Dikkat, Kıbrıs’ın gündemdeki yeri yine yükseliyor, yükselecek!


Kıbrıs sadece Kıbrıs değildir! Bu sözüm yine aklıma takıldı, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la CNN-Türk’teki “Tecrübe Konuşuyor’ programında Cengiz Çandar ve Erdal Güven’le birlikte sohbet ederken. Kıbrıs deyince, Türkiye’de demokrasi de, asker-sivil ilişkileri de, Türkiye’nin AB yolu da gündeme gelir. Kıbrıs’ta topa vurmak ya da Kıbrıs’ta çözümsüzlüğe oynamak netameli, riskli bir iştir bu nedenle. Çünkü yakın geçmişte Türkiye’nin AB ilişkilerini sabote etmek ve bu ülkede demokrasiyi ikinci sınıflığa mahkum etmek isteyen bürokratik tezgahlar, hatta darbe tertipleri Kıbrıs üzerinden yaşandı. Özellikle 2003-2004’de. Bu tezgahlardan biri, değerli meslektaşım Erdal Güven’in yeni çıkan kitabında(*) yer yer var. 2003 yılı Şubat ayı. Devletin zirvesi Çankaya Köşkü’nde toplanır. Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül, Genelkurmay Başkanı Özkök. Konu, Kıbrıs’la ilgili Annan Planı’dır. Lahey Zirvesi öncesinde KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’a talimat verilir: “Planı reddeden sen olma!” Benim o zamanki Dışişleri Bakanı Gül’den dinlediğim bu olayı Mehmet Ali Talat kitapta şöyle anlatıyor: “Zirve, planı reddeden taraf biz olmamalıyız diye anlaştı. Ancak Denktaş daha Lahey’e gitmeden hayır diyeceğini açıkladı. Çünkü başka ‘derin’ çevrelerden telkin aldı. Daha doğrusu destek aldı.” Erdal Güven soruyor: “Meşhur ‘darbe günlükleri’ne bakılırsa,(emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in 2003-2004 darbe tertiplerini kapsayan günlükleri, HC) bu kişinin dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman olduğu anlaşılıyor.” Mehmet Ali Talat: “Bana söylenen isim de oydu, Aytaç Yalman’dı. Denktaş’ın odasında bütün askeri makamlarla konuşabildiği kriptolu bir telefonu vardı.”(s.61) 2003’teki, Lahey zirvesi öncesindeki bu olay çok ilginçtir. Zamanın Yunanistan Başbakanı Simitis anılarında, Denktaş’ın ‘hayır’ının kendilerini nasıl mutlu ettiğini, bu ‘hayır’ın Helenizm’e nasıl bir katkı olduğunu anlatır. Çünkü bu retle, Güney Kıbrıs’a tek başına, yani KKTC olmadan AB yolunu açmış, böylece Türkiye’nin AB yolu fena halde engebeli hale gelmiştir. Zaten Denktaş’la Ankara’daki asker-sivil Denktaşgiller’in 2003-2004 tezgahlarındaki başlıca hedefi de Türkiye’nin AB ilişkilerini torpillemekti. ‘Tecrübe Konuşuyor’da bu konuyu Talat’ın dikkatine getirdikten sonra şunu anlattım: Lahey Zirvesi yeni sona ermiş. Denktaş, Ankara’daki ‘devlet zirvesi’ne rağmen Annan Planı’nı reddetmiş. Denktaş’ın kıdemli başdanışmanı Prof. Mümtaz Soysal etekleri zil çalarak merdivenlerden iniyor. TÜSİAD’ın Brüksel temsilcisi Bahadır Kaleağası da oradadır. Soysal’a rastlayınca sorar: “Galiba Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi kalmadı artık.” Mümtaz Soysal, yüzünde gülücükler, yanıtlar: “Kıbrıs’ı bilmem ama Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası artık sona ermiştir.” Zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Ankara’da, o zamanki kuvvet komutanı orgeneraller, Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına, Özden Örnek ve Şener Eruygur, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’yı da dışlamaya çalışarak, daha doğrusu anayasa çizgisinin dışına taşarak Annan Planı’nın reddedilmesine destek vermişlerdi. Çünkü, Türkiye’nin AB yolculuğuna karşıydılar. AB’deki gibi birinci sınıf demokrasinin Türkiye’yi böleceğine, ‘irtica’yı güçlendireceğine inanıyorlardı çünkü. Kıbrıs’ı kullanıyorlardı. Ya da dertleri Kıbrıs değil, birinci sınıf demokrasiydi. 2003’ün, 2004’ün Ankara’sında, asker içindeki darbe tertipleri, bugün bir ucu Ergenekon’a giden karanlık tezgahlar işte bu yüzden sahnelenmişti. Talat’a bunları anımsattım. Yorum yapmadı. Susma hakkını kullandı. Ama bu suskunluğuyla, bir ucu Türkiye’ye, bir ucu KKTC’ye uzanan Ergenekon’un gayet iyi farkında olduğunu da belli etti. Kıbrıs sorununun ‘yumuşak karnı’nı elbette biliyor Talat. Bunlar birinin ucu Ergenekon’a uzanıyorsa, diğeri de Güney Kıbrıs’a, Rum liderliğine uzanıyor. Kendisine şunu sordum: “Meselenin özü, çözümün özü, iki tarafın siyasal eşitliği değil mi? Yani Rum taraf, Kıbrıslı Türklerle devleti, yeni bir devleti eşit olarak paylaşmaya hazır mı?” Mehmet Ali Talat: “İşte soru budur. Kıbrıslı Rumlar bence hâlâ daha buna hazır değil. Hazırlanacaklar tabii, mecburdur. Başka türlü çözüm olmaz zaten. AB’nin de, diğer oyuncuların da katkıları olacak. “Diğer oyuncular gerekli baskıyı siyasal eşitlik konusunda yapmaya hazır mı?” “AB çok değil ama BM’nin, diğer büyük oyuncuların, ABD de dahil olmak üzere bu konuda rol almaları lazım.” “Peki, Kıbrıs’la ilgili olarak nasıl bir gürültü koparsa Güney...” Mehmet Ali Talat: “Güzel soru işte...” “Nasıl bir gümbürtü koparsa Güney, ‘Bu benim yaptığım da iş değil’ diye düşünür. Ya da Brüksel ‘Bu iş iyi gitmiyor’ diyebilir?... Nasıl bir gümbürtü koparsa...” “Neyse, çok dilim varmaz ona... Ama bizim de B planımız, C planımız var... Buradaki kritik nokta şudur: Dimitris Hristofyas eğer Kıbrıs sorunu çözülmezse çok çok zor durumda kalır ve belki de siyasi hayatının sonu olur...” “Sizin için aynı şey söz konusu değil mi?” Mahmet Ali Talat: “Çökerse süreç evet, benim için de aynı, altında kalabiliriz.” KKTC Cumhurbaşkanı Talat, yakın gelecek için iyimserliğini koruyor. Yunanistan’da Başbakanlık koltuğunda Yorgo Papandreu’nun oturuyor olmasını Kıbrıs’ta çözüm açısından bir şans olarak görüyor. Türkiye’de işlerin iyi gitmesini, demokrasi ve hukuk yolculuğunun devam etmesini Kıbrıs Türkleri için de önemsiyor. Kıbrıs sadece Kıbrıs değil! Cumhurbaşkanı Talat’la ve Lefkoşa’da yaptığımız sohbetlerin sonunda bunu bir kez daha gördüm. Kıbrıs’ın gündemdeki yeri yine yükseliyor, gitgide yükselecek Dikkat!
<< Önceki Haber Dikkat, Kıbrıs’ın gündemdeki yeri yine yükseliyor,... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER