Aksiyon'a konuşan Güçlü,
Ergenekon,
derin devlet ve
PKK üzerine ilginç değerlendirmelerde bulundu: "Ergenekon dünkü çocuk, Abdullah
Öcalan derin devletin adamıdır. Bu iş İttihatçılar'a kadar uzanır."
Uzun yıllar İsviçre'de yaşadıktan sonra memleketi olmamasına rağmen Diyarbakır'a yerleşen
İbrahim Güçlü, aykırı çıkışlarıyla zaman zaman
Türkiye'nin gündemine geliyor.
Kürt meselesinin çözümünde kendince geliştirdiği modeller bir yana, PKK ve onun lideri konumundaki
Abdullah Öcalan'a yönelik eleştirileri de dikkat çekiyor. İki yıl önce yine gergin bir ortamda Aksiyon'a konuşan Güçlü, o tarihlerde cesaret isteyen 'Derin PKK ile derin devlet birlikte' sözünü söyleyerek ezber bozmuştu. Güçlü, aradan geçen zaman zarfında ne kadar haklı çıktığını ve olayın daha derinlerde olduğunu anlatıyor bu sefer. Ama Ergenekon konusunun biraz da üstüne çıkarak... Zira İbrahim Güçlü'ye göre, Öcalan'ın devletle ilişkisi Ergenekon'un çok üstünde. Kapatılan Kürt-Der'in başkanı, eski İşçi Partili, Rizgari Dergisi'nin kurucusu ve
HAK-PAR üyesi Güçlü, yine çarpıcı açıklamalar yaptı.
- Daha önce 'derin devlet' ile 'derin PKK'nın birlikte olduğunu" söylemiştiniz. Ergenekon iddianamesinde PKK'nın bu yapı ile güçlü bir şekilde irtibat hâlinde olduğu ortaya çıktı. Siz buna şaşırdınız mı?
Doğrusu çok şaşırtıcı bulmadım. PKK,
demokrasi karşıtı kamplaşmanın içindedir. Kendi içindeki muhalefete karşı da böyledir. Yapısında demokrasi ve
özgürlük yoktur. Bütün bir milleti tek bir kalıp altına sokmak istiyor. Bu yönüyle derin devlete benziyor. Dolayısıyla PKK'nın vizyonu ile derin devletin vizyonu aynıdır, ortaktır. Bu sadece istihbarat alışverişi anlamında değil. Derin devlet, tekçidir; tek milleti, tek ideolojiyi dayatır. Bu da Türk milletinin tamamını değil, elit bir kesimi temsil ediyor. Geliştirdiği resmî bir ideolojisi var, o da Kemalizm'dir. Egemen sınıfların tamamı yoktur bu yapının içinde. Sadece kendisiyle bütünleşen kesimi temsil ediyor. İş dünyası, aydın kesim ve üniversite var. PKK'ya baktığımızda da durum budur. PKK'nın tek bir ideolojisi vardır. Bu, bildiğimiz, alıştığımız bir ideoloji değildir. PKK'nın ideolojisi de Apoizm'dir.
- Bunu nasıl tanımlayacağız?
Millet ikinci derecededir. Öcalan birinci olandır.
Kürtler önemli değil. Onun çıkarları geçerli. Herkes ona tabidir. Tıpkı milletin derin devlete tabi olması gibi. Öcalan üzerinden
politika üretiliyor, proje geliştiriliyor. Kürt milleti için proje yoktur ya da ikincil durumdadır. Derin devlet
Kuzey Irak'taki yapıya karşıdır, PKK da karşıdır. Öcalan bunu açıkça ifade etmiştir. Bu, derin devlet ile olan ilişkisi dışında biraz da şahsı ile ilgili bir durumdur. Onu yapacaksa, o yapmalı.
Kürdistan'ı Öcalan inşa etmelidir. Bu nedenle kendisi dışındaki bütün güçleri düşman ilan etmiştir.
- Öcalan, derin devletten
kopya alarak mı PKK'yı kuruyor?
Benzeşme var. İşin başından itibaren uygulamaları, muhalefete ve diğer Kürt
örgütlerine karşı davranışları, onları düşman ilan etmesi önemli ipuçlarıdır. Derin devlet, Kürt hareketini engellemek, marjinalleştirip ayrıştırmak istedi. Diğer gruplar ortadan kaldırıldı ve PKK türedi. Ama radikal, silahlı, öldüren bir güç oldu.
- Kürtlerin bir kesimini devlete düşman etme de bu projenin bir parçası mıydı?
Bu biraz izafi bir kavram. Düşman olmadan ziyad
e devlete benzeştirme vardı. Bu, kendisi için de geçerliydi. Birbirine benzeşen güçlerin çıkar çatışmasına girmeyecekleri anlamına gelmez. Mesela Öcalan'ın
Suriye'ye gidip Suriye rejimi ile ilişkiye girdikten sonra savunduğu ideoloji farklılaşmıştır.
Kürt meselesindeki söylemleriyle Türkiye ile çelişki içine girmiştir. Bu doğaldır. Derin devletin kendi içinde de çelişkileri vardır. Ergenekon derin devletin bir parçası ama bugün yargılanıyor. Çünkü derin devlet kendisinden olan bir kesimi dışlamak, atmak istiyor. Bunun için deşifre ediyor.
DTP'LİLER ÖCALAN'I DEVRE DIŞI BIRAKMAK İSTİYOR
- PKK'nın bir kesimi dışlaması biraz da bununla mı ilgili?
Öcalan, "Ergenekon'a karşı nötr olmak lazım." dedi. DTP o noktada PKK ve Öcalan dışında bir
siyaset tayin etmek durumunda kaldı. Ergenekon'a müdahil olmak istedi. Bu, Öcalan'ın düşüncesine uygun değil. Ama bunlar da değişkendir. Güçlüden yana olma durumu.
- Öcalan'ın nötr olma söylemi ile bazı DTP'lilerin 'Ergenekon, Fırat'ın
doğusuna kaymalı' söylemi bir çelişki değil mi?
Çelişki var. Ama gerçekte Kürtlerin duygusunu bu ifade ediyor.
Ahmet Türk,
Sırrı Sakık ve etrafındaki arkadaşları bu işi böyle de görmek istiyor. Belki de işin arka planındakilerden haberdar değiller. Ya da haberdarlar; ancak toplumun eğiliminden yana tavır koymak istiyor olabilirler. Bunun içinde Öcalan'ın devre dışı bırakılması da olabilir. Kürt hareketi millî bir hareket hâline gelmiştir, PKK ve DTP ile sınırlı değildir. Bence Ahmet Türk bunun farkında. Kürtler de Türkler kadar hak sahibi olmak istiyorlar, iktidara ortak olmak ve iktidarı paylaşmak arzusundalar.
- PKK ile derin devlet veya Ergenekon ilişkisi, sadece istihbarat ilişkisinden mi ibaret?
PKK'nın A takımında bulunanlar ancak şu anda Öcalan ile birlikte olmayanlar, Öcalan'ın doğrudan devletin adamı olduğunu söylüyorlar. Bunun artık su götürür yanı yoktur. Bu çok deşifre olmuştur.
ÖCALAN, "PKK'YI DEVLET ADINA KURDUM" DİYOR
- Bu durumda Abdullah Öcalan derin devletin mi, yoksa Ergenekon'un mu adamı?
Ergenekon belki de daha dünkü çocuktur. Öcalan derin devletin adamıdır. Bir zihniyetin aktarımıdır. Bu iş İttihatçılar'a kadar uzanır. Öcalan'ın
eylem çizgisine baktığımız zaman
Türkiye Cumhuriyeti Devleti siyaseti ile örtüştüğünü ve onun çıkarlarına
hizmet ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla bence Ergenekon'un ötesinde bir durumdur. Öcalan, "Ergenekon ile ilişkilerim var, benimle görüşmek istediler." diyor. Meseleyi başka yöne çekmek istiyor. Asıl aktörleri gizliyor.
- Derin devlet ile Öcalan ilişkisi daha ne kadar ileriye gidebilir?
Türkiye Cumhuriyeti'nde bir gelenek var. Muhalefeti içeriden kuşatmak. Ama sözünü ettiğimiz
halk muhalefeti. Eğer muhalefeti kuşatmak istiyorsa içine girip yönlendiriyor.
Mahir Kaynak, solun yönetimindeki bir isimdir mesela. Abdullah Öcalan diyor ki "Sol içinde Mahir Kaynak'ın misyonu ne ise benim misyonum da oydu. Biz devletin hayrına iş yaptık; ama devlet bizi şimdi yargılamaya çalışıyor." 'Ben vazifeliydim. Benim yargılanmamam gerekir.' demeye çalışıyor.
- Yani Öcalan, "Ben PKK'yı devlet adına kurdum." mu diyor?
Ben o sonucu çıkarıyorum. Mahir Kaynak'ın görevi, sol hareketi devletin kanalına akıtmak ya da ortadan kaldırmaktı. Öcalan, kendisini ona benzetiyorsa bu değerlendirmeyi yapmak mümkün.
- Diğer Kürt hareketlerinin devletle bir irtibatı yok muydu?
Kürt hareketi, 1960'tan sonra gelişmeye başlıyor. Türkiye
İşçi Partisi (TİP) içinde ve dışında gelişiyor. 1969'dan sonra Devrimci Doğu
Kültür Ocakları (DDKO), Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) içinde kitlesel bir hareket hâline geliyor. O zaman PKK diye bir oluşum yok. Devlet bu kitleselleşmeyi gördüğü andan itibaren harekete geçiyor. 12 Mart'ın sebeplerinden biri de bölücü hareketleri ortadan kaldırmaktı. Yani Kürt hareketini. Ancak Kürtler
baskılardan ve 1970'lerden sonra hapishaneden daha güçlü, daha bilinçli bir şekilde çıktı. Devlet yargılayacağım derken kendisi yargılandı. Kürtlerin gelip teslim olmasını, yaptıklarından dolayı özür dilemesini beklediler; ama böyle bir şey olmadı. Mahkemeye çıkanlar "Biz Kürt'üz, haklarımızı verin!" dedi.
- Bu tabloya göre, PKK'nın derin devlet adına hareket ettiğini nereden anlıyoruz?
Rızgari, Özgürlük Yolu, Kawa, KUK gibi güçlü örgütler varken, Kürt hareketi ile ortaya çıkmayan, hareket mirası olmayan bir PKK türedi. Öcalan, 'Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'nın mirasçılarıyız' demeye başladı. Ama bu da yalandı. PKK, Kürtler arasında parçalanmayı sağlamak için zamansız bir biçimde ortaya çıktı. 1925'teki gibi. O tarihte Kürtler
ayaklanma için harekete geçmemiş, zaten hazır değiller. Devlet bunu tespit etti ve Kürtleri zamansız silahlı mücadele içine çekmek için baskı uyguladı.
- Diğer Kürt gruplarının PKK tarafından düşman ilan edilmesinde devletin rolü mü var?
PKK bunları bertaraf etmeyi
hedef hâine getiriyor ve manifestosuna bunu koyuyor. Ama o güçte değil. Bu durumda 12
Eylül devreye giriyor. PKK dışındaki Kürt hareketi darbeyle
tasfiye edilmiştir.
12 Eylül, aynı zamanda Kürt ulusal demokrasi hareketinin tasfiyesi eylemidir.
- O zaman PKK'nın kuruluşunu ilan ettiği söylenen Fis (bir köy) toplantısı yalan mı?
Acaba Fis toplantısı var mı? Bu da tartışmalıdır. Aslında bunun gerçek olmadığı biliniyor; ama kendilerine bir tarih oluşturmak istiyorlar. Bu toplantıyı öne sürüyorlar.
DOĞU'DAKİ CİNAYETLERİ
DERİN DEVLET, PKK ELİYLE İŞLEDİ
- Urfa'da
cinayetler işleniyor, yüzlerce insan öldürülüyor.
Bütün Doğu ve Güneydoğu'da cinayetler işleniyor. Ağrı'da Mustafa Çamlıbel, Urfa'da Kawa lideri Ferit Uzun öldürülüyor. Aslında PKK'nın diğer Kürt hareketlerine baskı yapmaya gücü yetmiyor. Diğer gruplar güçlüdür. Bunun için sinsi ve gizli planlar yapılır. Ferit Uzun'un Mehmet Bucak'ın adamları tarafından öldürüldüğünü ileri sürdüler. Bu başlı başına Bucak'a yönelik suikastın hareket programıydı. Hilvan'da kitlesel çatışma çıkardılar. Siverek'te belirli aşiretleri kapıştırdılar. Daha sonra da KUK ile çatıştılar. 250 PKK'lı, 60 kadar KUK'çu öldü. Tetikçiler PKK'lı olabilir ama projeleri hazırlayan, onlara imkân sağlayan derin devletti. Çünkü PKK'lıların kaçmasını, gizlenmesini, barınmasını devlet sağladı.
DERİN DEVLET DE, PKK DA
KEMALİZM'DEN BESLENİYOR
- 'Derin devlet Kemalist'tir' diyorsunuz. Bu durumda PKK ve Öcalan'ı nereye koyacağız?
PKK, sol kesim içindedir. Stalinist değerlere bağlı olarak gelişti ve Kemalist değerlere sarıldı. Diğer kadroları onun eğitim kurumlarından çıktı. PKK, Öcalan ve kadrosu, Kemalizm'le beslenen, daha az Kürt olan bir gruptur. Öcalan'ın Kemalizm'i savunması tesadüf değildir. Çünkü derin devlet Kemalist ideolojinin sahibidir. Diğer kesimi de Kemalist olmadığını söyleyip izole etmeye çalışmaktadır.
- Derin devlet-Ergenekon-PKK ilişkisi nereye kadar gider?
Kürt meselesi hakikaten evrensel ölçülere göre çözüme kavuştuğu zaman bu ilişki biter. Eğer derin devletten kurtulmak istiyorsak Türklerin ve Kürtlerin demokratik dünya içinde yerlerini tayin etmesi gerekir. PKK ne kadar güçlü olursa olsun Kürtlerin
egemenliğinin ifadesi değildir.
- Ergenekon-PKK ilişkisinin otaya çıkması
bölge halkı açısından nasıl bir sonuç doğurdu?
Kürtler için
sürpriz değil. Bunları biliyor ve yaşıyorlar. Bu nedenle şaşırmış değiller.
DTP HEM AK PARTİ'NİN HEM DE PKK'NIN ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR
- DTP ve PKK niye bu kadar agresif tavırlar sergiliyor?
Bunun
Ergenekon davası ile çok da bir ilgilisi yok. PKK, silahlı eylemleriyle hep öne geçerek DTP'yi ikinci planda bırakıyor. Bu, partide önemli bir kesimin rahatsızlığına yol açıyor. Son eylemlerle DTP, PKK'nın arkasından giden bir örgüt olmak istemiyor ve birtakım eylemler geliştirebileceğini ispatlamak istiyor. Bir de meydanı AK Parti'ye bırakmak istemiyor. Kendince ben muhalefetim demek istiyor. Başbakan'ın söylemlerine bir nevi
cevap veriyor. Diğer bir neden ise tümüyle olmasa bile DTP içinde Kürt meselesiyle ilgili çözüm konusunda yeni bir şey yapmak isteyenler var. Ama o şimdi belirsiz. Şu anda Öcalan önde. Onun için 'Demokratik
Özerklik' diyorlar. Evrensel ölçülere uygun bir modeli düşünenler de artıyor.
- Öcalan ve PKK'ya rağmen bunu yapmak kolay mı?
PKK'nın ideoloji ve değerleriyle çelişki içinde olan Ahmet Türk ve arkadaşlarının rahatsızlığı var. "Acaba mevcut olan durumu gözden kaçırmak için belirli güç odakları da dürtmüş olabilir mi?" sorusu akla gelmiyor değil.
- Ama DTP'nin argümanları hep Öcalan üzerine kurulu...
Kitlenin Öcalan konusunda hassas olduğu biliniyor. En hassas noktadan girerek bunu yapıyor. Derin devletin Öcalan ile bağı var; ama gelişen Kürt kitlesi karşısında da çekiniyor. Kitleselleşmeye son vermenin yolları da aranıyor. Buna rağmen bunu kıramıyor.
- Derin devlet burada ne istiyor?
Bu gücü (PKK) elinde tutmak istiyor. Ama palazlanmasını da pek uygun görmüyor. Hep bir vasatta
kontrol altında tutmayı yeğliyor.
AKSİYON