Yokluğun en derininden zirvelere

İşte yokluğun en derin noktalarından zirvelere taşınan bir hayat...

Yokluğun en derininden zirvelere

‘'Babamı 15 yaşında kaybettim. Babama olan özlemim her an burnumda tüter. Hiç unutmam orta okulu yeni bitirmiş ve liseye kayıt yaptıracaktık fakat köyde yokluk içinde büyüdüğümüz için liseye kayıt olacak, daha doğrusu okuyacak paramız yoktu. İki seçenek vardı; ya elimizdeki birkaç hayvanı satacak ailede sadece ben okuyacaktım ya da okumayarak İstanbul'a gelecek ve çalışacaktım. Liseye devam edemedim çünkü babam hayvanlarımızı satsaydı ev ahalimizi doyuracak başka bir geçim kaynağı da kalmayacaktı. Babam ile ilgili bir konu açılınca gözlerimden yaşlar akar ve babasız büyümenin derin ağırlığı kaplar bütün benliğimi. Aileye hem babalık hem abilik yapma görevi bize düşmüştü ve bu bilinçle gece gündüz sürekli çalıştık. Aileme sahip çıkmak, bakmakla mükelleftim artık ve bu sorumluluğun ezici ağırlığı ile atıldım hayata. İlk seneler merdiven temizler, çaycılık yapar ve çaycılık yaptığım hanın küçük bir bölümünde yatardım. Ekmek ile karpuzun aynı sofrada bulunmasının ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Sonraları zamanla Allah yolumuzu açtı ve bugün hamdolsun 10.000 metrekare üzerine kurulu iki fabrikaya, Dünya'nın farklı coğrafyalarında temsilcilikleri-bayilikleri olan, yaklaşık 50 ülkeye ihracat yapan ve alanında bir çok konuda sektörünün lideri olan şirketlere sahip olduk. Nereden geldiğimizi ve en sonunda nereye gideceğimizi bir an dahi unutmadık, inşallah unutmayacağız.'' (Yavuz Canikli - İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili) Bu haftaki röportajımızın konuğu ülkemizin sektöründe lider firmalarından Yavuz Pano A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı, İSİAD (İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili) , İTO (İstanbul Ticaret Odası) Elektrik Komitesi Başkanı Sn. Yavuz Canikli oldu. İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği'nin yeni binasında gerçekleştirdiğimiz röportajımızın ilk bölümde Sn. Canikli'nin hayatından kesitleri, şirketlerini ve sıkıntılarla nasıl mücadele ederek hepsini tek tek bertaraf ettiğini göreceksiniz. Röportajımızın yarın yayınlanacak bölümünde ise İSİAD (İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği) bünyesinde yaptıkları çalışmaları, kuruluştan bugüne neler yaşadıklarını, yeni vizyonlarını, girişimciliğin önünü açmak için kurdukları İ.G.K (İstanbul Girişimciler Kulübü)'nü okuyacaksınız. İşte yokluğun en derin noktalarından zirvelere taşınan bir hayat… Röportaj: Sarper Erkılınç Sn. Canikli sizi daha yakından tanıyabilir miyiz ? 1963 Erzincan doğumluyum ve bir çiftçinin oğluyum. Köyde büyüdük, köyde yaşadık ve ortaokul bitene kadar da orada kaldık. Her köylünün yaptığı gibi tarla biçtik, tarla suladık, ekin ektik, ekin biçtik, çobanlık yaptık, hayvan otlattık. 1979 yılında babamızın ölümünden hemen sonra taşı toprağı altın denilen İstanbul'a geldik ve burada hayata atıldık. İstanbul'a geldiğimizde ise buraların toprağının söylendiği gibi altın olmadığını yaşayarak öğrendik. Hayat İstanbul'da çok daha zordu. Evliyim ve 3 çocuğum var. İSİAD (İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili) , İTO (İstanbul Ticaret Odası) Elektrik Komitesi Başkanlığı görevlerimi halen aktif olarak yürütüyorum. Orta okul sonrası eğitim hayatınıza devam ettiniz mi ? Eğitimin büyük bir ihtiyaç olduğunu her daim hissettim hayatımda. İstanbul'a geldikten sonra sabah mesai saatleri içinde çalışırken akşamları ise bir yandan da lise eğitimime devam ediyordum. Ümraniye Batı Akşam Lisesi'nde lise eğitimimi tamamladım. Şu anda ise halen bir Amerikan Üniversitesi'nde lisans eğitimi alıyorum. TAŞI TOPRAĞI ALTIN İSTANBUL Taşı toprağı altın diyerek geldiğiniz İstanbul ne gibi zorluklar çıkardı size ? Hayat maceranız aslında İstanbul'a gelerek başlıyor sanırım… Taşı toprağı altın diyerek geldiğimiz İstanbul'da kalacak, yatacak yerimiz dahi yoktu. Amcamların burada bir çay ocakları vardı ve bizde o çay ocağının bulunduğu hanın merdivenlerini temizlemek suretiyle orada kalabilme imkanına kavuşuyorduk. Karpuz ile ekmeğin aynı sofrada bulunmasının ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Kışın en iyi yemeğimiz ekmek arası tahin helvası, yazın ise karpuz ekmekti. Ramazan'da dahi değişen bir şey yoktu. Sofrada bir melemenin ya da yumurtanın bulunması bize bal-kaymak gibi gelirdi. Bu süreçler içinde bulaşıkçılık, çaycılık, temizlikçilik gibi bir çok iş yaptım. Tabi bu sırada yavaş yavaşta çevreyi daha yakından tanıma imkanı buluyorduk. Bir süre sonra elektrik malzemeleri üzerine çalışan bir firmaya çırak olarak başlamamızın ardından biz farkında olmasak da Yavuz Pano serüveni başlamış. ÇIRAKLIK – KALFALARIK – USTALIK VE İŞVERENLİK Şirketinizin tarihsel süreci hakkında konuşulsa, işe çırak olarak başladığınız ilk günden bahsederek başlamak yerinde olacaktır değil mi ? Kesinlikle. Çay getirip götürmek, sağa sola gidip gelmek gibi vazifelerde bu sektördeki serüvenimiz başladı. 1981'den 2011'e uzanan 30 yıllık bir serüven. Çıraklık, kalfalık, ustalık, satış sorumluluğu derken kademe kademe ilerledik. Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar gidip geldik. Sektör ile ilgili herkesle tanıştık ve hukuk kurduk. Aynı zamanda ilk yıllarda akşamları Beyazıt Meydanı'nda eldiven ve atkı satardım. Karaköy'deki Avusturya Lisesi'nin önünde sabah 06'dan 08'e kadar yine atkı ve eldiven satardım. Okuyan kesim maddi durumu çok iyi olan ailelerin çocukları olduğu için orada satış yapmak çok daha kolay oluyordu. 13 yıllık bir çalışma temposunun sonrasında kendi şirketimizi kurabilecek konuma geldik ve Allah'ında yardımı ile şirketimizi kurduk. Yavuz Pano kuruluyor yani…. Hey gidi günler diyorum bazen. Ne zorluklar yaşadık bir bilseniz. En büyük zorluğu da yer bulmak ve telefon bağlatmakta yaşadık. Telefon o kadar büyük bir problemdi ki anlatamam. Telefon açacağınız yerin numarasını vererek kayıt yaptırıyorsunuz ama 3 saat sonra sıra size geliyor ve konuşabiliyorsunuz. Şirkete telefon almak çok ama çok zordu. Ta ki Allah rahmet eylesin Özal, dijital telefon santralleri ile bu sorunu çözene kadar problem devam etti. Yer sorununu nasıl çözdünüz ? Şirketimizin ilk yeri bir hanın çok küçük bir odasıydı. Han sahibi yeri bize kiralarken kendisinin de ihtiyaç duyduğunda burayı depo olarak kullanabileceği koşulu ile kiralamıştı. Bir abimiz topraklama çubuğu satardı, bizde topraklama çubuklarının uçlarında ki klementsleri eşim ile birlikte akşamları evde takar sabahları ise şirkette teslim ederdik. Fedakar eşimin gayretlerini hiçbir zaman unutamam… EŞİMİN FEDAKARLIKLARINI ASLA UNUTAMAM Evlendiniz bir de bu süreç içerisinde… Evet. Evlendik ve eşimle birlikte göğüsledik hayat maceramızın bütün zorluklarını. Evimiz Çamlıca'da olduğu için mavi kart ile işe gidip gelir ve elimde taşırdım hep o topraklama çubuklarını. Pano sektörüne nasıl giriş yaptınız ? Aynı handa beraber kaldığımız bir arkadaşımız bana Pano satıp satamayacağımı sordu. Bende Pano sektörünü hiç bilmem ama bir deneyelim dedim. Numune olarak 1 adet Pano'yu o zamanki dükkanımızın önüne koyduk ve hemen sattık. Daha sonra ilk patronuma durumdan bahsedince kendisinin de 10 tane ihtiyacı olduğunu söyledi. Onun ihtiyaçlarını da tedarik ettikten sonra bu sektörde bize ekmek olacağına kanaat getirdim. Daha sonra ilk Pano'yu getiren arkadaş ile ortak olduk. Küçük bir atölye de Pano üretimine başladık. 6 ay kadar sonra ortaklığı devam ettiremeyeceğimizin kanaatine vararak yollarımızı ayırdık. Onun hisselerini bedelinden de fazla ödeyerek satın aldım ve canla başla çalışmaya başladık. Memlekette bulunan ailemi buraya taşıdım. Derken işlerimiz Allah'ın da yardımı ile büyüdükçe büyüdü ve bugünlere geldik. YAKLAŞIK 50 ÜLKEYE İHRACAT Madem sözü bugünlere getirdiniz bende size bugünleri sorayım. Bugünkü Yavuz Pano'dan bahsedebilir misiniz ? Bugün ülkemizde sektörlerimiz ile ilgili olarak firmalarımız sanırım ilk 3 içinde zikredilir. 10.000 metrekare üzere kurulu 2 fabrikamız, yaklaşık 200 çalışanımız ile sektörümüze hizmet veriyoruz. 200 çalışanımızın 25 tanesi beyaz yakalı ismi ile tabir ettiğimiz yönetim kademesi. Bunların yanında mühendislerimiz, teknikerlerimiz de oldukça fazla. AR-GE Departmanımız da mevcut çünkü sadece Demir Pano üretimi yapmıyoruz. Plastik Pano üretimi de yapıyoruz. Türkiye ilk ve tek olarak PVC'den kablo tavaları üretiyoruz. Ülkemizin bu sektörde tek üreticisi biziz. İnşaat sektörüne korniş üretiyoruz. Rak Kabin üretiyoruz. Polyester malzemeden aydınlatma malzemeleri üretiyoruz. Projektörler üretiyoruz. Etaj armatürleri üretiyoruz. Yine Türkiye'de ilk olmak üzere sokak lambalarının led'li aydınlatılması konusunda üretime geçiyoruz. Altyapımızın müsaitliği ve ekonominin olumlu bir seyirde gidiyor olmasından dolayı fabrika alanımızı arttıracağız. Sürekli kontrollü büyüme prensibi ile hareket ediyoruz. Yurtdışı – Yurtiçi ne gibi çalışmalarınız var ? Yavuz Pano'yu nerelerde görebiliriz? Türkiye'de her yerde. Dünya'da ise Filipinler den Hollanda'ya, Almanya, Fransa, Şili, Portekiz, İtalya, İspanya, Orta Doğu ve Türki Cumhuriyetlerinin tamamında Yavuz Pano'yu görebilirsiniz. Ukrayna'da yine mağazamız, ofisimiz ve satış ağımız mevcut. 3 girişimci kardeşimiz ile orada yatırımlarımız devam ediyor. Hem Dünya'da hem de ülkemiz de yaygın bir satış ağımız mevcut. BABAMA OLAN ÖZLEMİM HİÇ DİNMEDİ Röportajımızın ikinci bölümüne geçmeden önce hayatınız ve şirketlerinize bakan yönü ile söylemek istediğiniz bir şeyler var mı ? Babamı 15 yaşında kaybettim. Babama olan özlemim her an burnumda tüter. Hiç unutmam orta okulu yeni bitirmiş ve liseye kayıt yaptıracaktık fakat köyde yokluk içinde büyüdüğümüz için liseye kayıt olacak, daha doğrusu okuyacak paramız yoktu. İki seçenek vardı; ya elimizdeki birkaç hayvanı satacak ailede sadece ben okuyacaktım ya da okumayarak İstanbul'a gelecek ve çalışacaktım. Liseye devam edemedim çünkü babam hayvanlarımızı satsaydı ev ahalimizi doyuracak başka bir geçim kaynağı da kalmayacaktı. Babam ile ilgili bir konu açılınca gözlerimden yaşlar akar ve babasız büyümenin derin ağırlığı kaplar bütün benliğimi. Aileye hem babalık hem abilik yapma görevi bize düşmüştü ve bu bilinçle gece gündüz sürekli çalıştık. Aileme sahip çıkmak, bakmakla mükelleftim artık ve bu sorumluluğun ezici ağırlığı ile atıldım hayata. Ekmek ile karpuzun aynı sofrada bulunmasının ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Sonraları zamanla Allah yolumuzu açtı ve bugün hamdolsun 10.000 metrekare üzerine kurulu iki fabrikaya, Dünya'nın farklı coğrafyalarında temsilcilikleri-bayilikleri olan, yaklaşık 50 ülkeye ihracat yapan ve alanında bir çok konuda sektörünün lideri olan şirketlere sahip olduk. Nereden geldiğimizi ve en sonunda nereye gideceğimizi bir an dahi unutmadık, inşallah unutmayacağız. İKİNCİ BÖLÜM YARIN…
<< Önceki Haber Yokluğun en derininden zirvelere Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER