29 MART RESTİ

Hürriyet bu manşeti niçin attı ?


Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in kapatma davasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi’ndeki savunması, dün ‘Oyumuz düşerse çeker gideriz’ şeklinde Hürriyet’in manşetindeydi. Aylar sonra, durup dururken hele maksadını aşan bir tarzda savunmanın manşete taşınmasını, basit habercilik refleksiyle açıklamak mümkün değildir. Mutlaka manşete gizlenmiş ‘stratejik’ mesaj vardır. Doğan Grubu şunu mu demek istiyor: 22 Temmuz’da yüzde 47 oy aldınız, sizin için baraj budur, 1 puan bile altına düşerseniz çekin gidin! Herhalde böyle bir talep, sadece Türkiye’ye özgü bir ironi olsa gerek. Oysa Çiçek’in savunmasında verdiği mesaj çok açıktı: ‘Önümüzde 29 Mart 2009’da bir mahalli idare seçimi var. Kaybedersek, kaybeden belediye başkanı da gider, meclis üyeleri de gider, vesairesi de gider. Eğer izahı kabil olmayan bir oy düşüşü olursa, biz bunu 1989 seçimlerinde yaşadık, ondan sonra zaten iktidarda kalmak demokrasinin tabiatında yoktur.’ Demek istiyor ki; Açıklanması mümkün olmayan bir oy kaybı olursa, hiçbir siyasi parti iktidarda kalamaz. Örnek olarak ANAP’ın 1987’deki genel seçimde yüzde 36 olan oylarını yüzde 21.75’e düşürdüğü 1989 yerel seçimlerini gösteriyor. Yani Çiçek’e göre ‘açıklanması mümkün olmayan’ oy kaybı, yaklaşık yüzde 40’lık düşüşe karşılık geliyor. Hürriyet’in manşetini tekrar okuyalım: ‘Oyumuz düşerse çeker gideriz.’ Bektaşi hesabı Cemil Çiçek’le dün görüştüm. Şöyle dedi: ‘Sadece genel analiz yaptım. Ama gazete öndeki ve arkadaki cümleleri bırakıp ortadan bir cümleyi cımbızla çekip alırsa ve bir de maksadını aşan şekilde kullanırsa olmaz. Bu, ‘Namaza yaklaşmayın’ diyen Bektaşi hesabına benzer. Halbuki o sözün üstünde ‘sarhoşken’ diye yazılır. Sarhoşken namaza yaklaşmayın ayrı, namaza yaklaşmayın ayrıdır.’ O halde savunmanın ana teması neydi? Çiçek: ‘Parti kapatmalarla bir yere varılamayacağını, iktidarların yanlış işler yaptığında vatandaşın değiştirme iradesini ortaya koyduğunu ve parti bağnazlığı yapmadığını anlatmaya çalıştım. Demokratik yollardan geldik demokratik yollardan gideriz. Çünkü biz cebir, şiddet kullanmıyoruz, silahlı güçlerimiz yok, eğitim kamplarımız yok. Demokrasinin genel kuralını söylüyoruz, demokrasi dışı müdahalelerin gereksiz olduğunu anlatıyoruz.’ Bakan sohbetimizde yakın siyasi tarihteki iktidar değişikliklerinden örnek verirken şöyle devam etti: ‘Demokrasi işliyor, hiç telaşa gerek yok. 1987’de ANAP yüzde 36 oy aldı, 1989’da oyunu 21.75’e düşürdü, 1991’de DYP’yi, 1995’de RP’yi, 1999’da DSP’yi birinci parti yaptı. İktidarlar ülkeyi iyi yönetemiyorsa vatandaş gerekli olan düzeltmeyi yapıyor. Biz de iyi yönetemezsek gideriz. Onun için vatandaşın iradesine inanmak ve güvenmek lazımdır.’ Cemil Bey’in sözleri (çarpıtılmasa) özü itibariyle doğrudur. Ancak vatandaşın sandığa yansıttığı iradeye rağmen koltuklarını korumak için direnen siyasetçilerin ve masa başında iktidara yamamaya çalışılan ya da suni döllenmeyle sahaya sürülen partilerin varlığını da biliyoruz. Kaybeden siyasetçinin/partinin arenadan çekilmesi, siyaset mühendislerine kobay olmaması sadece kendilerini değil Türkiye’yi de rahatlatır. Bu temel tespit, sadece iktidar partileri değil muhalefet için de geçerlidir. Başarısızlıkların ‘delege kalkanı’ ile korunduğu siyaset dünyasındaki tıkanıklığın zaman içinde rejim sorununa dönüşmesi kaçınılmazdır. Anti demokratik arayışların hortlaması, Ergenekon tipi çetelerin ortaya çıkması, büyük ölçüde çözümsüzlüğü ‘çözüm’ olarak gören ve lider merkezli hantal/totaliter siyasi yapıların varlığını korumasındandır. Ergenekon’u kim doğurdu? Bu mevzuyu Cemil Bey’le konuştuk. Ergenekon’un adliye boyutunu konuşurken şu temel sorunun gözden kaçırılmaması gerektiği görüşünde: ‘Bugün için sorunun kaynağı güçlü bir muhalefetin olmamasıdır. Batılı demokrasilerde böyle değildir. İktidar zayıflarsa muhalefet güçlenir, biri gider diğeri gelir. Onun için iktidarı ele geçirmeye yönelik olarak hukuk ve demokrasi dışı çabalar olmaz.’ Bakanın şu tespiti çok önemli: ‘Parti kapatmaları dahil Ergenekon tipi çeteleşmeler, arayışların temelinde iktidar alternatifsizliği yatıyor. Muhalefet sorununun bedelini de biz ödemek zorunda kalıyoruz.’ Çiçek’e göre; Siyasetin muhalefet ayağı sakat ve alçıda: ‘Umarım 29 Mart’ta ayaktaki alçı alınır. Başarısız olan, doğru işler yapmayan siyasetçiler bırakır giderler.’ Bugün Türkiye’nin temel sorunlarından birinin, muhalefetsizlik olduğu fikrine katılıyorum. Baraj altında bıraktıkları partileri ‘delege avı’yla yeniden ele geçiren ve iktidar partisi karşısında sürekli kaybettikleri halde koltuklarına yapışanların alternatif üretme şansı olur mu? Sarıkız ve Ayışığı darbe senaryoları, 2004 Mart’ındaki yerel seçimlerde muhalefetin hezimete uğramasından sonra hız kazanmadı mı? 2005’ten itibaren hortlayan çetelerin yurda yayılmasında, bu seçim sonuçlarının rolü yadsınabilir mi? 22 Temmuz’da yere yapışan muhalefetin içler acısı hali, ‘Kızıl Elma Koalisyonu’ sevdalısı Ergenekon’u çileden çıkarmadı mı? Sandıkta rakiplerini alt edemeyen muhalefetin Genelkurmay’a, Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay’a çağrıda bulunarak ‘dövün şunu’ ricası, rejimi siyasi krize sürüklemedi mi? Beceriksiz muhalefetin basiretsizliği devlette kurumlararası kavgayı körükleyici rol oynamadı mı? Bu soruların cevaplarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Umarım, 29 Mart yerel seçimler Türk siyaseti için bir arınmaya vesile olur, rejim bunalımından beslenen liderler tarihe karışır.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER