Soylu kim soysuz kim? (2)

Samanyoluhaber.com yazarı Dr. Selim Koç Kuran'ı Kerim'e göre 'Soylu ve soysuzun' vasıflarını sıraladığı yazı dizisinin ikincisini yayınlıyoruz

SHABER3.COM

DR. SELİM KOÇ

Soysuz, yalancıdır!

Kur'an'da, kendileriyle iş tutulup birlikte yol yürünmemesi ve asla boyun eğilmemesi gereken soysuzların bir vasfı da yalan ve yalanlamayla ilgilidir. Allah'ın kendilerine verdiği akıl, vicdan, göz ve kulak gibi donanımlarını kullanmayıp körü körüne şirke, menfaatlerine ve inananlara karşı düşmanlığa kilitlenen bu kimselere karşı Kur'ân, Allah Resûlü’nü ve müminleri etkili bir ifadeyle uyarır:} "Öyleyse, Ey Resûlüm!/inananlar! Kur'an'ı/hakikati yalanlayanlara ve seni yalancılıkla itham edenlere asla boyun eğme!" (Kalem, 68/8) Yani işi-gücü yalan ve dolan olan, ömürlerini İslâmî hak ve hakikatleri, gerçekleri yalanlama ya da onları hiçe sayma ve doğruları çarpıtma peşinde harcayan; hakikat aşkından ve arayışından mahrum bu yalanzâdelerin her teklifine açık olma, heveslerine uyma ve onlar ile dinî-millî hiçbir alanda işbirliği yapma! Baskı, tehdit ve işkenceleri karşısında asla korkma ve onlara teslimiyetçi davranıp sözlerine uyma! Zira, yalan ve yalanlamayı meslek edinmiş olan kimselere asla itimat edilemez, güvenilemez. Bir de unutma! yalancıların mumu yatsıya kadar yanar; er ya da geç söner.  

Soysuz yağcıdır!

Soysuz hem yağ yakar hem de kendisine yağ yakılmasını ister/bekler. Bunun için çevresi yağcılarla sarılmıştır. Kur'ân'ın açık ifadesiyle: Onlar isterler ki sen inanç, ibadet ve ahlak konularında taviz veresin ya da onlara yaranmak için yağcılık yapasın da onlar da sana karşı şiddetli düşmanlık ve muhalefetten vazgeçip taviz versinler; sana daha yumuşak davransınlar." (Kalem, 68/9) 

Baskı ve işkenceyle Allah Resûlü’nü ve müminleri iman yolundan döndüremeyen müşrikler, bu kez taktik değiştirir ve Efendimize ve inananlara tatlı dille/yağcılıkla yaklaşarak inanç, ibadet ve tebliğ/hizmet hayatlarından taviz koparmayı denerler. Taptıkları putlar hakkında konuşmamasını, zulüm ve haksızlıklarına ses çıkarmamasını; köleleri ve toplumu uyandıracak açıklamalar yapmamasını isterler. Hatta Allah Resûlü’ne, İslam davasından tamamen vazgeçerse ne isterse vereceklerini de amcası Ebu Talip vasıtasıyla iletirler. Onların bu mücameledeki hedefi, kendilerince Allah Resûlü'nü ve müminleri yumuşatmak ve atalarının dininde uzlaşı için taviz koparmak hatta putları hakkında güzel şeyler söylemelerini temin etmekti. Onun için ayet-i kerimede Efendimiz'e "Ey Resûlüm! Sen de onlara yağcılık ederek istediklerini yerine getirseydin onlar da sana yağ çekecek, yalanladıkları bazı gerçekleri doğrulayacak, 'Muhammed, ne büyük, ne akıllı adam, ne basiretli bir lider!' diyeceklerdi. Fakat sen hakikatlerden taviz vermeyip onlara yağcılık yapmadığın; doğruları söylemeye devam ettiğin için iftiralara kalkıştılar. Senin peygamberlik delillerine şahit oldukları halde bile bile seni yalanladılar. Dolayısıyla Sen onlara itaat etme, boyun eğme, arzularına yağ sürme! Zira yüce ahlakın tabii bir gereği olan doğruluk, dürüstlük ve samimiyetten mahrum bu yağcı diller/yağcı kalemler ve yağcı kişiler, akıl, muhakeme ve temel ahlakî değerlerden uzak ve birlikte çalışılmaya layık olmayan zavallı soysuzlardır. Sen, en üstün   ahlakın sahibi ve temsilcisi olarak onlara değil Rabbinin emirlerine tabi ol!" (Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Din Kur'an Dili tefsiri. İlgili ayetin tefsirinden özetle)    

Soysuz, sıkça yemin eden alçaktır!

Kur'an'ın soysuz olarak nitelendirdiği kimselerin bir vasfı da yemini alışkanlık haline getirmeleri; doğru ya da yalan, yemin etmeyi mahzursuz görmeleri ve yeminleriyle insanları aldatıp haklarını ele geçirmeye; peşlerinden sürüklemeye çalışmalarıdır:  "Ey Resûlüm! Doğru yanlış demeden çokça yemin edip duran, hasis menfaatleri için yemini alışkanlık haline getiren, düşünme ve temyiz kabiliyetleri kıt o bayağı alçak/zorba kişilere de boyun eğme! Bu tiplerle de beraber iş tutma." (Kalem, 68/10) 

Soysuz, aşırı yemincidir. Hem kişiliğine hem sözüne güvenilebilecek bir dürüstlüğe sahip olmadığı, hal ve hareketleri itibarıyla çevresine emniyet ve güven telkin etmediği hem de yalanlarının/yalancılığının bir şekilde  ortaya çıkacağından korktuğu için sık sık yemine başvurur. Bu yönüyle o, bütün itibar ve geleceğini doğru-yanlış yaptığı yeminler üzerine bina etmeye çalışır. Böylece o, yalanla ve çok yeminle çıkarlarını ve sahte kişiliğini korumaya ve insanların güvenini kazanmaya çalışır. Bunun için haklı ya da haksız yere yemin etmeyi önemsemez. Zira o, Allah'a ve ahirette yaptıklarından hesap vereceğine tam olarak inanmadığı gibi doğruluk, dürüstlük ve insanları aldatmama gibi ahlakî değerlerden de mahrumdur. Karakterini ahlakî değerler değil, menfaatleri şekillendirir. İnsanlara, içinde yaşadığı topluma ve kendisine saygısı yoktur. Kibir, gurur ve maddi menfaatlerine düşkünlüğü, şahsiyetini dejenere etmiş; onu insanlık onur ve şerefinden uzaklaştırmıştır. Bu yüzden insanlar, onun sözlerine değer vermez samimi olarak şahsını sevmez ve saygı göstermezler. Zaten sıkça yemine başvurması onun bayağı/aşağılık bir insan olduğunun açık bir göstergesidir. Zira kendine ve sözüne güvenen onurlu insan, gereksiz yere yemine ihtiyaç duymaz.  

Kur'an, Efendimize, yeminlerini menfaatlerine bağlayan bu bayağı kişiler ile görüşüp-konuşmamasını ve onlarla işbirliği yapmamasını boyun eğmemesini tembihlerken, ötelerde Kendisinin de onlara hiç değer vermeyeceğini ve yaptıklarının cezası olarak onları muhatap bile almayacağını haber verir: "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir şey karşılığında değiştirenler var ya işte onların ahirette bir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır." (Âl-i İmrân, 3/77) Allah Resûlü de "Bir Müslümanın malı/hakkı olan bir şeyi ondan almak için haksız yere yemin eden kimse Allah'a kavuştuğunda O'nun gadabıyla karşılaşır." (Buhari, Eymân 17 (6676, 6677); Müslim, İman 61/218-224 (138, 139)) buyurur ve böyle kötü bir akibete karşı inananları uyarır. Yine yeminin insanı sürükleyeceği günah ve pişmanlıklara da dikkat çeken Allah Resûlü "Çoğu zaman yemin etmek ya günahtır ya da pişmanlıktır." (İbn Mâce, Keffârât 5 (2103)) buyurur ve insanları gereksiz ve yalan yere yemin etmekten sakındırır. 

Soysuz, iftiracı ve dedikoducudur!

Kur'an, soysuzların vasıflarını gündeme getirirken üzerinde durduğu bir özellik de insanların itibarlarına kast etmeleri, onları toplum içinde küçük düşürmek için haklarında dedikodular üreterek onları hem arkalarından hem de yüzlerine karşı ayıplamaya çalışmaları, iftira atmaları ve bunun için gece-gündüz koşup koşuşturmalarıdır: "Ey Resûlüm! Yine, kalplere kin ve düşmanlık tohumları ekmek ve insanları birbirine düşürmek için koşan/koşuşturan, bunun için iğrenç dedikodular üreten; gıybet eden, muhatabını ayıplayan, koğuculuk için dolaşıp duran, onu bunu çekiştiren, alaycı/gammaz ve iftiracıya da uyma!" (Kalem, 68/…)

Ayet-i kerime de geçen "Hemmâz", el, kaş ve göz işaretiyle insanlara hakaret eden ve onları yaşadıkları çevrede  küçük düşürüp yaşayamaz hale getirmeye çalışan fesatçı tiplerdir. Bunlar, maddi-manevi yükselebilecek yeterli fazilet ve donanıma sahip olmadıkları için başkalarının karalayarak yükselmeye gayret eden kimselerdir. Emellerine ulaşmak için her yol ve vesileyi mübah kabul eder ve ihtiyaç duyduklarında gıybet, dedikodu ve iftira silahı kullanmaktan çekinmezler. "Hemmâzin meşşâin" ifadesi, yürüyen, koşan koşuşturan anlamında, her ortamda fırsat oluşturup insanların itibarlarına su-i kast düzenleyen ırz ve şahsiyet düşmanlarını ifade eder. Halbuki İslam'da insanın canı ve malı gibi ırzı/şahsiyeti de dokunulmazdır. (Bkz. Müslim, Birr 10 (2564); Ebu Davud, Edeb (4882)) 

"Hemmâz", sürekli muhaliflerini çekiştirir. Önünde engel gördüğü rakip ya da rakiplerini bitirmek ve kendisi için tehdit olarak algıladığı kimselerin bütün gücünü kırmak için, var gücüyle sözlü ve fiili hakaretlerle ayıplar; toplum içerisinde onu ezmeye çalışır, iftiralarla kınar ve saldırır/saldırtır. Onlar hakkında yalan haberler uydurur ve devamlı yeni dedikodular çıkarır. "Çamur at, tutmazsa da izi kalır." mantığıyla hareket eder. Halbuki Kur'ân ve sünnet, başkalarını çekiştirmeyi, gıybet etmeyi, iftirayı ve ayıplamayı yasaklar ve bunları büyük günahlar arasında sayar. (Bkz. Hucurât Sûresi, 49/11, 12; Nisa, 4/112; Ahzab, 33/58;Nûr, 24/4, 11, 23)   Kaldı ki böyle bir huy, hem insanlıkla hem de ahlakî değerlerle bağdaşmaz. 

Kur'an, insanların haklarına giren bu tür soysuzlar hakkında "İftira, dedikodu ve gıybet yaparak insanları arkalarından çekiştirip aşağılayanların; kaş-göz işaretleriyle hafife alıp alay eden her küstahın/fesatçının vay (veyl) haline!" (Hümeze, 104/1) buyurur ve bu ilkeye ters hareket eden zalimleri çok sert bir şekilde uyarır. Abdullah İbn Abbas'a, "Allah'ın 'Veyl olsun!' dediği bu kimseler kimlerdir?" diye sorulduğunda şöyle buyurur: "Onlar, dedikodu ile gezenler, koğuculuk yaparak dostların ve kardeşlerin aralarını açanlar; toplum fertlerini birbirinden koparanlardır. Bir de özellikle insanların ayıplarının peşine düşüp topladıkları bilgileri onlara karşı şantaj olarak kullanmaya kalkanlardır.." (Bkz. Taberi, Humeze Sûresi 1. ayetin tefsirinde. )

Hümeze Sûresi’ndeki bu ayetten sonra gelen ibarede ise, haysiyet avcılığı üzerinden siyaset yapan ve maddi güç ve servet devşiren bu soysuzların, aynı zamanda helal haram demeden mal toplayacağı, mülk ve hakimiyetiyle övüneceği ve sahip olduğu birikimin kendisini sonsuza dek yaşatacağını zannettiği de vurgulanır: "Hiç durmadan servet yığan, yığdıklarını sayıp duran bu zalimin vay haline! Bir de o, öyle bir aldanış içerisindedir ki; malı-mülkü, kendisini ebedileştirecek sanar." (Hümeze, 104/2,3) Halbuki o maksadının aksiyle tokat yiyecek ve cezalandırılacaktır: "Hayır, asla! Çünkü o, cehennemde, Hutame'ye atılacaktır! Hutame nedir bilir misin? O, Allah tarafından tutuşturulmuş bir ateştir. Bir ateş ki kalplere kadar işleyip yakar. Bu ateş mahzeninin kapıları üzerlerine kapatılacaktır. Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır."  (Hümeze, 104/4-9)

<< Önceki Haber Soylu kim soysuz kim? (2) Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER