GÜNAY NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın açıklamaları da bu minvalde ele alınmalıdır.


İçeriden ve dışarıdan saldırıya uğradığım ‘Ergenekon’daki Tehlike’ başlıklı yazımı herhalde hatırlıyorsunuzdur. Orada ısrarla altını çizdim, ‘bu dava, torba dava haline getirilmesin’ dedim. Tıpkı hücre tipi yapılanan Ergenekon gibi davanın bölünmesini önerdim. Bağlantılı veya bağlantısız yakın tarihteki tüm suç unsurlarını bu torbaya atıp büyük bir hesaplaşma arzusu galip gelirse, evdeki bulgurdan olma riskine dikkat çektim. İkinci iddianameyle birlikte Ergenekon, ‘darbeye teşebbüs, kışkırtıcılık, cinayet, bombalama ve sokak gösterileri’ eksenine oturdu. Ayrıca, Ergenekon’un 1999 yılında kurulduğu iddiası somutlaştı. Dava, bu odak noktadan uzaklaştırılmamalı ve davanın esasıyla doğrudan ilintili olmayan suç unsurları aynı dava kapsamında ele alınmamalıdır. Tefrik edilerek başka davalara dönüşmesinin yolu aranmalıdır. Sözgelimi, Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Mehmet Büyükçelebi’nin Bahçekent’teki villasında el konulan materyaller arasında çocuk pornosuna rastlanmıştı. Savcılar, Büyükçelebi’nin bilgisayarında bulunan çocuk pornosuyla ilgili materyalleri, ayrı bir kamu davası açılması için bu suça bakan cumhuriyet savcılarına havale etti. Aynı şekilde Türkan Saylan’ın evinden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yasa dışı faaliyetlerine ilişkin materyaller ele geçirildiyse ve bunlar davanın esas konusuyla bağlantılı değilse, Ergenekon kapsamında değerlendirmek doğru olmaz. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın açıklamaları da bu minvalde ele alınmalıdır. Dün kendisiyle uzun uzun konuştum. Ergenekon davasının karanlık tarihin aydınlatılmasındaki rolünden zerre kadar şüphesi yok. Ancak bu süreci sulandırabilecek adımlardan da kaygı duyuyor. Unutulmasın, sulandırma kaygısını taşımak ve tümden reddetmek farklıdır. O nedenle Günay’ı doğru anladığımı düşünüyorum. Hele, şu ifadelerine aynen katılıyorum: ‘Ergenekon soruşturmasının asıl hedefinin, ülkemizde demokrasiye kurulan tuzaklar, Türkiye’yi yeniden bir askeri müdahale ortamına sürüklemek için yapılan provokasyonlar, bu amaca yönelik terör eylemleri ve hatta cinayetler olduğu asla unutulmamalı, konuyu saptıracak, yapay tartışmalara meydan verecek girişim ve işlemlerden özenle sakınılmalıdır.’ Yerden göğe kadar haklıdır, Ergenekon’da eksen kayması yaşanmamalıdır. Eminim, operasyonlar iddianamenin esasını oluşturan ‘darbe’ odaklı yürütülürse, kamuoyundaki destek daha da artacaktır. Aksi halde, süreçten neredeyse tümüyle dışlandığı halde en ağır siyasi faturayı AK Parti öder. Hürriyet’in sazanları Tufan Türenç, Hürriyet’te Cuma günkü köşesini Kanada’dan mektup döşeyen Prof. Ali Polat’ın Mehmet Haberal’le ilgili methiyesine ayırmıştı. Polat kardeşim de coşkuyu verdikçe vermiş. Aynı gün Ahmet Hakan’ın Haberal büyüğümüzün kıymet ve kadrini anlatan nefis bir yazısı vardı. Recai Birgün’ü kastederek DSP’li sazanlar üzerinden yaratılan şehir efsanesiyle Ergenekon’a kanıt çıkarılıyormuş. ‘Şehir efsanesini yerle bir edeyim’ diyerek şapkadan Ecevit’in 28 Mayıs 2002 tarihli şu konuşmasını çıkarıyor: ‘Aslında önemli olmayan bir hastalık aşamasından geçtim. Sayın Haberal ve hastanesinin diğer görevlileri çok yakından ilgi gösterdiler. Şükranlarımı sunuyorum.’ Sonuna kadar haklısınız, o kadar çok şifalı sularımız var ki, nereye kulaç atsan bir sazana mutlaka çarparsın. Ahmet kardeşim o yıllarda yeni mahalleye taşınmadığı için hatırlamayabilir ama Tufan ağabeyime şaşırdım doğrusu. Tarih, 2003 yılı Şubat başı. Basın Konseyi İstanbul’da yemekli toplantı düzenliyor. Masanın etrafında yaklaşık 40 kişi var. Onur konukları ise Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Hanım. Oktay Ekşi, Ecevitlerin ortasında, Tufan Türenç ise tam karşılarında. Türenç soruyor: ‘Efendim sizi Başkent Hastanesi doktorları tedavi ediyordu. Onlardan çok memnundunuz. Ama bir gün aniden doktorlarınızı değiştirdiniz. Ne oldu da böyle bir karar aldınız?’ Ecevit: ‘Sanırım bir güvensizlik duydum, başka bir doktora gittim. Hepsi bu.’ Bir süre sonra Rahşan Hanım girip Ekşi’ye yönelip şöyle diyor: ‘Bülent Tufan Bey’in sorusuna açık yanıt vermedi. Hastaneye gideceğimizden bir gün önce Bülent’i izleyen ekipten bir doktor bana ‘size yarın 7 ay yatak istirahatı ve çalışamaz raporu verilecek, onun için son anda hastaneye gitmeme kararı aldık’ dedi.’ Sohbetin bu kısmını Türenç, ertesi gün Ekşi ile konuşurken öğreniyor. Türenç, ‘Rahşan Hanım bunu yazılmamak koşuluyla mı söyledi?’ diye soruyor. ‘Hayır’ deyince konu Hürriyet yazı işleri gündemine getiriliyor. 8 Şubat 2003 tarihli Hürriyet bu manşetle çıkıyor. Yazgülü Aldoğan gibi ‘Nereden biliyorsun’ diye soranlar çıkabilir, Tufan Türenç’in 18 Temmuz 2008 tarihli köşesinde okudum. Demek ki tanıklar sadece DSP’li sazanlar değilmiş! Haydi Kart bunları da açıkla CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, TRT’yi hedefine almış. Sözüm ona yandaş medyadan 82 basın mensubu TRT’de işe alınmış. Tabi yıllardır babalarının çiftliği haline getirdikleri TRT’de menfaat çarkı diş kırınca, saldırmaya başladılar. O zaman haydi Kart, şu sorulara da cevap ver: -TRT’de CHP milletvekili yakını kaç kişi var? (Cevap: 98) -Yüksek yargı mensubu yakını kaç kişi çalışıyor? (Cevap: 79) -General yakınlarının sayısından haberdar mısın? (Cevap: 45) -Bürokrat çocuğu sayısını biliyor musun? (Cevap: 490) -Doğan Grubu’nda görevli gazeteci yakını sayısını öğrenmek ister misin? (Cevap: 12) İlave edelim; Cumhuriyet Yazarı Ümit Zileli program yapıyor, Başbakan Erdoğan’la mahkemelik eski Star Yazarı Taşkın Şenol ve NTV yöneticisi Ümit Sezgin de artık TRT kadrosunda. Şükürler olsun, Ergenekon’la arasından su sızmayan CHP Milletvekili Şahin Mengü’nün kızı Serap Mengü de üç ay önce TRT’ye hizmet vermeye başladı. Unutmadan son sorum; kız kardeşin Emine Kart nerede çalışıyor? Cevap: Zaman Gazetesi... Kusura bakma, yanlışlıkla cevapları da yazdım.
<< Önceki Haber GÜNAY NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER