıları, öğretmen, asker ve sivil kaçırmaları bir yana bırakırsak, geçmişte KCK/PKK içinde kafa karışıklığına sebep olan başka eylemler de vardı. Mesela, Diyarbakır'da bir dershane önünde meydana gelen (3 Ocak 2008) ve 7 kişinin hayatını kaybettiği, 67 kişinin yaralandığı patlama. KCK, 3 gün boyunca olaya kayıtsız kaldı. 4'üncü gün, “Gruplarımızın yapmış olma ihtimali var.” dedi. 5'inci gün ise “Otonom bir grubumuz yapmış, Diyarbakır halkından özür diliyoruz.” açıklaması geldi. Bir başka çelişki, Güngören'deki patlamada (Temmuz 2008, 17 kişi hayatını kaybetti) yaşandı. Ergenekon'un PKK'ya havale ettiği patlamanın faili ‘İrfan' kod adlı terörist hâlâ aranıyor. İrfan, KCK'nın ‘Özel Kuvvetleri'ne mensup. Diyarbakır'da polis servis aracına yapılan saldırı da yine KCK'nın organize ettiği eylemler arasında. Örgüt, patlamaların yanı sıra kitle gösterileri ile de şehirlerdeki gücünü artırmaya çalışıyor. Ana dili konusundaki öğrenci eylemleri, Ahmet Kaya'nın mezarının naklini engellemek için başlatılan imza kampanyası, sivil itaatsizlik çıkışı, toplumsal gösteriler, Nevruz'daki sokak gösterileri gibi her türlü faaliyet de KCK organizasyonu. İkinci tür eylemler birden fazla maksada yöneliyor. Örgüt hem taban genişletiyor hem de ‘demokratik eylem' sınıfından sayılabilecek icraatlarla kafa karıştırıyor. Gerçekten, arkasında silahlı güç olmasa sokak gösterileri demokratik hak olarak görülebilir. Ancak kepenk kapatmama, mitinge katılma veya katılmama kararı kişilerin iradesine bırakılmıyor. AK Parti mitingine katılan başörtülü kızlara Diyarbakır'da meydan dayağı atıldığı gibi, ‘kepenk kapanacak' talimatına uymayanın başına ne geleceğini test etmeye kimsenin cesareti yetmiyor. KCK İddianamesi'nde örgütün, ‘yasama, yürütme, yargı' gibi erkleri kurduğu ileri sürülüyor. Söz konusu yapılanmada KCK, PKK'nın da dahil olduğu alt birimleri kuşatan ve yöneten bir devlet. Yürütme erki ile önderlik komitesi eşit düzeyde kabul ediliyor. Öcalan, sembolik lider olarak pasifize edilmeye müsait pozisyonda tutuluyor. KCK başkanı olarak zikredilen Murat Karayılan aynı zamanda PKK'nın da başında. Bahsi geçen şemada yürütmenin içinde yürütme konsey başkanı ile dört kişiden oluşan başkan yardımcıları bulunuyor. Bu yapının emrinde ise 30 kişilik yürütme konseyi ile bunlara bağlı başka alanlar var. Yasama ise Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL) ile eşit tutuluyor. Bu yapının başkanlığını yurtdışında yaşayan Zübeyir Aydar yapıyor. Yasamanın altında başkan, dört başkan yardımcısı ile başkanlık divan üyeleri ve genel kurul kademeleri yer alıyor. KCK yapılanmasında yürütme ‘her şey' demek. Alanlar olarak belirlenen bölüm ise beşe ayrılmış: İdeolojik alan, halk savunma alanı, kadın alanı, sosyal ve siyasal alan... PKK, bilinenin aksine, terör örgütü şeması içinde 15. sırada yer alan bir birim hüviyetinde. Yani KCK yapılanmasının içinde sadece silahlı eylemleri organize eden ve gerçekleştiren birim. Örgütün silahlı kesimi, halk savunma alanı içinde zikrediliyor. Bu alanın başında Halk Savunma Güçleri (HPG) Komutanlığı var. Hiyerarşik yapı sırasıyla 41 kişiden oluşan HPG Meclisi, 5 kişilik ana karargâh komutanlığı, 11 kişiden oluşan HPG Komuta Konseyi ve kol komutanlıkları şeklinde. Komutanlıklara bağlı birimler ise akademiler komutanlığı, öz savunma güçleri, özel kuvvetler ve YJA-STAR (Özgür Kadın Birlikleri) diye isimlendiriliyor. HPG'ye bağlı savunma alanları ise kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmış. Bu iki birim de kendi içinde 3 saha ve 19 alana bölüştürülmüş. Kadın alan merkezi tamamen kadınlardan oluşan birimleri kapsıyor. Canlı bombaların hazırlanmasında ve örgüt propagandasında bu alan aktif şekilde kullanılıyor. KJB (Koma Jina Bilind - Yüksek Kadınlar Topluluğu), PAJK (Kürdistan Özgür Kadınlar Partisi), YJA (Özgür Kadın Birliği), Jina Civan (Genç Kadınlar Örgütlenmesi) ve YJA-STAR bu alana bağlı çalışıyor. KCK'nın siyasi, sosyal, yerel yönetimler özelliğiyle ortaya çıkması aslında bir yanılsama ve bu PKK'nın silahsızlanması biçiminde algılanıyor. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)'nin siyasi kanat olması gerekirken; KCK yapılanmasında bu parti, küçük bir alt birim olarak görülüyor. BDP'ye, mali destek, kitleleri yönlendirme gibi görevler verilmiş. Bu tablo, Öcalan'ın dillendirdiği ve ilan edilen ‘demokratik özerklik' tezini somutlaştırıyor. Yani ‘devlet' modelinde her türlü birim olacak, aynı zamanda silahlı bir güç de varlığını koruyacak. Ama bütün bunlar şehirde yer alacak. Sözgelimi Diyarbakır'daki belediyenin yerel yetkilerinin genişletilmesi istenirken, Diyarbakır'ın giriş çıkış kontrollerinin söz konusu milisler tarafından sağlanması hedefleniyor. Belediyeler ve onlara bağlı şirketlerden elde edilen gelirlerden örgüte pay (vergi) verilmesi gerekiyor. KCK silahlı yapıyı şehre taşıyarak PKK'dan daha gelişmiş bir model sunuyor aslında. KCK sadece elinde silahla dağda dolaşan klasik gerilla yapısından uzak bir konumda artık. Mekap ayakkabı giyen, poşu takan terörist gitti, onun yerine dağda kamuflajla dolaşan, şehirde ise kravat takan terörist modeli ortaya çıktı. KCK operasyonları sonucunda deşifre edilen örgütün bu yapısı, alan daraltarak daha çok hücre modeline dönüştü. Buna göre KCK, Demokratik Toplum Kongresi, Demokratik Siyaset Akademisi, Kent Meclisleri ve Kooperatifler olmak üzere dört ana başlık altında yeniden yapılandı. Burada en temel yapı, Kent Meclisleri. KCK'ya bağlı bu yapı, bir başkan, iki başkan yardımcısı ve bulunduğu ilin nüfusuna göre kent yürütme üyeleri tarafından yönetiliyor. İçlerinde bağımsızlar; ancak büyük olay ve eylemlerde merkezle birlikte hareket etmek zorundalar. Muş, Hakkâri gibi illerde 30 kişi bulunurken, rakam Diyarbakır'da 80-90'a varabiliyor. Yapılanma tamamen ‘demokratik özerklik' çerçevesinde dizayn edilmiş. Kentten sonra ilçe, ardından mahalle ve köy yapılanmaları şeklinde örgütleniyor. Hizbullah modelini andıran hücre yapılanmaları ile mahallelerde oluşturulan evlerde militanlar eğitiliyor. Buradan ya dağa gidiyor veya şehirlerde milis kuvvetleri adı altında toplanıyorlar. En dikkat çeken yapılardan biri Öz Savunma Alanı başlığı altında ayrılan birim. Çünkü şehirlerde eylem yapacak yapı bu. PKK, tıpkı KCK'nın ilk yapılanmasında olduğu gibi ideolojik alan içinde yer alıyor. Gençlik Hareketi bünyesinde ise şehirlerde molotofkokteyli atan, yer yer gösteri ve eylemler düzenleyen Yurtsever Özgür Gençlik Hareketi (YÖGEH) bulunuyor. KCK, sol terörün de çatısı Ankara'daki saldırı ile birlikte ismi yeniden gündeme gelen TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri), aslında örgüt içinde tek başına bir birim değil. Özel Kuvvetler (Hezen Taybet) birimi içinde yer alan bir yapı. Öcalan'ın yakalanmasından sonra kurulan Özel Kuvvetler eski bir asker tarafından eğitiliyor. Şahin kod adlı Ferhat Abdi Şahin komutanlık ediyor. Aralarında kadın ve erkeklerin bulunduğu Özel Kuvvetler, TAK ile birlikte Amid Birliği denilen yeni yapıyı da içinde barındırıyor. Bu daha çok milis kuvvetleri andırıyor. Türkçe tunç manasına gelen, ancak Diyarbakır'ın ilk adı olan Amed'den bozma Amid rastgele konulmuş bir isim değil. Tıpkı Türk derin yapısını anlatan ‘Çelik çekirdek'e atıf yapılıyor. Yalnız buradaki madde çelik değil, tunç. Bostancı'daki çatışmadan sonra adını kamuoyuna duyuran Devrimci Karargâh da bu yapılar içinde eğitim görüyor. Emniyet Amiri Semih Balaban'ı şehit eden Orhan Yılmazkaya'nın evinde KCK/PKK kamplarında eğitim görürken çekilmiş fotoğrafları ele geçmişti. Aynı şekilde bazı sol örgütler, kamplarında eğitim gördükleri KCK'yı üst, yani şemsiye örgüt olarak kabul ediyor. KCK, üst yapısı itibariyle Ergenekon örgütüyle ilintili. Zaten 50 subayın (değişik sebeplerle ordudan ayrılmış) PKK'ya katılması bir Ergenekon operasyonuydu. Çünkü PKK'nın elindeki bomba ve silahlar normal bir örgütün kolayca sağlayacağı türden değil. Örneğin Güngören patlamasında TNT-RDX karışımı patlayıcı kullanan örgüt, Ankara'daki Anafartalar saldırısını da RDX ile yapmıştı. TNT kalıpları ve bolca A-4, C-4'ün ele geçirildiği örgütün bu kadar stratejik patlayıcılara ulaşması mümkün değil. Çünkü TNT ve RDX daha çok istihbarat birimleri ve orduların elinde bulunabilecek patlayıcı sınıfına giriyor. KCK hakkındaki en mühim suçlamalardan biri Türk derin yapısıyla ilişki içine girmiş olması ve benzer metotlarla çalışması. Bu da onu klasik Kürt hareketi olmaktan çıkarıp farklı bir modele sokuyor. Dün JİTEM'in yaptığını bugün KCK'nın tekrarlaması biraz da bununla ilgili. Fark KCK'nın siyasi bir tabanının olması ve giderek yükselttiği Kürt ırkçılığı. Kürt gençleri arasında oluşan yeni kuşak yapılanması KCK'nın bir eseri. KCK'nın belki de en tehlikeli boyutu, eğitim düzeyleri yüksek gençleri silaha ikna etmesi. PKK, bir köylü hareketiyken; KCK ile eğitimli ve faşizanlığa kaçan milliyetçilik refleksi gösteren bir yapıya dönüştü, dönüşüyor. Bu gençler üzerinde yapılan bir istihbarat çalışmasına göre, gençlerin yüzde 20'si üniversite, yüzde 30'u lise mezunu. Aynı şekilde dağa gidenler arasında da son üç yılda üniversiteden ayrılanların oranı yüzde 40 civarında. KCK yapılanması içinde resmî görevlerde bulunan binlerce devlet memurunun ve resmî görevlilerin yer alması da başlı başına bu modeli incelemeyi gerektiren noktalardan biri. ‘Gündüz memur, gece terörist' modeli, Türkiye'nin ‘terörle mücadele' anlamında alışık olmadığı bir şey. KCK'yı farklı kılan meselelerden biri de Türk derin yapısı ile birlikte hareket eden unsurların ağırlığı. PKK üzerinden gelen birikimle kalıtsallaşmış durum da diyebiliriz. Bunu mahkeme tutanakları ile Ergenekon ve KCK iddianamelerinde görmek mümkün. Ama en tehlikeli noktalardan biri de KCK'nın Türkiye'de yeniden uyandırılan terör hücreleri ve kontrgerilla yapılarını saflarına katmış olması. İddiaya göre, değişik isimdeki 10 farklı terör hücresi artık KCK'nın emrinde. Aynı şekilde JİTEM artıkları da KCK bünyesinde şehirlerde hareket ediyor. Bu da örgütün şehirlerde kolayca hareket etmesini sağlıyor ve eylem gücünü artırıyor. Hep merak edilen konulardan biri de ‘Yeniden 90'lı yılara mı dönüyoruz?' Aslında devlet OHAL kapsamında bir dönüş yapmasa da KCK bölgeyi çoktan daha beter bir duruma getirdi. KCK, şehir ve dağ arasında mekik dokuyabiliyor. Bu manada KCK/PKK kendi OHAL'ini ilan etmiş durumda. Çünkü örgüt, en etkili olduğu 90'lı yıllarda bile şehirlerde böyle kolay eylem yapamıyor, rahat hareket edemiyordu. Ama şimdi her an istediği gibi şehirlerin göbeğinde insan tarıyor, kişileri alıp dağda sorguya çekebiliyor. 9 ayda meydana gelen binlerce saldırı ve eylemin üçte ikisinin şehir merkezlerinde olması, bu yorumu anlamlı kılıyor. PKK'nın ‘demokrasi' atakları 9 Temmuz: PKK'lı teröristler Diyarbakır - Lice arasında yol keserek Astsubay Abdullah Söpçeler, Uzman Çavuş Zihni Koç ve sağlık teknisyeni Aytekin Turhan'ı kaçırdı. 10 Temmuz: Bingöl Karlıova'ya bağlı Derinçay köyü yakınındaki özel Hidroelektrik Santrali şantiyesini basan PKK'lılar, 3 iş makinesini ateşe verdi. Ardından iş makinesi operatörleri Mehmet Akif Uslu ve Mehmet Uslu ile şantiye bekçisi Emrah Avlı'yı kaçırdı. 20 Temmuz: Yüzü maskeli terör örgütü yandaşları İstanbul Zeytinburnu'nda Türk bayrağı asılı ev ve arabaları taşladı. 3 gün süren gerginlikte PKK ve BDP sempatizanlarıyla ülkücü gruplar taşlı-sopalı çatışmaya girdi. 1 Ağustos: Van-Hakkâri karayolunda görevlendirilen zırhlı araç ve yakınındaki personele el bombası ve uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. 1 astsubay ile 2 uzman çavuş şehit oldu, Başkale Kaymakamı Bilgihan Bayer yaralandı. 6 Temmuz: Bitlis Hizan'da kaymakamlık lojmanına düzenlenen saldırıda polis Yasin Höbek şehit oldu. 7 Ağustos: Hakkâri Çukurca'da devriye gezen polis aracına mayınlı tuzak kuruldu. Patlamada polis Murat Çelikhası şehit oldu, 3 polis yaralandı. 12 Ağustos: Kız kardeşini görmek için Diyarbakır'a giden kaymakam adayı Kenan Erenoğlu ile Muş'taki ailesinin yanına giden er Aykut Çelik Diyarbakır Kulp kırsalında yol kesen PKK'lılarca kaçırıldı. 18 Ağustos: Siirt Eruh'taki Bilgili Jandarma Karakolu'na atılan roketler 2 askeri şehit etti, 4 askeri yaraladı. Roketlerin bir eve isabet etmesi sonucu İsmail Erik (15) ile Mehmet Akbulut (12) adlı çocuklar yaralandı. 22 Ağustos: Bitlis Tatvan'da PKK'lı bir grup, 3 GSM şirketinde çalışan Niyazi Turgut, İhsan Danışman, Mehmet Burak, Cezayir Karaca ve Adnan Başak'ı kaçırdı. GSM şirketlerine ait 3 araç ateşe verildi. Kaçırılan kişiler bir süre sonra serbest bırakıldı. 4 Eylül: Tunceli Munzur Mahallesi'ndeki halı sahada maç yapan polisler, terörist grubunun silahlı saldırısına uğradı. Komiser Cem Kerman ve öğretmen eşi Dilay Turan Kerman hayatını kaybetti, 8 polis yaralandı. 13 Eylül: Hakkâri Şemdinli'de 80 kişilik PKK'lı grup, 40 ayrı noktadan 4 ayrı hedefe saldırdı. Özellikle emniyet müdürlüğü binası ile lojmanlar hedef alındı. Emniyet lojmanına 18 roket isabet etti. 19 Eylül: Siirt'te PKK'lılar, Polis Meslek Yüksekokulu yakınlarında özel otomobile roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırdı. Otomobildeki kadınlardan Zeynep Evin, Nergis Evin, Kevser Çekin ve Nurcan Olgaç hayatını kaybetti. Gülcan Olgaç ile Nuran Evin ağır yaralandı. 20 Eylül: Ankara'nın göbeğindeki Kumrular Caddesi'nde bir araca yerleştirilen bomba patlatıldı. 3 kişi hayatını kaybetti, 34 kişi yaralandı, çok sayıda araç yandı, bazı evler ağır hasar gördü. 22 Eylül: Diyarbakır Sur ilçesinde tamirciye giden motorize polis ekibine ateş açıldı. 4 sivilin yaralandığı olayda polis memuru olay günü, Erman Tosun daha sonra şehit oldu. 25 Eylül: Siirt Pervari'de 6 askeri şehit eden teröristler, karakolun yakınındaki ilköğretim okulu ve lojmanını mevzi olarak seçti. Lojmandaki 18 öğretmen ve aileleri, çatışmanın sürdüğü saatlerde büyük tehlike yaşadı. 26 Eylül: Diyarbakır Hazro'ya bağlı Çitlibahçe köyünde görev yapan öğretmen Ahmet Ürün teröristlerce kaçırıldı. 26 Eylül: Hakkâri'de eşi Sevcan Yıldırım ve eşinin arkadaşı Hülya Kutlar ile yemekten dönen kimya mühendisi Engin Yıldırım'ı sokak ortasında öldürüldü. 27 Eylül: Batman'da hacca gidecek anne-babalarını ziyaret eden Doru ailesi, dönüş yolunda saldırıya uğradı. 8 aylık hamile Mizgin Doru ve 6 yaşındaki kızı hayatını kaybetti. Annenin karnından sezaryenle canlı alınan bebek de yaşatılamadı. 27 Eylül: Elazığ Yoğunbilek köyünde okula gelen 4 terörist, 3'ü kadın, 7 öğretmeni kaçırdı. Erkekleri beraberinde götüren teröristler, 3 kadın öğretmeni serbest bıraktı. 30 Eylül: Antalya Kemer'e bağlı Göynük beldesinde Jandarma İrtibat Noktası'na canlı bombalı saldırı düzenlendi. Canlı bomba parçalandı, bir asker yaralandı. Mahkeme kararı: KCK terör örgütü KCK/TM (Kürdistan Topluluklar Birliği/Türkiye Meclisi) davaları hakkında ilk karar, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nden çıktı. PKK'yı da bünyesinde barındıran KCK/TM'ye yönelik operasyonlarda gözaltına alınıp yargılananlar arasında siyasetçilerin de bulunması, farklı tartışmalara sebep olmuştu. Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 11 Mart 2011'de sanık Fırat Ertunç hakkında verdiği karar bir ilk olma özelliğinde. KCK/TM çatısı altında faaliyet gösteren Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi (YDGM) içinde olduğu tespit edilen Ertunç'a 8 yıl 11 ay hapis cezası verildi. 22 Kasım 2009'da İzmir'de DTP konvoyuna yönelik saldırıyı protesto gösterilerinde Hakkâri'de çıkan olaylarda gözaltına alınan Ertunç'un üzerinden çok sayıda yasa dışı örgüt dokumanı ile yazışma notları çıkmıştı. 2011 çıkış yılı ilan edildi KCK özellikle 2011'i çıkış ve ‘devrim' yılı olarak ilan etti. 1978'de kurulan PKK'nın eylemlerine 1984'te start vererek varlığını sürdürmesi emsal alındı. Örgüt siyasi ve hukuki sonuçlar ne olarsa olsun eylemlerine devam edeceğini duyurdu. Hâlihazırda KCK'nın bu süreci tırmandıracağı bilgisi istihbarat kaynaklarının not defterinin bir köşesinde yazılı. 2011 yılının 9 ayının tamamında 3 bin saldırı, eylem ve gösteri düzenledi. Bu rakam endişe uyandırıcı bir seviyeyi işaret ediyor. KCK sözleşmesi ilkel bir anayasa KCK sözleşmesi olarak bilinen bildiride, örgütün aslında nasıl bir yapı olduğu ortaya çıkıyor. KCK'nın ‘devletleşmek isteyen' bir terör örgütü olduğunun izlerini taşıyan sözleşmenin bazı başlıkları şöyle: Bayrak: Amblemi, 21 ışından oluşan sarı güneş içinde kırmızı yıldızdır. Bayrağı, yeşil zemin üzerinde, içinde kırmızı yıldızın yer aldığı 21 ışınlı sarı güneşten oluşur. Ekonomi: Metalaşma ve kâra dayalı ekonomiden, kullanım değerine ve paylaşıma dayalı komünal ekonomiye geçişi sağlamak. Her kasaba, köy, belde belediye ana merkeze vergi ödemek zorundadır. Yer altı kaynakları KCK'nın malıdır ve kullanım hakkı üzerinde yaşayan halkındır. Birey: Kürdistan'da doğup yaşayan veya KCK sistemine bağlı olan herkes yurttaştır. KCK yurttaşı, sisteme siyasal ve toplumsal bağla bağlı olan ve kültürel kimliği ile katılan, özgür iradeli, yurtsever, demokrat, katılımcı bireydir. KCK ilke ve amaçlarına karşı ihanet suçu işleyen kişi, Yüksek Adalet Divanının kararı ile yurttaşlıktan çıkarılır. Tüm KCK yurttaşları halkın, temel hak ve özgürlüklerin savunulması göreviyle yükümlüdür. Ayrıca temel özgürlüklerin her alanda geçerli olması ve geliştirilmesi için çalışır. Meşru savunma savaşı hâli durumunda yurtseverliğin bir gereği olarak yurdun, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasına aktif katılma yükümlülüğü vardır. Her KCK yurttaşı mükellefiyeti gereği vergilerini ödemekle yükümlüdür. Eyalet sistemi: Ülkenin coğrafi ve etnik-kültürel özelliklerine göre ayrıştırılması ile eyalet-bölgeler oluşur ve bu temelde örgütlenerek demokratik toplum konfederalizmi sistemi içinde yer alır. Şehir, kasaba ya da mahallede seçimle belirlenen delegelerden, o alanda bulunan komünlerin ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden ve belediye meclisinin demokrat üyelerinden oluşur. Alınan kararlar KCK merkez komitesi kararlarıyla uyumlu olmak zorundadır. Aynı durum köy ve mahalle yapıları için de geçerlidir. Yargı: Mevcut koşullarda halkın onurunu ve özgürlüğünü savunmaktan sorumlu Yüksek Adalet Divanı, disiplin ve görev düzenini korumakla görevli İdari Mahkemeler ve halk içindeki sorunları çözmekle görevli Halk Mahkemeleri olmak üzere üç tür yargı sistemi oluşur. Askerî alandaki suçlara Yüksek Askerî Mahkeme bakar. Her KCK yurttaşının kendine yöneltilen suçlamalar karşısında kendini savunma veya kendini savunmak üzere vekil görevlendirme hakkı vardır. Halk mahkemeleri de ihtilaflı durumlarda karar mercii olarak devreye girer. Savunma: Halk Savunma Güçleri, KCK sisteminin geliştirilip korunmasında halkın temel savunma ve barış gücüdür. Yeterli sayıda örgütlendirilmesi ve donatılması esas alınır. Halk Savunma Güçleri; KCK sistemi içinde özerk bir örgütlenmedir, ancak ana karar mercii KCK'dır. Diğer organları ile ilişkileri Halk Savunma Alan Merkezi üzerinden gerçekleşir. Her KCK vatandaşı çerçevesi evrensel hukuk ile belirlenmiş meşru savunma bilincini edinmekle yükümlüdür. Ayrıca meşru savunma için hazırlıklı olmakla ve meşru savunma çalışmalarını desteklemekle yükümlüdür. KCK yurttaşları gerektiğinde direnişe katılmakla yükümlüdür. PKK'nın Durumu: PKK, klasik parti olmayan, iktidarı hedeflemeyen, ideolojik, ahlaki ve örgütsel bir oluşumdur. Felsefe, bilim ve sanat alanında ideolojik ve özgür ahlaki bir örgütlenmedir. KCK sisteminin ideolojik gücüdür. Önderlik felsefe ve ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumludur. Bu çerçevede demokratik konfederalizm organlarının demokratik kurumlaşmasında yer alırlar. KCK sistemi içerisindeki her PKK kadrosu ideolojik, ahlaki, felsefik, örgütsel ve yaşamsal ölçüler açısından PKK yapılanmasına bağlıdır. Aynı zamanda her kadro yer aldığı çalışmanın çalışma ilkeleriyle de faaliyet yürütür. Ayrıca KCK sistemi içerisinde her çalışan PKK'nin ideolojik ve ahlaki ölçülerini esas alır. Parti: Partiler, demokratik siyasetin temel geliştirici güçleri ve demokrasilerin vazgeçilmez öğeleridirler. Temel siyasal örgütler olarak; devlet odaklı olmayan, toplumsal talepleri esas alan, toplumu bilinçlendirme ve örgütlemeyle görevli olup, toplumu devlet karşısında sürekli güçlendiren ve toplum taleplerini devletle dengeleyen kurumlardır. Tüm işleyişleri halka açıktır. Siyasal partiler serbest kurulurlar. KCK sisteminden çıkarılmaları ise Halk Özgürlük Mahkemeleri kararı ile gerçekleşir. Siyasi partinin varlığını, yerel yönetim yapılanmasını ve siyasetçiyi KCK yönetimi belirler. HAŞİM SÖYLEMEZ - AKSİYON
<< Önceki Haber Bu haberi çok dikkatli okuyun! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER