'REJİM, REJİM' DİYORLARDI...

“Rejim, rejim” diye yeri-göğü inletenler, rejim açısından en 'kutsal' sayılması gereken Cumhurbaşkanlığı makamına hiç de saygı duymuyorlar.


Şu son “Cumhurbaşkanı kayıp trilyon davasından yargılansın mı?” tartışması çıkana kadar, Türkiye'deki cepheleşme ne kadar keskin olursa olsun 'rejimin kutsalları'nın yerli yerinde durduğundan neredeyse emindim. Tartışma sonrası bundan eskisi kadar emin değilim; “Rejim, rejim” diye yeri-göğü inletenler, rejim açısından en 'kutsal' sayılması gereken Cumhurbaşkanlığı makamına hiç de saygı duymuyorlar. Biraz zahmete katlanacaksınız, ama ne demeye çalıştığımı daha iyi anlamanız için size küçük bir okuma parçası sunuyorum. Yazının bütünü içerisinden en masum bölümü seçtiğime inanmalısınız. Okuyalım: “Peki, Çankaya'ya başka kim tırmandı?..__Bir şüpheli...__Evrakta sahtecilikten şüpheli, türbanı da koluna takarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu...__Anayasasında 'lâik hukuk devleti' yazan bir ülkenin düştüğü hâli pür melâle bakın siz...__Hem hukuka saygısızlık...__Hem lâikliğe...__Hem de kadın-erkek eşitliğine darbe...”_(İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 'Türban ile şüpheli', 23 Mayıs 2009) Buyrun, buradan yakın... Şimdiki sahibini yerin dibine batırarak makamın kendisini de yıpratmış olacağını bilmeyecek biri değil yazar; ancak işte görüyorsunuz, makamın saygınlığını gözünün göresi yok... “Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkacaklar” iddiasında olduğu bir kadroyu öyle deviremedi, şimdilerde başka bir biçimde tahrip etme çabasına küreğiyle toprak atıyor... Bu arada 'rejimin kutsalı' sayılması gereken Cumhurbaşkanlığı makamı da yara alacakmış; bu ve aynı konuda yazdığı sayısız yazıdan “Alırsa, alsın” noktasında olduğunu hemen anlıyorsunuz. Her şey planladıkları gibi giderse, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 'kimlerin işlemediği' bilinen bir suçtan mahkemenin karşısına bir defa çıkacak; herhalde mahkeme daha önce onun durumundaki diğer sanıklara verdiğinden farklı bir karar verecek değil... 'Kayıp trilyon' davasında yargılanan genel başkan yardımcıları mahkeme tarafından 'beraat' ettirilmişti; Abdullah Gül için de kararın farksız olmayacağını düşünmemiz için bu sebep bile yeterli. Öyle olduğunu biliyorlar. Bilmeseydi, aynı yazar şunu yazar mıydı: “Mali sorumluluğu olmadığı için de bu konumdaki çalışma arkadaşları gibi beraat edebilir...” Olsun. Beraat edecekse bile, mahkeme önüne çıksın. Kim çıksın? Cumhurbaşkanı makamında oturan kişi tabii... Gerçekten gözleri dönmüş bu tiplerin... Toplulukları ayakta tutan 'ortak payda' diyebileceğimiz değerlerdir. Toplumdan topluma, bireyden bireye değişenlerden değil herkesin etrafında birleşmesi gereken ortak değerlerden söz ediyorum. Bir Çinli de, bir Amerikalı da, bir Rus da, herhangi bir Avrupa ülkesi vatandaşı gibi devletin en tepe noktası sayılan makama saygı duyar. Saygı duymayacak ender sayıdaki aşırılar için çeşitli cezalar öngörülmüş, makamı bunlardan korumak amacıyla en geniş dokunulmazlık 'devlet başkanı' konumundaki kişilere tanınmıştır. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok önceki gün şunu söyledi: “Cumhurbaşkanı görevde olduğu sürece yargılanamaz. Bu Abdullah Gül olduğu için ya da başka birisi için değil, o makamın korunması, kollanması ve üzerinde titrenmesi gereken bir kurum olduğu içindir.” (Cumhuriyet, 23 Mayıs). Sağlıklı kafa yapısına sahip her insanın tasvip edeceği bu yaklaşımı elinin tersiyle iten, makamın saygınlığını ayaklar altına almaktan çekinmeyenler hiç de az değil. Düne kadar kendilerinden 'rejim muhafızı' diye söz edildiğinde “Hay hay” diyen tipler bunlar... Şimdi ise “Batsın bu dünya” diyorlar... Mahkeme önüne çıkar veya çıkmaz fazla önemli değil, Cumhurbaşkanı Gül'le ilgili bu son tartışma, düne kadar kendilerini farklı göstermeye çalışan bazılarını daha iyi gözle değerlendirmemizi sağladı ya, ne kadar sevinsek azdır.
<< Önceki Haber 'REJİM, REJİM' DİYORLARDI... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER