Cemil
Meriç'in bütün yayın hakları çocuklarında, çocukları adına da oğlu Mahmut Ali Meriç'te. Yeni çıkan ya da tekrar yayımlanan kitaplardan Sosyoloji Notları dışında tüm Cemil Meriç külliyatını o yayına hazırladı. Belki profesyonel iş hayatı, belki yurtdışında geçirdiği eğitim dönemi, belki de görünm
emek isteği sebebiyle onu pek tanımıyoruz. Muhtemelen de tanıma fırsatımız olmayacak. Hâlbuki Cemil Meriç'in bütün eserlerinin yeniden yayınının neredeyse tek sorumlusu o. Yayınlarla ilgili bütün övgülerin ve yergilerin adresi aynı zamanda. Cemil Meriç'in Ötüken'den çıkan bütün eserlerinin İletişim'e geçmesinde onun etkili olduğu söylenir; söylenirken de Ümit Meriç'ten daha farklı bir dünya görüşü olduğu vurgulanır sanki.
Cemil Meriç'in 1974'te başlayıp yaklaşık 10 yıl sürecek olan Ötüken Yayınları macerası noktalanıp eserlerinin yayın hakları İletişim Yayınları'na geçtiğinde hemen bütün eserleri basılmaz. Cemil Meriç'in vefatından sonra basılan Jurnal 1, Jurnal 2 peşi peşine çıktığında Cemil Meriç'in sivri diliyle eleştirdiği kelli felli isimlerden dolayı büyük
tartışma yaşansa da esas şaşkınlığı muhafazakâr kitle yaşar; çünkü Ötüken'den alışık oldukları Cemil Meriç gitmiş, yerine bambaşka bir Cemil Meriç gelmiştir. Sevdikleri, takipçisi oldukları, 'fikrî önderleri' Cemil Meriç'in geçmişi ile yüzleşmek kolay değildir.
Sadık muhafazakâr okurları, Meriç'in bütün eserlerinin yeniden basımına Jurnal'lerle başlanmasıyla ilk şoku atlatır atlatmasına ama yeni kitaplarda hep eski Cemil Meriç'i aramış ve farklı Cemil Meriç portresinin çizilmeye çalışıldığının endişesini taşımışlardır. Yeniden yayımlanan Cemil Meriç külliyatındaki farklılıklar bu endişeyi pekiştirse de artık yapacak bir şey yoktu; Cemil Meriç'in bütün yayın hakları resmî vârislerine aitti. Jurnal'lerden sonra daha önce yayımlanmış eserler bir bir basılırken bol dipnotlu ve hacmi bir hayli artmış yeni
baskı Cemil Meriç kitaplarına alışmak pek çokları için zor olacaktı. Bu ilk başlarda dillendirilse bile, her şey gibi bu konu da zamanın öğütücülüğüne terk edilir. Genç kuşaklar ise Cemil Meriç mektebine bu koyu kahverengi kitaplarla yazılacaklar, eskiyle karşılaştırma şansları da, uğraşları da olmayacaktı.
MÜDAHALE ETTİM…
Cemil Meriç okurlarıyla bir türlü buluşamayan Kırk Ambar 2'nin gecikmesi ve ‘Bir Facianın Hikâyesi’nin çeyrek asırdır yeniden basılmamasına dair Yeni Şafak'ta çıkan bir yazı ve Dücâne Cündioğlu'nun yeni yayınlarda eskiye sadık kalınmadığını vurgulayan makalesi dışında yakın zamanda kayda değer atıf yoktu konuya. Kırk Ambar 2'nin iki hafta önce yayımlanmasıyla Bir Facianın Hikâyesi'nin bu kitapta yer aldığı ve artık müstakil kitap olmayacağının öğrenilmesi buruk bir sevinçle karşılanırken, Mahmut Ali Meriç'in 'önsöz yerine'sini okuyanlar için eski bir tartışma daha da alevlenerek yeniden başlamış oldu.
Mahmut Ali Meriç, önsözde yayına hazırlama süreci ile ilgili ayrıntılı bir izahatta bulunuyor. Ayrıca Kırk Ambar 2'nin gecikmesi ile ilgili İletişim Yayınları editörü Nihat Tuna'ya gönderdiği mail'e yer veriyor. "Hep babamın yapmak isteyip de zamansızlıktan ve çeşitli imkansızlıklardan dolayı yapamadığı, eserlerinin sonraki baskılarına müdahale edebilme şansı olsaydı yapmayı isteyebileceği eklemeleri, düzeltmeleri yapabilmek arzusu, çabası. Doğru veya yanlış, önleyemediğim bir tür tutku, bir tür sorumluluk duygusu diyebiliriz." Oğlu Cem Cemil'e Kırk Ambar çalışmasını anlatıyor önsözde yer verdiği başka bir mail'de. "…Babamla çalıştığım zamanlarda beraber okuduğumuz bazı kitaplara yeniden göz atmak, bir kısmını beraber yazdığımız bazı yazıları yeniden elden geçirmek, yani 80'li yıllara geri dönmek, bir şekilde babamla beraber olmak; bu beraberlik sırasında da babamın yazdıklarına eleştirel bir yaklaşımla yazılarda bazı düzeltmeler yapmak, bazı ilavelerde bulunmak, bazı
düzenlemelere gitmek, yani aslında babamın yapmamı isteyeceğinden emin olduğum, bundan pek de memnun kalacağını bildiğim çalışmaları yapmak bayağı keyif veriyor bana."
Mahmut Ali Meriç yaptığı çalışmanın Fransızca'da "edition refondue, revue et corrigee, annotee" gibi ibarelerle ifade edilen bir
uygulama olduğunu yazıyor. "…
Esere bir tür müdahale olarak da kabul edilebilir belki ama hem bir eseri baskıya hazırlarken bu tür 'işleme' çalışmalarının oldukça yaygın olduğunu hem de Cemil Meriç'in çok özel çalışma koşulları nedeniyle yazdıklarının büyük çoğunluğunu yeniden yapılandırmak ve gözden geçirmek gibi bir imkânı olamadığını hatırlatmak isteriz." diyor. Diğer ifadelerinde anlaşılmasındaki kimi güçlükleri bertaraf etmek ve geçen yarım asırlık süre içinde konuyla ilgili yazılmış kitap ve/veya makalelerden yararlanarak bir tür güncelleme yapmak da 'yayına hazırlığın' bir parçası olduğunu yazıyor. Söz konusu önsözde son kitapta nerelerde ne gibi müdahalelerde bulunduğunu açıklıkla ifade ediyor. Mahmut Ali Meriç'in ifadeleri Cemil Meriç'in bütün eserlerinin müdahaleye uğradığı iddiasını doğruladığı gibi kaçınılmaz olarak hep böyle devam edeceği anlamına da geliyor.
YENİ BİR HÜVİYET
Konuyla ilgili kapısını çaldığımız ilk isim Mahmut Ali Meriç,
röportaj günümüze bir gün kala görüşmemizin süresiz ertelendiğini, gerekli tüm açıklamanın 'önsözde' yer aldığını söyledi bize. Eski ve yeni kitapların karşılaştırmasını yapmak için Bir Facianın Hikâyesi'nin ilk baskısını değilse de Kırk Ambar'ın ilk baskısını elde ediyoruz. Ötüken Yayınları'ndan çıkan ilk baskının yarısı İletişim Yayınları'ndan Kırk Ambar olarak çıkmış, diğer yarısı ancak 26 yıl sonra Kırk Ambar 2'nin içinde yer almıştı. İki metni karşılaştırdığımızda
doğal bir yayıncılık çalışması sonucu 'tashih' yapıldığını görmekle birlikte bazı cümlelerin çıkarıldığını bazen de uzun 'devam metinleri'nin eklendiğini görüyoruz. Aslında bu
sürpriz değildi; önsözde hangi metnin nereye yerleştirildiği, en azında bir kısmı açıkça ifade edilmişti. Dolayısıyla ne Kırk Ambar'ların yeni ve eski basımlarının karşılaştırılmasına, ne de başka bir örnek olarak ele aldığımız Bir Dünyanın Eşiğinde'nin yeni ve eski baskılarındaki farklılıkların izahına gerek vardı. Zaten bazı müdahale ve düzenlemelerin yapıldığı açıkça ifade edilmiş, bize de bu yapılan işlemi diğer Cemil Meriç 'yakınları'yla konuşmak kalmıştı.
Halil Açıkgöz,
İstanbul Üniversitesi hocalarından. Cemil Meriç'in 8 yıl sekreterliğini yapmış, ayrıca "Cemil Meriç İle Sohbetler" adında yayımlanmış bir kitabı var. Açıkgöz'e göre Mahmut Ali Meriç'in yaptığı, babasının eserlerini bugün yeniden okunur hale getirme çabasıdır ve önemli bir emek mahsulü olduğu için de takdir edilmelidir: "Tek kelimeyle, müdahale etmeğe hakkı var; Metin meydana çıktığı anda başlı başına müstakil bir şahsiyet hüviyetine kavuşur. Bu her türlü müdahaleye yani anlamaya, anlamlandırmaya, çözümlemeye, etik ve
kanuni haklar içerisinde kullanılmaya, müdahaleye açık olmak demektir." Açıkgöz'e göre Cemil Meriç sadece başkalarına değil, kendisine karşı da çok acımasızca müdahale ederdi: "O da müdahaleciydi. Eserlerin nasıl yayımlanacağı konusundaki hak çocuklarına sülben gelir veya
yetki verilirse başkaları da bunu yapabilir. Çocukları, babalarının yeni bir hüviyetle, yeni bir görünüşle ortaya çıkmasını istiyor ve buna hakları var." Açıkgöz müdahaleyi en geniş anlamıyla dile getiriyor, kapağını, kâğıdını değiştirmek de müdahaledir ama bizim konumuz içerikle ilgili. Herkes yaptığı alıntılarla, yazdığı kitapla Cemil Meriç'e müdahale etmektedir zaten. "Babası adına cümle, paragraf bazında bölümlerin yerlerini değiştirerek, cümle çıkararak, kendi yorumunu katarak kapağını, kâğıdının kalitesini değiştirerek, her türlü eseri yeniden düzenleme hakkına da sahip, çünkü birinci dereceden kanunî mirasçısı. Ve ayrıca eklemelerle çıkarmalarla babasının entelektüel mirasına da dahil oluyor."
Açıkgöz'e göre bir yazarı yazdığı yıllara ve yayımladığı kitap hacimlerine hapsetmeye hakkımız yok. Aslında yapılan şeyin pek de tanıdık olan 'şerh' kültürüyle de alâkası vardır. " Son müellif şerhlerde araya girer, birkaç cümle kor, birkaç cümle çıkartır, reddeder tartışır, o eserin aslıyla münakaşa eder. Burada da ifadelerinden (Kırk Ambar 2'nin önsüzü) anlaşılıyor ki, oğlu Cemil Meriç'e yeniden kavuşuyor, bir entelektüel olarak yeniden onu hazmediyor. Bu arada elbette takdir ettiği, katılmadığı yerler olacak. Mahmut Ali Meriç'in önsözde de belirttiği gibi bu Batı'da da var. Buna en geniş terimiyle metinler arasılık diyoruz biz edebiyat biliminde."
‘KÜLLİYAT KAOSA DÖNÜŞTÜ’
Sağlığında Cemil Meriç'le görüşen, ilgisini kitaplarının sıkı takipçisi olmakla sınırlamayıp "Düşüncenin Gökkuşağı: Cemil Meriç" adında kitap yazan
Mustafa Armağan yapılan müdahaleye karşı çıkanlardan: "Metinler üzerinde yapılan keyfe keder değişikler, hattâ özensizlikler var ki, affedilir cinsten değil." Armağan'a göre Mahmut Ali Bey'in müdahale tutkusu külliyatı giderek içinden çıkılmaz bir kaosa dönüştürdü. Bu müdahalede ideolojik bir tutum da söz konusu. "Babasını 'sağcı' ve 'İslamcı' göstermemek anlaşılır bir çabadır. Ancak bunu, onun eserleri üzerinde oynayarak ve bu işi bir tutku haline getirerek değil, ayrı kitaplar yazarak yapsa daha hayırlı bir işe
imza atmış olurdu Sayın Mahmut Ali Meriç."
Dücane Cündioğlu, ilgili köşe yazılarında Mahmut Ali Meriç'in dipnotlarda verdiği metinlerin yer değişiklikleri ve değiştirmelerle ilgili bilgileri alt alta verdikten sonra hüküm cümlesini şöyle kuruyor: "Bu müdahaleleri, ticarî açıdan bilemeyiz ama ilmen kesinlikle doğru bulmadığımızı belirtmeliyiz.
Müdahalelerin bir ölçüsü, bir sınırı olmadığından, Cemil Meriç'in kitaplarının -eğer hâlâ kaldıysa- ciddi okurları açısından içinden çıkılması fevkalade müşkil bir labirente dönüşmüş olduğu muhakkaktır. Ve bu, tek kelimeyle teessüf verici bir hadisedir." Aldığımız bilgilere göre Cündioğlu'nun Cemil Meriç yazısı iki köşe yazısıyla sınırlı kalmayacak, yakında 6 kitaplık bir Celil Meriç monografisi yayımlanacak.
SINIRLI MÜDAHALE YAPILABİLİR
Son günlerde kendisiyle yapılan
nehir söyleşi kitabıyla bir hayli gündemde olan
Hilmi Yavuz, Kırk Ambar 2'yi halihazırda daha görmediği için önsözde ifade edilenlere ilişkin yorum yapmak istemiyor. Ancak ona göre bazı özel durumlarda ve sınırlı ölçeklerde müdahalede bulunulabilinir. "İlginç bir tesadüf. Bundan on küsur yıl kadar önce, rahmetli hoca'nın 'Jurnal'leri yayımlandığında, Tüyap
Kitap Fuarı zamanıydı, sevgili Mahmut Ali'yle karşılaşmış ve ona 'Jurnal'de adı geçen bazı kişiler (
Yaşar Kemal, Tahsin
Yücel vd.) hakkında yazılmış bölümleri yayına hazırlarken, niçin müdahalede bulunmadığını sormuştum. Nedeni şuydu: Cemil hoca, bu 'Jurnal'leri yayımlanmak üzere yazmamıştı ve adı geçen kişiler konusundaki düşüncelerini çok sert, çok ağır ve neredeyse hakaretamiz bir üslupla dile getiriyordu. Dolayısıyla, bana göre elbet, bu adların açık biçimde yazılması yerine, ad ve soyadın baş harflerinin kullanılması daha doğru olacaktı! Böylece kimin kastedildiği müphem kalabilecekti."
Hilmi Yavuz önerisinin Mahmut Ali Bey tarafından nasıl karşılandığını hatırlamamakla birlikte müdahale edilebilecek özel şartların olduğuna dikkat çekiyor: "Daha önce yayımlanmamış bir metinse ('Jurnal' gibi!) yazar o metni yayımlanmak amacıyla yazmamışsa; ve elbette metin hem yazarı hem de başkalarını örseleyecek ibareler içeriyorsa…"
CEMİL MERİÇ’E BU YAPILIR MI?
Cemil Meriç'e yakınlığı ile bilinen kurucusu olduğu
Kapadokya Üniversitesi'nin etkinlikleri sırasında yakaladığımız Alev Alatlı yeni Meriç'in çıkan kitaplarına pek iltifat etmediğini, eski külliyatın kendisine yettiğini söylerken düzeltme çalışmalarını sert bir üslupla eleştiriyor: "Bir eser yayımlandıktan sonra hiç kimsenin, oğlu da olsa asistanı da olsa müdahale etme hakkı yoktur, hele ölümünden sonra külliyatın düzeltilmesi küstahlıktır. Cemil Meriç kıratında bir adam için bu hiç yapılamaz. Cemil Meriç bir şeyi onaylamış, basılmasına izin vermişse onu o halde bırakmak gerekir. Kalkıp Rafael'in veya Picasso'nun bir tablosunu aslında böyle yapmak istememişti diye değiştirip düzeltmeye kalkmaya benzer bu."
Cemil Meriç’in başka yayınevlerinden çıkmış birkaç kitabı olsa da, Cemil Meriç Külliyatı'nın yayın hikâyesi Ötüken ve İletişim'le sınırlı. Eski ve yeni yayınevlerinin konuya ilişkin görüşleri nedir? İletişim Yayınları'nın açıklamasına göre, Mahmut Ali Bey, babası Cemil Meriç'in 'bütün eserleri'ni yayına hazırlarken, bugüne dek örneği pek görülmeyen, takdire şayan bir editörlük katkısında bulundu. "Kaldı ki, Mahmut Ali Bey sağlığında da babasının editörlüğünü yapmıştır; gözü olup kitap okumuş, eli olup kitaplarını kaleme almıştır. Mahmut Ali Bey'in bu sıra dışı emeği, Cemil Meriç 'okumuşlara' düşünce sistematiğinin evrimini ve tefekkür dünyasının enginliğini görme imkânı sağladığı gibi, 'yeni okurlara', Cemil Meriç'i yeni/yeniden keşfedenlere de önemli bir
hizmet olarak kabul edilmelidir."
Cemil Meriç'in ilk kitaplarını kamuoyuna duyuran Ötüken Yayınevi adına açıklama yapan
yayınevi editörü
Erol Kılınç ise kamuoyunun değerlendirmesine saygılı olduğunu söylüyor: "Cemil Meriç Türkiye'de unutturulmuştur. Bugünkü Cemil Meriç 20 yıl önce Türkiye'nin duyduğu, okuduğu, etkilendiği Cemil Meriç olmaktan çıkmıştır."
Son söz Cemil Meriç'in kızı Ümit Meriç'te. Ümit Hanım, İletişim Yayınları'ndan çıkan 10 kitaptan sadece Sosyoloji Notları ve Konferansları (1993) yayına hazırladı. Dolayısıyla o eleştirilen ya da övülen makamında değil. Ağabeyi Mahmut Ali Bey'in yaptığı çalışmayı değerlendiren, babası Cemil Meriç'i herkesten daha yakın tanıyan biri olarak onu dinlemeliyiz belki. Ümit Meriç "Babam yaşasaydı bundan daha farklı bir metin ortaya çıkmayacaktı" diyerek ağabeyine tam
destek verdiği gibi, gösterdiği titiz ve alicenap tavrından dolayı teşekkür ediyor.
ÜMİT MERİÇ: BİZ DE ONUN ESERİYDİK…
On yıllık bir aradan sonra Cemil Meriç'in okurlarına okurlarının da Cemil Meriç'e kavuşmasından çok büyük bir sevinç duyuyorum. Külliyatın tamamlanması için iki eserin daha (
Işık Doğudan Gelir ve Kültürden İrfana) basılması gerekiyor. Böylece
ülke okurumuz 12 cild halinde Cemil Meriç'in bütün eserlerini kucaklamış olacak. Ağabeyim Mahmut Ali Meriç, eserleri yeniden yayına hazırladı. Ona gösterdiği bu titiz çaba adına teşekkür ediyorum. Babamın da ölümünden sonra oğlunun eserlerine göstermiş olduğu dikkat dolayısıyla memnun olduğunu hissediyorum.
Kırk Ambar'ın ve daha önce çıkmış olan eserlerin eski baskılarıyla yeni baskıları arasındaki farka gelince. Az da olsa bazı Cemil Meriç okurlarından
itiraz gelebileceğini biliyorum. Bu itirazı yapanlara şu hakikati hatırlatmak isterim. Cemil Meriç çok çalışkan ve çok ciddi bir yazardır. Bir makalenin onun daktilosundaki ilk şekliyle son şekli arasındaki farkı görenler şaşırabilirler. Zira Cemil Meriç aynı metin üzerinde defalarca oynar, bazı yerleri çıkarır, bazı şeyler ekler, sonra onların bir kısmını tekrar silip sonunda bazen ilkiyle alakası kalmayan bir metin ortaya çıkarır. Bu değişiklikleri yaparken, kendisiyle çalışmayı bir vazife şuuru içinde gerçekleştiren sekreterlerinin ikazlarına sonuna kadar açıktır.
Biz de onun eserleriydik, onun tezgâhından geçmiş, onun problemlerini kendi problemlerimiz yapmış, onun üslubunun içinde biz de erimiştik. Bu bakımdan ben ağabeyimin yapmış olduğu Kırk Ambar çalışmasının Cemil Meriç'in rızasına tamamen uygun olduğu kanaatindeyim. Ağabeyime bütün vaktini babasının eserlerine hasrederek Cemil Meriç okuruna daha da itinayla hazırlanmış bir külliyat sunduğundan dolayı teşekkür ediyorum. Keşke hepimiz ecdadımızın mirasını bu kadar saygı ve sevgiyle zenginleştirerek muhafaza edebilsek ve o güzellikler içinde devredebilsek. Babam yaşasaydı bundan daha farklı bir metin ortaya çıkmayacaktı. Bundan Ümit Meriç olduğuma emin olduğum kadar eminim.
MUSTAFA ARMAĞAN: VARİSLERİNDE OLAN TELİF HAKKIDIR, TEVİL DEĞİL!
Ötüken'in ilk yayımından tam 26 yıl sonra 2. baskısı tamamlanan Cemil Meriç'in Kırk Ambar'ını tanımakta epeyce güçlük çektim. Yalnız başta kitaplara gönderilen veya alınan bölümlerden söz etmiyorum. Bir de metinler üzerinde yapılan keyfe keder değişiklikler, hattâ özensizlikler var ki, affedilir cinsten değil. Cemil Meriç'in oğlu Mahmut Ali Bey, metinler üzerindeki bu değişiklik işinin kendisinde neredeyse bir 'tutku'ya dönüştüğünden söz etmiş. Tehlikeli bir tutku olsa gerek. Zira müdahaleleri, giderek içinden çıkılmaz bir kaosa dönüştürüyor külliyatı. Artık işiniz yoksa bu tahrişatı izale etmeye çalışın sayfalardan.
Bakın ne ilginç şeyler dönüyor Kırk Ambar'da. (Karşılaştırma için Ötüken'in 1980 baskısıyla İletişim'in 1998 baskısını (cilt 1) kullanıyorum.)
1) Redaksiyon ve tashih hataları: Mesela İletişim baskısı s. 330'da Lucien Goldmann'dan aktarılan pasajda ilk baskıda var olan 3 kelime tamamen atlanmış. Sayfa 332'nin son paragrafında "Telemak tercümesinin dinine gelince" ifadesindeki "dinine" kelimesi "diline" olacak. Mahmut Ali Bey'in beğenmediği ilk baskıda bile bu kadar fahiş tashih hataları yoktur. Sayfa 345'te sfenks manasında kullanılan "ebülhevî" kelimesi yanlış yazılmış, doğrusu Ebulhevl olacak, vs.
2) İlk baskıda bulunup da düzeltilmeyen hatalar: Malum, Cemil Meriç son kitaplarını dikte ediyordu, yani bunlar tam anlamıyla onun elinden çıkmış tam bir "metin" olarak değerlendirilemez. Bu yüzden mevcut kitapları bir uzman grubu tarafından (kesinlikle tek kişi değil) okunup gerekli düzeltmeler yapılmalıdır. Mesela
Yaşar Kemal'i eleştirdiği "Demirciler Çarşısı Cinayeti" başlıklı yazısında (Ö 211; İ 352) "Ne bu karalama tomarının, ne de Yusufcuk Yusuf'un
romanla en uzak bir münasebeti var" ifadesindeki hata gözden kaçacak gibi değildir. Burada "en uzak" yerine "en ufak" demiş, lakin yazdırdığı kişinin kelimeyi yanlış anlaması hataya sebebiyet vermiş olmalıdır. Benzer bir hata, Sosyoloji Notları ve Konferansları'nda göze çarpar. Burada
İngiliz nesrinin ilk örneği olarak
Nüfus adlı kitap zikredilir. Oysa bu kitabın adı Eupheus'dur! (s. 357)
3) Cemil Meriç'ten kaynaklanan bilgi ve yazım hataları yeni baskılarda devam ettirilmektedir. Mesela Kırk Ambar'da Mustafa Nihat Özön'ün
Türkçede Hikâye ve Roman adlı kitabından söz ediyor ama ilk baskısı 1936'da yapılan bu kitabın ismi, sadece Türkçede Roman'dır. Ayrıca Sosyoloji Notları'ndaki (s. 322) "Vankulu, Sahhah lûgatını Türkçe'ye çevirir..." ifadesinde geçen "Sahhah", Ebu Nasr İsmail el-Cevherî'nin kısaca Sıhâh diye bilinen sözlüğünün Türkçe tercümesidir ve çevirinin ismi Tercümetü's-Sıhâhu'l-Cevherî'dir. (Bkz. "Cevherî" mad., DİA, c. 7, s. 459.)
4) Asıl tehlikelisi, Meriç'in metinlerine yapılan keyfi müdahalelerdir. Mesela Kırk Anbar'ın yeni basımında objektivite kelimesi nesnellik, sübjektivite kelimesi de öznellik diye değiştirilmiştir. Kemmiyet, nicelik olmuştur. Hattâ sayfa 199'da kemmî kelimesi, niceliksel değil, nicesel yapılmıştır ki, kelimeleri
kuyumcu titizliğiyle kullanan Cemil Meriç'in öfkesini yangına dönüştürebilirdi.
Velhasıl, Cemil Meriç külliyatı bir türlü olmuyor, olamıyor. Babasını "sağcı" ve "İslamcı" göstermemek anlaşılır bir çabadır. Ancak bunu onun eserleri üzerinde oynayarak ve bu işi bir tutku haline getirerek değil, ayrı kitaplar yazarak yapsa daha hayırlı bir işe imza atmış olurdu sayın Mahmut Ali Meriç. Zira bu külliyat hepimizin. Ailesi ancak onun '
telif hakkı'na sahip olabilir, "tevil" hakkına değil. Boynumuzun borcu olan şey, bir yeniden inşaya girişmeden önce, mevcut eserlerin eli yüzü düzgün baskılarını yapabilmekten ibarettir...
AKSİYON