Sanki bunlar büyük kıyametin provası

Gerek şimdiki Kahramanmaraş ve civarı zelzelesinde gerek 1999 zelzelelerinde şahit olduklarımıza bakınca Kur’an’da anlatılan kıyamet sahnelerindeki tasvir edilenlerle büyük bir benzerlik olduğunu görüyoruz.

SHABER3.COM

ABDULLAH AYMAZ 

Gerek şimdiki Kahramanmaraş ve civarı zelzelesinde gerek 1999 zelzelelerinde şahit olduklarımıza bakınca Kur’an’da anlatılan kıyamet sahnelerindeki tasvir edilenlerle büyük bir benzerlik olduğunu görüyoruz. Ve tabiri câiz ise, bunların sanki Büyük Kıyamet’in bir provası olduğunu hayal edip böyle bir teşbihte bulunuyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri, Yirmi Dokuzuncu Söz’ün  İkinci Maksad’ının İkinci Meselesi’nde diyor ki: “Şu dünyanın sekerâtını, Kur’an ayetlerinin işaret ettiği surette hayalinde canlandırmak istersen, bak: Şu kâinatın eczaları, dakik, hassas, ulvî bir nizam ile birbirine bağlanmış. Gizli, nâzik, lâtif bir râbıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki, eğer yükseklerdeki gök cisimlerden yıldızlardan tek birisine, ‘Kün!’ (Ol!) emrine veya ‘Mihverinden, yörüngesinden çık!’ hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar (o büyük cirimler) dalgalanacak, nihayetsiz fezâyı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müthiş sadâları gibi feryatları başlar. Birbirine çarpışarak, kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak yeryüzü düzlenecek. İşte şu mevt ve sekerat ile Ezelî Kudret Sâhibi Cenab-ı Hak kainatı çalkalar, kainatı tasfiye eder. Cehennem ve cehennemin maddeleri bir tarafa, cennet ve cennetin münasip maddeleri başka tarafa çekilir,  ahiret alemi tezâhür eder.”

“Madem bu arz, mahlûkatın çokluğu cihetiyle ve mütemadiyen değişen yüz binler çeşit çeşit canlı çeşitleri ve ruh sahibi varlıkların meskeni, vatanı  fabrikası meşheri ve mahşeri olması haysiyetiyle; bu kainatın kalbi, merkezi hülâsası, neticesi, yaradılış sebebi olarak gayet büyük öyle bir ehemmiyeti var ki; küçüklüğüyle beraber koca semâvâta denk tutulmuş. Mukaddes kitaplarda daima “Göklerin ve arzın Rabbi’  (13/16-17/ 102 v.s.) deniliyor. (Yani terazinin bir kefesinde gökler var, öbür kefesinde arz var. Ağaca göre meyve gibi…)

“Ve madem, bu mâhitteki arzın her tarafına hükmeden ve mahlukatın çoğuna tasarruf eden, ekser canlı varlıkları kendine itaat ettirip kendi etrafında toplayan ve pek çok sanat harikası olarak yarattığı varlıkları kendi arzularının mühendisliğiyle ve ihtiyaçlarının düsturları ile güzelce tanzim, teşhir ve tezyin eden ve çok antika nevilerini liste gibi bir yerlerde (botanik ve zooloji bahçelerinde ve parklarında güzelce toplayıp süslü hale getiren insan var. Bu işi de öyle mükemmel yapar ki, değil yalnız insanların ve cinlerin nazarlarını, belki gökler ehlinin ve kainatın nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve Kainatın Sahibi Cenab-ı Hakk’ın beğenici ve takdir edici nazarını celbedip gayet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan (insan var) ve bu haysiyetle bu kainatın yaradılış hikmeti, büyük neticesi, kıymetli meyvesi ve arzın halifesi (komutanı)  olduğunu;  fenleriyle, sanatlarıyla gösteren (insan var) ve dünya cihetinde âlemin Sanatkâr Yaradan’ının mucizeli sanatlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan ve inkârıyla beraber dünyada bırakılan ve azabı ertelenen, ve bu hizmeti için mühlet verilip muvaffakıyet gösteren Âdem evlatlarının nevi olan insan var.” (Onuncu Söz’ün Zeyli’nin bir parçasından) 

“Evet nasıl ki, hayat, bu kainatın süzülmüş bir hülâsadır. Şuur ve his dahi, hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır, ve akıl dahi şuur ve histen süzülmüş, şuurun bir hülâsasıdır ve ruh dahi, hayatın hâlis ve sâfi bir cevheri ve sabit ve müstakil zatıdır…

“Öyle de, maddî ve mânevî Hayât-ı Muhammediye (S.A.S.)  dahi, hayattan ve kainatın ruhundan süzülmüş hülâsaların hülâsasıdır ve Risâlet-i Muhammediye (S.A.S.) dahi kainatın his, şuur ve aklından süzülmüş en sâfî hülasasıdır. Belki maddî ve mânevî Hayat-ı Muhammediye dahi -eserlerinin şâhitliğiyle- kainat hayatının hayatıdır. Risalet-i Muhammediye  (S.A.S.) kainat şuurunun şuurudur. Vahy-i Kur’an  dahi -hayattar hakikatlerinin şahitliğiyle– kainat hayatının ruhudur ve kainatın şuurunun aklıdır… “Evet, evet, evet!..  Eğer kainattan Risâlet-i Muhammediyenin (S.A.S.) nuru çıksa, gitse kainat vefat edecek.

“Eğer Kur’an gitse kainat divane olacak ve küre-i arz, kafasını, aklını kaybedecek. Belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak…” (Onuncu  Söz’ün Zeylinin İkinci Parçası’ndan) Gerçekten Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kainatı, arzı, insanı ve Muhammed Aleyhisselamın mâhiyetini ve bütün bunların kıyametle alâkalarını harika bir üslûb ve bedî bir beyanla böyle güzelce anlatmış… Bunları hiçbir tefsirde bulmak mümkün değil. Biz bunların değerini iyi bilmeliyiz ve bunların anahtar ve gerçek izahlarını olan Pırlanta Serisi’nde derinden anlamaya çalışmalıyız. Bunun için onları okumak ve beraber müzakereler etmek gerekir. İnşaallah muvaffak oluruz. 
<< Önceki Haber Sanki bunlar büyük kıyametin provası Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER