Anneler sadece bir gün mü anılmalı?

Her yıl Mayıs ayının ikinci haftası Anneler Günü coşkuyla kutlanır.

Anneler sadece bir gün mü anılmalı?

Bir gün de olsa sevenleri tarafından annelerin gönlü alınıp mutlu olmaları için hediyeler alınır, değişik sürprizler yapılır. Anneler sadece bir gün mü anılmalıdır? Evlatları için onca zahmet çeken bu merhamet ve şefkat abidelerini hatırlamayı bir güne sığdırmak o eli öpülesi aziz varlıklara haksızlık olmaz mı? Oysa onlar bizim varlık sebebimizdir. Onları mutlu etmeden, gönüllerine girip fedakârlıklarının karşılığını vermeden mutlu olmak mümkün değildir. Huzur, bu dünyada da ötelerde de onları tam anlamıyla mutlu etmekten geçer. "Cennet annelerin ayakları altındadır" diyen Asil Ruh, (aleyhisselam) annenin inancımızdaki değerini ne güzel anlatır bizlere. Zira onlar, Yüce Rabbimizin (celle celaluhu) kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerimde: "Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer. İnsana buyurduk ki: "Hem Bana, hem de annene babana şükret, unutma ki sonunda Bana döneceksiniz." (Lokman Suresi/14) buyurduğu gibi iyi davranılması, gereken nadide varlıklardır. Anne, ailenin şekillenmesinde, toplumun sağlıklı bir yapıya bürünmesinde, milletlerin mukavemetli olmasında, dünyada huzurun ve barışın tesis edilmesinde çok büyük rolü olan nazik, naif bir lütuftur bizlere. Onun kadrinin kıymetinin gerçek manada bilinmesi gerekir. Anne, aileyi bir araya getiren, ortayı bulan, aileye huzur soluklatan, aileyi bir arada tutarak çimento vazifesi gören en güzel kaynaştırıcıdır. Annenin yetiştirdiği evlatlar yönetir dünyayı. "Cihangirleri anneler yetiştirir. Büyük insanları, İnsanlığın İftihar Tablolarını hep anneler şekillendirir. Kadın kendine âit bu meziyetlerle, erkek de yine kendisine âit kabiliyetlerle örfaneye iştirak ederse, bu bütünleşmeden cennet ikliminin yaşandığı bir aile ve fazilet topluluğu vücûda gelir" diyen Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi, annenin dünyadaki rolünün önemine dikkat çeker. Peygamber Efendimize, (aleyhisselam) "Eğer onlar Seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek Size bildirip karşılığını vereceğim" meâlindeki Lokman Sûresi’nin 15. Âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurur. Onlarla iyi geçinmek demek: 1- Aç iseler, yemek vermek, 2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak, 3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek , 4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek, 5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez. 6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek, 7- Onları isimleri ile çağırmamak, 8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek, 9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek, 10- Kendine duâ ederken, onlara da duâ etmek, Anne, bizim inancımızda üstün tutulması gereken âli bir varlıktır. Rabbimiz, (celle celaluhu) "Ey Rabbimiz! Beni, annemi, babamı ve bütün müminleri kıyamet günü affeyle" (İbrahim Suresi / 41) duasını etmemizi buyurur bizlere. Biz biliriz ki annemize hizmet edersek Efendiler Efendisinin: "Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur" müjdesine nail oluruz. Bundan daha büyük bir kazanım var mıdır? "Anne başa taç imiş her derde ilaç imiş, bir evlat pir olsa da anneye muhtaç imiş" sözüne hepimiz aşinayız. Annesiz olmuyor. Bir yerlerde bir şeyler boş kalıyor. İnsanın kalbinin, gönlünün ve ruhunun her zaman gıdaya ihtiyacı var. Bu gıda annede mevcut; dertler, tasalar, kederler, hüzünler… Annenin sıcak sinesinde eritiliyor. Yumuşak dizine kafayı koyup onun munis elinin okşamasıyla izale oluyor. Dünyaya yön veren liderler, bilim, ilim, fikir adamları, “anne” deyince şöyle bir duruyor, kendilerine çeki düzen veriyorlar. Biliyorlar ki anne onların sığınak limanı. Annelerinden aldıkları dua, işittikleri güzel söz, onları kendine getirip hayata sımsıkı tutunmalarına vesile oluyor. Annenin duası kalkan oluyor onlara… Kabına sığmayan nice şairler, nice yazarlar annelerinin karşısında çocuklaşıyorlar adeta. Annelerini anarken en samimi duygularıyla haykırıyorlar. Biliyorlar ki annelerinden alacakları cevap da samimi. Şairi şeyhimiz merhum Necip Fazıl, “anneciğim” diye sesleniyor annesine: “Ak saçlı başını alıp eline, Kara hülyalara dal anneciğim! O titrek kalbini bahtın yeline , Bir ince tüy gibi sal anneciğim!” ………………….. Günümüzün dertli şairi muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi: “Anne” şiirinde anneyi şu veciz mısralarla anlatıyor bizlere. “Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak, Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr.. Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak, Hep hüzünle eser onun ikliminde rüzgâr.” …………………. Hiçbir annenin evladı için olumsuz düşündüğü, onun aleyhine olacak bir karar verdiği görülmemiştir. Ana babasına hürmette kusur eden, kalplerini kıran ve onlara asi olan kimselerin dünyada dahi su-i akibete uğradıkları, perişan ve bedbaht oldukları herkesin malumudur. Asr-ı saadette cereyan eden şu ibretlik kıssadan ders almalıyız: Bir kadın Resûlullah Efendimize gelerek: "Ey Allah’ın Resûlü! Kocam son anlarını yaşayan bir hastadır; yanında şehadet getirdiğim halde, dili dönmüyor ve kelime-i şehadet getiremiyor. Buna bir çare bulun da dilinin bağı çözülsün ve şehadet kelimesini söylesin" dedi. Resûlullah Efendimiz ona: "Eşinin sıhhatli zamanındaki yaşantısı nasıldı? Müslümanlığın icaplarını yerine getirir miydi? diye sordu. Kadın: "Ya Resûlullah! Kocam Müslümanlığın icaplarını yerine getirir ve dinin haram kıldığı şeylerden şiddetle içtinab ederdi" dedi. Bu sefer Allah Resûlü: "O halde sen git, onun annesini bana gönder" dedi. Biraz sonra Resûlulah’ın (aleyhisselam) huzuruna giren yaşlı bir kadın: "Ey Allah’ın Resûlü! Ben Alkame’nin annesiyim, beni çağırmışsınız" dedi. Hz. Peygamber ona: "Oğlun Alkame’den razı mısın? Sana karşı evlatlık vazifesini yerine getiriyor muydu? Yoksa sana karşı itaatsizlikte mi bulunuyordu?" diye sordular. Kadın biraz durakladı, durumundan oğluna karşı bir kırgınlığı olduğu belliydi. Daha sonra: "Hayır, Yâ Rasûlallah! Oğlum çok iyidir, bana karşı hürmet ve itaatte kusur etmezdi. Ancak evlendikten sonra, özellikle de son zamanlarda bana karşı davranışları çok değişti ve kalbimi kırdı. Bu bakımdan ona biraz dargınım" dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashabına odun toplayıp büyük bir ateş yakmalarını emrettiler. Kadın: "Ey Allah’ın Resûlü! Ne için ateş yaktırıyorsunuz?" diye sordu. Allah Resûlü: "Oğlun Alkame’yi yakmak için" diye buyurdu. Kadın: "Niçin onu yakmak istiyorsun Yâ Rasûlallah!" diye sorunca, Efendimiz (aleyhisselam) şöyle buyurdular: “Çünkü karısının sözü ve teşviki ile veli nimeti olan anasını darıltanları Cenab-ı Hak, Cehenneminin şiddetli ateşi ile uzun müddet yakacaktır. Eğer sen Alkame’ye hakkını helal etmezsen, o da aynı azaba düçar olacaktır. Bari ben onu burada yakayım da Cehennemin o şiddetli azabından kurtulsun.” Bunun üzerine evladına karşı şefkat ve merhamet dolu olan kadın: "Yâ Rasûlallah! Ben oğlum Alkame’ye hakkımı helal ediyorum, onun ne dünyada ne de ahirette yanmasına gönlüm razı olmaz" dedi. İşte bir annenin evladına karşı olan şefkat ve merhameti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhisselam) Efendimiz, Hz. Bilal’i ve Selman-i Farisi’yi Alkame’nin evine göndererek, onun dilinin çözülüp çözülmediğini öğrenmelerini söyledi. Onlar Alkame’nin evinin önüne gelince; onun yüksek bir sesle kelime-i şehadet getirdiğini işittiler. Anne, konusu sayfalara kitaplara sığmaz. Bizi, biz yapan değerlerimizi gerektiği gibi yaşar, Yüce Mevla’mıza kulak verir, Kutlu Peygamberimizin yolundan gidersek onlara layık oldukları değeri vermiş oluruz. Yüce Allah, (celle celaluhu): "Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, "öff!" bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.” (İsrâ Suresi / 23) buyuruyor. Bu emre itaat etmek kulluk vecibemiz. Sevginin hası sende, Dualar hep dilinde, Huzur kaynar gönlünde, Şifa vardır elinde… “Canım” desene bana, Dualarım hep sana, Diyeyim kana kana, Ne de güzelsin ana… Mısralarıyla, tüm annelerimizin ‘Anneler Günü’nü kutluyor, annelerin sadece bir güne sıkıştırılarak anılmasının onlara haksızlık olduğuna inanıyorum. Oysaki onlar, her dakika, her saat, her gün anılması gereken; asla unutulmaması, saygıda kusur edilmemesi, el üstünde tutulması gereken varlık sebeplerimizdir. Ercan Kurban - Eğitimci yazar
<< Önceki Haber Anneler sadece bir gün mü anılmalı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER