Stockholm sendromu nedir?

Stokholm sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan terim.

Stockholm sendromu nedir?

Stockholm sendromu nedir? Rehinenin kendisini rehin alan kişiye duygusal anlamda bağlanması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir kavram. Söz konusu psikolojik rahatsızlığa bu ismin verilmesinin sebebi ise 1973 yılında Stockholm'un Normalmstorg semtinde yaşanan Kreditbanken soygunu girişimine dayanıyor. Jan Erik Olsson isimli soyguncu, üç banka memuresini rehin alır. Polisle pazarlıklar 6 gün sürer. Sonunda, polis operasyon yaptığında beklenmedik bir durumla karşılaşılır. Rehineler, kurtarılmaya aktif biçimde direnir ama kurtarılırlar. Sonrasında rehineler, mahkemede soyguncu aleyhine ifade vermekten kaçınır. Dahası, aralarında para toplayıp soyguncuların savunmasına yardımcı olur. Bu süre zarfında rehineler, soygunculara duygusal bir yakınlık hissetmeye başlamıştır. İddiaya göre rehinelerden biri nişanlısını terk ederek Olsson'un hapisten çıkmasını bile bekler. Bu soygun girişimi sırasında polise yardımcı olan kriminolojist ve psikiyatrist Nils Bejerot, rehinelerin bu psikolojisini, 'Stockholm sendromu' olarak kavramsallaştırdı. 'Celladına âşık olmak' diye de tabir edilen bu kavram, kendisine işkence eden veya kötü muamelede bulunan insanlara duygusal olarak yakınlaşma içeren her durum için kullanılmaya başlandı. Stokholm sendromu birçok rehine olayında yaşanmıştır. TÜRKİYE, KILIÇDAROĞLU İLE TANIŞTI Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin aldığı yüzde 50'lik oyu, 38 yıl önce Stockholm'de yaşanan tuhaf soygun olayıyla açıkladı. Rehinelerin 'bizi kurtarmayın' diye polise direnmesini seçime örnek gösterdi. AK Parti'ye oy verenleri, 'mağdurun, kendisine zulmedene hayranlık duyması' anlamına gelen ve 'Stockholm sendromu' olarak adlandırılan psikolojik rahatsızlık içinde olmakla itham etti. İKTİDAR PARTİSİNİ AYAĞA KALDIRDI CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin Merkez Yönetim Kurulu toplantısında dile getirdiği benzetme Ankara'da şok etkisi yaptı. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, tanımlamanın milli iradeye saygısızlık olduğunu kaydetti.AK PartiAnkara Milletvekili Yalçın Akdoğan, "Eskiden bidon kafalı diyorlardı, şimdi bu... Vatandaşın iradesine saygı duymak lazım. CHP DE SENDROMA KARŞI Profesörün oyuyla çobanın oyu arasında fark yok." dedi. CHP liderine, kendi partisi içinden de sert tepki geldi. Eski genel başkan yardımcılarından İnal Batu, benzetmeyi 'hüzün ve acı veren bir bütün içinde söylenmiş gereksiz bir söz' olarak değerlendirdi. Eski İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, "Partinin yapması gereken, bu süreci böyle kesip atmak değildir. CHP kendi realitesiyle yüz yüze gelmeli." uyarısında bulundu. Eski İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek ise şikâyetçi kesimin zaten CHP'ye oy verdiğini hatırlattı ve ekledi: "Yüzde 50 gidip AKP'ye oy veriyorsa demek ki bir şikâyeti yok ve sendrom da yaşamıyor." CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, söz konusu ifadeleri, geçen haftaki Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında kullandığı öne sürüldü. Bakan Nihat Ergün, "AK Parti'ye oy veren seçmenler, halkın yüzde 50'si. Bunlar, halk iradesine, millet iradesine saygının ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor." değerlendirmesini yaptı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın yorumu, ''Milletten kopmuş, milletin değerlerine yabancı insanlar, yüzde 50'nin AK Parti'ye oy vermesi karşısında hâlâ çatlıyorlar.'' şeklinde oldu. ''Bu millet zaten böyledir, ne kadar dayak yerse o kadar AK Parti'ye koşar.'' denildiğini söyleyen Arınç, ''Bu, millete hakaret değil midir?'' diye sordu. AK Parti Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş, "Türkiye'de Stockholm sendromu yok, anamuhalefet sendromu var." yorumunu yaptı. Elitaş, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının 'demokrasiyi içine sindiremediği' anlamına geldiğini savundu. Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin "kronikleşmiş bir sendromun dışa vurumu'' olduğunu ifade eden bir diğer AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ, ''Esasında Kılıçdaroğlu, CHP sendromu dese daha iyi olurdu. CHP adına değerlendirmelerde sürekli vatandaş suçlanıyor. Milletin mesajını anlamıyorlar." eleştirisini yöneltti. TBMM'nin yeni üyelerinden AK Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner ise bu sendromun, aslında 'Dersimli' Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Dersim katliamını yapan' CHP'nin başında olmasıyla hayat bulduğunu ileri sürdü. DSP DE TEPKİLİ Kılıçdaroğlu'na AK Parti dışından da tepki geldi. DSP Genel Sekreteri Hasan Erçelebi, "Kullanılan ifade gerçekten çok ağır. Siyasi olarak da, bilimsel olarak da benim değerlendiremeyeceğim kadar ağır ifadeler bunlar." dedi. Eski DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de, "Kemal Bey iyi niyetli bir insan. Dilinin sürçtüğünü, söylemek istemediği bir şeyi söylediğini düşünüyorum. Çünkü bizim halkımız daima doğruları yapar. Siyasetçiler, halkı anlamaya çalışmalı." şeklinde görüş bildirdi. KILIÇDAROĞLU: AKP'YE OY VEREN HERKESİ KASTETMEDİM Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu, bir değişim programı kapsamında Ankara'da bulunan Amerikan ve Ermeni gazetecileri parti genel merkezinde kabulünde sözlerine açıklık getirdi: "Ben 'AKP'ye oy vermiş herkes Stockholm sendromuna tutulmuş' diye bir ifade kullanmadım. Hiçbir yerde söylemedim. Ama Stockholm sendromu da bir gerçek. Siyasette koşullar olgunlaşırsa böyle bir sendrom oluşabilir. Ama belirli bir partiye oy veren herkes o sendroma tutulmuş demek yanlış." HALKI AŞAĞILAMANIN TARİHÇESİ Millet iradesine yönelik bu tür hakaretler ilk değil. İttihat ve Terakki'den bu yana, hakim ideolojinin halka reva gördüğü birtakım kavramlar ya da söylemler vardı. İttihatçılar, kendi değişim programlarına karşı olan kitleye, 'akılsız' anlamına gelen 'sebükmağzan' diye hitap ediyordu. Bu bakış açısı, Cumhuriyet'in ilk yıllarında da değişmedi. Tek parti iktidarının CHP Sinop Milletvekili Cevdet Kerim İncedayı'nın, 1946 seçimleri öncesi sarf ettiği, "Jandarma tedbirleri almazsak, cahil halk reylerini Haso'ya, Memo'ya verir. TBMM'ye Haso'ların, Memo'ların dolmasına sizin vicdanınız razı olur mu?" şeklindeki sözler, yakın siyasi tarihe mal olmuş cümlelerden. Dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü de 1950 seçimleri öncesinde, "Bizden sonra demokrasinin geleceğini tehlikede görmemeye imkân yoktur. Halkın bu düzeyi umut kırıcıdır. Köylümüz hâlâ nelere inanıyor?" demişti. 2002 sonrası seçimlerde de 'göbeğini kaşıyan adam', 'bidon kafalı', 'koyunlar' gibi hakaretler kullanıldı. "Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olur mu?" cümlesi de bunlardan biriydi. Son olarak 12 Haziran seçimleri öncesi sanatçı Müjdat Gezen, "AK Parti'nin oyları anketlere göre yüzde 50 görünüyor." denilince, "Niye az çıkıyor öyle? Daha fazla çıkması lazım. Aziz Nesin'in hesabına göre yüzde 60 çıkması gerekirdi." sözleriyle dolaylı olarak halka 'aptal' demişti. Seçimlerin ardından da MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, AK Parti'ye oy verenleri 'cahil-cühela' olarak nitelemişti. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan, geçen yıl yapılananayasa değişikliğireferandumunda 'evet' diyen yüzde 58 için, "O oylar bilinçli ise ne âlâ. Bilinçli olmayan yani yüzde 42'lik dilimin dışında olan oylar bana göre, gaflet, dalalet ve ihanet içindedirler." diye hakaret etmişti. 12 Haziran seçimleri sonrası da halkı, 'başına getirilenlerin bilincinde' olmamakla suçlamıştı.
<< Önceki Haber Stockholm sendromu nedir? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER