Kürt sorunu: Türk devletinin 'Gordion düğümü'...

‘AKP’nin ‘Kürt açılımı’ Öcalan ve PKK’nın etrafından dolanarak gerekli kültürel ve bireysel hakları vermeyi amaçlıyor.


Böylece PKK ve Öcalan doğrudan muhatap alınmaksızın gerekli adımlar atılmış olacak ve sorunun muhataplarından artık PKK’nın öne sürdüğü hiçbir gerekçenin temeli yok bu nedenle bu örgütü tasfiye sürecinde Türkiye’ye yardım edin denecek. Oysa Öcalan kendi planında kendisini ve PKK’yı merkeze oturtarak bir talepte bulunuyor. Yani AKP’nin arkaya geçip puan almasının önünü almak istiyor. İşte sorunların düğümlendiği nokta da burası. Öcalan belki kendisinin muhatap alınması karşılığında daha az haklara sahip olacak ama Türkiye’nin kaygısı artık hakların az ya da çokluğu ile ilgili değil. ‘Kürt açılımı’nda temel kaygı Kürt kimliğinin taşıyıcısı örgüt ve yapının kim olup olmayacağı ile yakından ilgili. Verilen haklarının genişliğinin Türk devletinin çıkarlarına bir zarar vermeyeceği görülmüş durumda. Burada bu hakları kimin materyalize edeceği ve bunun üzerinden Kürtleri nasıl ve ne yöne doğru mobilize edeceği ile ilgili kaygılar söz konusu. Bu noktada özellikle PKK’nın silahlı mücadele geçmişi devlet yetkililerinde şöyle bir kanaatin oluşmasına neden olmuş durumda: Kürt kimliğinin bundan sonraki taşıyıcısı PKK veya onun türevi örgütler olmamalı. Ancak şu noktada PKK’dan başka bir örgüt de mevcut değil. PKK da bunu bildiğinden aslında gücünün çok üstünde bir halk kitlesinin temsilcisi gibi hareket ediyor ve pazarlığı bunun üzerinden yürütmeye çalışıyor. Öcalan’ın ‘son kez’ açıklayacağını duyurduğu ve örtülü bir tehdit olarak ortaya koyduğu barış açılımının özünde AKP’nin sunacağı Kürt açılımı arasında Kürtlerin haklarını temin bakımından pek fark yok. Ancak konu aktörün kim olacağı noktasında tıkanacak gibi gözüküyor.” Günlerdir eline kalemi alan, ağzını mikrofona dayayan bu konu üzerinde yazıyor ve konuşuyor. Ben, kendi payıma, yukarıdaki satırlar kadar konunun “püf noktası”nı ortaya koyana rastlamadım. Yukarıdaki satırlar Cumartesi günü Taraf’ta Emre Uslu’nun kaleminden yayımlandı. Konu yukarıda yazılanlardır. Geldiğimiz nokta budur. Her yetkili ya da siyasetçinin Tayyip Erdoğan’dan Ahmet Türk’e uzanan ve içine Deniz Baykal ile Devlet Bahçeli’yi alan yelpazede- söylediklerine bir bakın, ondan sonra yukarıdaki satırları okuyun, söylenenleri “deşifre” etmiş olursunuz. Aslında “çözüm umutları”nın en yeşerdiği şu sıralar, derin hayal kırıklıklarına yol açma ihtimalini de içinde barındıran, “Kürt sorunu” ve “Kürt açılımı”na ilişkin en çetin günler... *** Bu sorunun nasıl çözüleceği, gerçekten anlam taşıyacak bir “Kürt açılımı”nın neleri kapsaması gerektiği, bugüne dek akla gelmeyen kimsenin düşünemediği “sihirli formüller” içermiyor. Bu konularda bugüne dek yazılıp çizilenin, söylenenin, ortaya konulan önerilerin haddi hesabı yok. Kürt sorununu çözmek ya da “Kürt açılımı” yapmak için bir “sihirli formül” aramaya gerek yok. Türk dilinin Kürt kökenli büyük ustası, dev edebiyat adamı Yaşar Kemal’in Radikal’de üst üste sürmanşet yayımlanan görüşlerini ve önerilerini okuyorsunuz. İçinde bugüne dek hiç duymadığınız, söylenmemiş bir şey var mı? Bırakın bunları, Yaşar Kemal’in ilk kez söylediği, yepyeni bir şey var mı? Yaşar Kemal, bütün bunları defalarca söyledi. Onun söylediklerini birçok insan kimbilir kaç kez söyledi. Onun söylemedikleri bile, kaç kez, kaç kişi tarafından dile getirildi. Sorun bu noktalarda değil. Sorun “çözüm” ve/veya “açılım”ın “güç mücadelesi”nde kilitlenmesinde. Devlet Bahçeli, “Abdullah Öcalan’ı ve PKK’yı muhatap alamazsınız” diye bar bar bağırmaya başladı. Hızını alamıyor, salvolarından Genelkurmay Başkanı bile nasibini alıyor. Hırçın Bahçeli’den farklı olarak Deniz Baykal, “komik” açıklamalar yapıyor. “Baykal Kürt sorunu için ‘İngiliz modeli’ önerdi” başlıklı Radikal’deki haberin yalancısıyım; haberde aynen şu satırları okudum: “İmralı’daki mahkûmu muhatap alamazsın. O, 15 Ağustos’ta açıklama yapacak, yol haritası açıklayacak diye hazırlık yapacaksın. Bu kabul edilemez. Onu muhatap alıp daha önce davranıp bir açıklama yapmak zorunda değilsin. Hatta o açıklama yaptıktan sonra açıklama yapmak zorunda da değilsin.” Deniz Baykal’ın “parlak” çözüm önerisini okuyunca, hükümetin “hiç acele etmemesi”ni niçin önerdiği anlaşılıyor. Şöyle diyor CHP lideri: “Neler yapılacağı konusunda değişik kesimlerden değişik öneriler ortaya atılabilir. (Sanki yıllardır kendi partisinin raporları dahil bunlar yapılmıyor! cç.) Örneğin İngiltere’de bu tür durumlarda hemen bir lordun başkanlığında komisyon kurulur, belirlenen konuda ayrıntılı bir çalışma yapılır. Sonra bu dikkatle incelenir, hayata geçirilir... Böyle bir çalışma belki onyıllar sürer ama bu yol takip edilerek başarılı sonuçlar alınır. Türkiye’de bugün böyle bir çalışmaya ihtiyaç var. Bu çalışma derhal yapılmalıdır.” Hani çekiçi ve nal çivilerini bulmuşsunuz, iş, nal çakmak için bir at dört de nal bulmaya kalmış; o hesap. Bir Türk “Lord”unu bulup, bir komisyon kurdurun, onyıllarca çalışsın, “Kürt sorunu”nu çözelim. *** Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “sinyali”ni verdiği, mekanizmasına ilişkin olarak ise Ahmet Davutoğlu’nun “devlet zemini” dediği “Kürt açılımı”na muhalefet içindeki asıl ciddi muhalefet, DTP’den geliyor. Ahmet Türk, “Bir sorun varsa sorunun tarafları muhatapları var. PKK belli bir süreci başlattı. Elinde silahı olan PKK’dır. Şimdi bu sürecin sona ermesini istiyorsak o kesimlerin ikna eilmesi gerekir” diyor. Dönüp dolaşıp “muhatap” konusuna geri dönüyoruz. Özellikle, son seçim başarısından sonra DTP’yi bir “Kürt siyasi aktörü” olarak görmeden “Kürt politikası” nasıl üretilebilir? PKK, “çözümün bir parçası” yapılmadan silahlar nasıl bıraktırılacak? Hükümet, PKK’nın giderek “zayıfladığı”na hükmederek, “Kürt kimliğinin bundan sonraki taşıyıcısı PKK ve onun türevi örgütler olmamalı” tavrında ısrarcı olabilir. İran’ın seçimlerden sonra içine girdiği açmaz, PKK’nın bundan sonraki “manevra alanı”nı hayli daraltıcı nitelikte ve Türk devletinin bunun farkında olmadığına, beni kimse inandıramaz. Ancak, Kuzey Irak’taki Kürt seçimlerinden de Türkiye’nin PKK konusunda bel bağladığı “potansiyel müttefikleri” pek iyi çıkmadılar. Bugüne dek tutturdukları yola devam ederlerse, onlarca yıl Arap milliyetçi yönetimlerine karşı dağlarda savaşmış olmalarından edindikleri “meşruiyet” onlara yetmeyecek. Irak Kürdistanı iç politikası, Erbil’deki yönetim için çok daha belirleyici ve “duyarlı davranmak” zorunda kalacakları bir alan olacak. Kuzey Irak’a ilişkin bu “yeni olgu” da,Türkiye’nin PKK’ya karşı “manevra alanı”nı daraltabilir. “Kürt açılımı”nı beklerken, satrançtaki “pat” durumuna benzer bir durumun ortaya çıkması yabana atılır ihtimal değil. Büyük İskender’in “Gordion Düğümü”nü çözmesine benzer bir atılım gerekli hale geliyor. “Açılım”dan ziyade “atılım”... Devlet adamlığı ve siyasi cesaret ister...
<< Önceki Haber Kürt sorunu: Türk devletinin 'Gordion düğümü'... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER