Sureti haktan görünen PLAN

Yazılarıyla gündemin perde arkasını aydınlatan Yusuf Gezgin yine çok konuşulacak bir yazıya imza attı.

Sureti haktan görünen <font color='red'>PLAN</font>

Çözüm Arayışına Gözdağı.. Bir cisme kırmadan-bölmeden şekil vermeniz gerekiyorsa biraz ısıtır öyle işlem yaparsınız. Eğer ısıtmadan, yumuşatmadan zorlarsanız o cisim kırılır, bölünür, parçalanır. Fiziğin kanunları böyledir. Sosyolojinin de bazı kanunları vardır ve çözülmeyen, ötelenen, yok sayılan problemler; patlamalar, parçalanmalar, yüzyıllarca sürecek öfkeler şeklinde tezahür eder. Türkiye epey süredir bir problemle boğuşuyor. İster “millicilerin!”, silahlı güçlerin katı, ötekileştirici, ezici tavırları nedeniyle oluşmuş olsun; isterse harici güçlerin müdahaleleriyle doğmuş olsun, bu gün adına “Kürt meselesi” de denen ciddi bir probleme sahibiz. Toplumu giderek ayrıştıran, bin yıllık kardeşleri birbirinden uzaklaştıran bu problemi harici ve dâhili bedhahlara rağmen kırmadan-bölmeden-parçalamadan çözmesini bilmeliyiz. Hiç kimse ortada bir problem olmadığını söyleyemez. En azından bir tarafın bakışı ve algılaması açısından problem vardır. Toplumun bir kesiminin, dil ve kültürünün yasaklandığı, silahlı eylemlerin olduğu, köy boşaltmaların, faili meçhullerin, cinayetlerin, yaşandığı, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayba neden olan bir durum var ortada. Sloganlarla, hamasi nutuklarla “problem yok!” denmesi Kürtlerin kendilerini problemsiz görmesine yetmiyor. Ayrıca problemin sizi aşan uluslararası boyutları var. Artık dünyanın aktörleri bu meseleye müdahil hale gelmişler ve çözüm bekliyorlar. Size kemdilerince çözümler dayatmak için hazır bekliyorlar. Sizin “dışarıdan müdahale var!” demeniz, yapmanız gereken ödevlerin varlığını değiştirmiyor. Eğer harici bir gücün size müdahil olmasını istemiyorsanız, o problemi çözmesini ve uzlaşmasını bilmeniz gerekiyor. Kimsenin “ben yaptım oldu” diyemediği bir dünyada çözemediğiniz, çözmeye yanaşmadığınız problemlerinize çomak sokan, istismar eden çok olur. Bir kavgada taraflar yabancıların müdahalesini istemiyorsa kendileri çözüm geliştirebilmelidirler. Aksi takdirde, karakoldan mahkeme sürecine kadar iradenin başkasında olduğu pek çok harici müdahaleyi kabul etmek zorunda kalırlar. Üstelik taraflar arasındaki husumet daha kalıcı hale gelir, nesilden nesile devam eder. Etnik farklılıktan mütevellit bir problem bizim dünyamızda yeşerme zemini bulmaz. Geçmişimizde başka bir dili konuştuğundan, farklı özelliklere sahip olduğundan dolayı insanları dışlama, ötekileştirme, ezme yoktur. Bizim medeniyet telakkimiz ırkçılığı, kana, kafatasına göre insanları tasnif etmeyi tasvip etmez. Bırakın Kürtler gibi aynı dinin-medeniyetin çocuklarını dışlamayı, biz 72 milletle bir arada, içice, yan yana binlerce yıl yaşamız bir milletiz. Tarihimiz buna şahittir. Bize çözüm diye dayatan batının birlikte yaşama kültürü ancak 2. Dünya savaşı sonrasına kadar gider. Batının genetiğinde var olan bastırılmış ırkçılık, ötekine tahammülsüzlük hortlamaya başlamıştır bile. Yaşanan o kadar sıkıntıya, ölümlere, araya giren kana, tahrik edici provokasyona, manipülasyona rağmen Kürt-Türk, ülkenin her yerinde beraberce yaşanmakta, evlilikler ortaklıklar kurulmaktadır. Zira problem sunidir. Bütün zorlamalara rağmen ciddi bir toplumsal taban bulamamıştır. Bu gün “demokrat!” “”insancıl!” batıda, Amerika da bir zenciyle beyazın arkadaşlığını, evliliğini, iş ortaklığını ancak filmlerde görürsünüz. Demem o ki bu problem bizim dünyamızın, medeniyetimizin, kültürümüzün doğuracağı bir problem değildir. İçteki hâkim aristokratik yapı bu problemin oluşması için elinden gelen her şeyi yapmış, şartları oluşturmuş, dışarısı da problemin ebeliğini yapmış, yönlendirmiştir. Bürokratik-aristokratik azınlık ve onların dıştaki hamileri tarafından oluşturulan bu problem, toplumun bütün kesimlerine temel, tabii hakların verilmesiyle, ülkedeki demokratik standartların herkes için genişletilmesiyle çözülebilecek bir problemdir. Ama bir sektör haline gelen bu problemden siyasi-ekonomik-aristokratik çıkarlarını besleyenler, çözüm yönünde atılacak en makul adımlara dahi şiddetle, nefretle karşı çıkmakta, felaket tellallığı yapmaktadırlar. Bazı adımlar atılarak çözülebilecek bu problemde, birileri bir kırılma-bölünme yaşanması için direnç gösteriyor, ülkeyi geriyor. Bu problemi oluşturanlarla, problemin çözümüne direnç gösterenlerin aynı kesimler olduğunu düşünüyorum. Nemalandıkları bir problemin çözülmesini istemiyorlar. Siyasi-ekonomik-aristokratik kazanımlarını kaybedecek olmayı “ülkenin satılması”, “memleketin işgali”, “devletin varlığına kastedilmesi” gibi sunarak taraftar toplamaya çalışıyorlar. Ülkedeki tansiyonu yükseltiyor bir gerilim ve kavga atmosferi oluşturuyorlar. Kanaatimce süreç organize ve planlı bir şekilde yönetiliyor. Bir yandan kontrollerinde tuttukları terörist başına tahrik ve tehdit edici açıklamalar yaptırıyorlar, öte taraftan siyasi figüranları felaket tellalı kılığında piyasaya sürüyorlar, sert açıklamalar yaptırıyorlar. Ülkedeki derin aristokratik yapıyı kontrol edenler 30 Ağustosta planladıkları bir krizle gerilimi iyice tırmandırmayı ve hükümeti zor durumda bırakmayı planlıyorlar. Daha önceki çözüm çabalarında yapıldığı gibi, birileri demokratik açılım sürecini sabote edecek, toplumu maniple edecek terörist eylemlere, bombalamalara hazırlanıyor… Bu ülkede birileri bu problemin çözülmesini değil, toplumun çatlamasını, vatanın kırılmasını-bölünmesini istiyorlar… Ama bunu sureti haktan görünerek yapıyorlar… YUSUF GEZGİN-AKTİFHABER
<< Önceki Haber Sureti haktan görünen PLAN Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER