HANEFİ AVCI’NIN ‘MEDYATÖR’LERİ ‘TELEŞNİKOF’LARI İLE KAMUOYUNUN İĞFAL EDİLMESİ


Öncelikle ele aldığımız bu konuya bakış açımızda; ‘…Vallâhi güzel etmiş / Billâhi güzel etmiş / Tallâhi güzel etmiş / Allah görelim n'etmiş / N'etmişse güzel etmiş…’ yaklaşımı söz konusudur. Bir diğer anlatımla, karamsarlık yoktur. Üzüntü yoktur. Yalnızca ve yalnızca, taşların yerli yerine oturması, dost olan ile dost gibi gözükenlerin ayrıştırılmasının olduğu ilahi dönüşümün, bu somut olayda bir kere daha berraklaşmasını / netleşmesini görmek söz konusudur… Hanefi Avcı’nın idari soruşturmaya konu olan yaptıklarının her biri devlet memuru olan birisi ve dolayısıyla da Hanefi Avcı içinde, soruşturma gerektiren memur suçlarını oluşturuyor. Bir diğer anlatımla, Avcı'nın "İddialarım değil ben soruşturuluyorum" cümlesi hiç ama hiç gerçeği yansıtmamakta. Hanefi Avcı’nın yaptığı açıklamalarda, aşağıdaki yedi soru ile kamuoyunun ve medyanın kafası karıştırılmak istenilmektedir. Bu sorular; 1. Soruşturma kapsamında yapılan dinlenmelerde büyük şaibelerin mi var? 2. Galatasaray Lisesin oradan binlerce insan geçiyor. Necdet’in evinden arama yapılan birinin telefonunun frekanslarını nasıl ayıklayacaklar? 3. Herkes arama yaptığı yere göre mi dinleniyor? 4. Dinleme kararları alınırken, medyaya; ‘Hanefi'nin itibarını sarsacağız’ şeklinde anlatımda neden bulunuldu? 5. Neden IMEI üzerinden dinleme yapıldı? 6. Telefonun sahibi neden araştırılmadı? 7. Neden benim kullandığım telefon yerine Kezban Küçük'ü dinlediler? Avcı kendi söylemleri içerisinde, iyi bir istihbaratçı değil ve fakat iyi bir operasyoncudur. Bu olayda da bir operasyoncu olarak, yukarıdaki soruların yanıtlarını ve kendine uzanan devrimci karargah ile ilgili soruşturmayı, kendisine (z)ahmetli ilham(n) gelerek, ya da bunlar kendisine sızdırılarak, hakkındaki istihbari çalışmayı öğrenir. Sonrasında da senaryoyu tersten okumak ve dillendirmek suretiyle, bütün kamuoyunu, kendini koruması için gladyötör gibi hareket eden medyatörleri üzerinden yanıltır. İşin mutfağında olanların değerlendirmelerine göre, Avcı'nın kitabındaki söylemlerinin aksine, asla ama asla Avcı’nın kendi telefonu hiç bir zaman dinlenmemiştir. Hattizatında, devletin diğer birimleri böylesi yasal olmayan dinlemeleri yapıyor olsa bile, son yıllarda farklı 6 olayda 23 kez teftiş geçiren Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) İstihbarat Daire Başkanlığı (IDB) asla ama asla, hukuk dışı bir uygulama yapmamakta ve hukuksuzluğa asla prim vermemektedir. Burada polisin hukuka hep uygun çalışmak istemesinin ötesinde, polisin işlem görmeyen tek yerinin kulağının arkası olduğu fıkrasını da akıllara getirmesi gereklidir ve bunun da katkısının olması söz konusudur. Çünkü poliste hata yapan bir memur hemen harcanır, hata yapan bir amir için altındaki on memur hemen harcanır, hata yapan bir şube müdürü için onlarca amir ve memur hemen harcanır, hata yapan başmüdür için de onlarca şube müdürü, amir, memur kolaylıkla harcanabilir. O nedenle de polis, asla ama asla kendisini sağlama almak düşüncesiyle, hukuk dışı hiç bir işlem ve eylemi yapmaz / yapamaz. Avcı da yukarıda benim kısaca özetlediğim bu sistemi çok iyi bilmesi söz konusudur. Avcının kendisi KOM Başkanlığından, yakın arkadaşı Sabri abi (Uzun) İD Başkanlığından, bir diğer yakın dostu olan Emin abi (Aslan) Emniyet Genel Müdür Yardımcılığından ve kendi adamı gördüğü ve her emrettiği yasal / yasal olmayan işleri yapan Ahmet İlhan da İstanbul Emniyeti istihbarat Şube Müdürlüğünden alınınca, bu aktif görevlerin kaybedilmesi ve kendisinin istediği ama yasal ama yasla olmayan teknik takipleri yaptıramayışı, onu çelişkilere ve paranoyalara sürüklemiş ve basına yaptığı açıklamada, kitabındaki iddialarından vazgeçip; ‘benim telefonumu neden dinlemediler’ şeklinde garabet bir soruya yönelmesini sağlamıştır. Ayrıca EGM İDB tarafından yapılan bütün iletişim takipleri ve telefon dinlemelerinin hiç birisi de asla kanuna aykırı olmayıp, yüzde 100 tamamı da hakim kararı ile yapılmaktadır. Devrimci Karargah ile ilgili biraz daha yoğunlaşarak konuya devam edecek olursak; Eylül 2009’da Emniyete yurt dışından gelen bir ihbar ile Devrimci Karargah Örgütü ve faaliyetleri hakkında önemli bilgilere kavuşulur. Önemli gözüken iddialardan birisi de Emniyet içinden bazı yetkililerin, örgüte bilgi sızdırdığı ve örgüt mensuplarının operasyonlarda yakalanmamaları ve delil bırakmamaları için uyarıldıkları şeklindedir. Devrimci Karargah üyesi Salih Mahir Sayın, Devrimci Karargah operasyonunda kırmızı alarm verilir verilmez yurtdışına çıktığı için yakalanamaz. Ayrıca yine Salih Mahir Sayın gibi bazı örgüt mensupları da operasyonun yapıldığı gecede, polisler sabit oldukları adreslere gelmeden ikametgahlarını terk etmişlerdir. Güvenlik güçleri yukarıda yazdığım Saiklerle, Devrimci Karargah Örgütüne nerden bir sızma olduğunu tespit etmek için, örgüt mensuplarının üzerinden bir çalışmaya başlarlar ve örgüt içinde faaliyet gösteren Necdet Kılıç'ın, Emniyet ile bağlantılılarının olduğunu görürler. Örgütsel irtibatı olan Devrimci Karargah'tan tutuklu Necdet Kılıç’ın, Emniyet birimleri adreslerine kayıtlı telefonlar ile irtibatlı olduğunun teknik ve istihbarati bağlamda tespit edilmesinin sonra, Kılıç'ın ilişki ve irtibatları üzerinde yoğun bir şekilde çalışılmaya da başlanılır. Necdet Kılıç'ın kullandığı kendi adına kayıtlı telefonları vardır. Ancak incelemeler Kılıç ile irtibatlı olan bir diğer telefon da ilgi ve dikkatleri üzerine çeker. Çünkü bu telefon yalnızca bir diğer telefonla görüşme için kullanılmakta ve fakat başka hiçbir şey için kullanılmamaktadır. Bu iki hattın yalnızca birbirleri ile olan irtibatı, Organize Suç ve Terör Örgütü mensuplarının kullandığı yöntemleri çağrıştırmakta ve yalnızca kendi aralarında irtibatları olmaları da şüpheleri üzerine çekmektedir. Elbette telefon numaraları ile ilgili şüpheler sadece bunlarla sınırlı da değildir. Telefon numaralarının ardışık olması rakamlarının varlığı, bu ardışıklığa karşın farklı kişiler adına alınmış olmaları, yalnızca birbirleriyle irtibatlı olmaları, Emniyetten bilgi sızdırdığı, bilgi aldığı düşünülen Necdet Kılıç ile aynı adresten görüşmeler yapıyor olmaları ve bir takım çok önemli istihbarati çalışmalara göre, kafası çalışan polislerin ve Polis Akademisi mezunu çok başarılı amirlerin şüphelerini daha da arttırır. Ayrıca özellikle kafası çalışan derinlerle de irtibatlı sol örgütlerin, teknik takipten kurtulmak amacıyla kullandıkları yöntemler düşünüldüğünde / değerlendirildiğinde, Devrimci Karargah üyesi bir kişinin, şüpheli bir irtibatı olarak bu numaranın belirlenmesi ve şüpheli bir telefon olarak tespit edilerek dinlemeye alınması da çok ama çok normaldir. Bir diğer anlatımla asla anormal değildir. Kısacası önce Necdet Kılıç'ın kullandığı düşünülen telefonlar dinlemeye alınır. Necdet Kılıç'ın adına kayıtlı diğer telefon(lar) dinlemeye alınır. Teknik analizde yalnızca birbiri ile irtibatlı olan bir diğer telefon numarası daha dinlemeye alınır. Bu numaralar için de 07.11.2009 tarihli 2009/1860 nolu karar ile IMEI’ler üzerinden yasalara ve mevzuata uygun bir şekilde teknik takip kararının alınması söz konusudur. Hanefi Avcı; ısrarla ve özellikle neden benim kullandığım telefonu değil de Kezban Küçük'ün telefonunu dinlemeye başladılar diye sormakla kamuoyunun kafasını, kendi medyatörleri üzerinden karıştırmaya çalışmaktadır. Aslında Avcı’nında çok iyi bildiği gibi, polis “örgüt merkezli çalıştığından dolayı” öncelikle Necdet Kılıç ile alansal açıdan ilişkili gözüken telefonları ve bu nedenle de Kezban Küçük'ün telefonunu dinlemeye almaktadır ki bundan daha yasal ve doğal bir durum yoktur / olamaz. Ayrıca Hanefi Avcı; kitabında ‘benim telefonlarımı dinlediler’ derken, tutuklanması ile basına yaptığı açıklamalarında da; ‘neden benim telefonumu dinlemediler’ şeklinde bir soru sorarak, kendisi ile bile çelişkiye düşmektedir. Şimdi yukarıda ifade edilen kafa karıştırıcı sorulara bakılacak olursa; ‘Polis Devrimci Karargah'ı neden IMEI üzerinden dinledi?’ denilebilir. IMEI üzerinden teknik takip yapılmasının nedeni, kesinlikle Hanefi Avcı’nın dediği gibi hedef saptırma amaçlı değildir. IMEI için karar alınmasındaki amaç, örgüt mensubunun tespit edilemeyen başka bir hattı daha telefonda kullanması durumunda iletişiminin tespit edilmesi açısındandır ve bunun böyle olduğunu da bütün istihbarat şube müdürlüklerinde çalışan ve temel istihbarat kursu almış olan her memur da bilir ki bunu Hanefi Avcı’nın bilmemesi de asla söz konusu değildir. Ama Avcı gerçeği çarpıtarak kamuoyunu, medyatöreri aracılığı ile yanıltmaya çalışmaktadır. Yapılan araştırmalar ve incelemeler sonucunda Necdet Kılıç adli dinlemeye alınır, Kezban Küçük'ün telefonunda ki dinlenmeye de son verilir. Bir diğer anlatımla, örgütsel tarzda kullanılan telefonlardan Necdet Kılıç adına kayıtlı olan telefonun ve numarasının, gerçekten kendisi tarafından kullanıldığının anlaşılması üzerine adli dinleme ve takip başlatılır. Diğer telefonun ise Kezban Küçük tarafından kullanıldığı, Necdet Kılıç’la irtibatlı olduğu, ancak telefonun yalnızca Hanefi Avcı ile özel bir ilişki bağlamında kullanıldığının anlaşılması üzerine, dinleme süresi dolmadan teknik takibe son verilir. Bu bağlamda, ADSL kayıtları da polisin tespitlerini doğrular niteliktedir. Kezban Küçük, Necdet Kılıç'ın evinden internete de bağlanmaktadır. Savcılık hem Necdet Kılıç'ın telefonlarını, hem de bilgisayarını ve internet bağını da takibe almaktadır. Bu nedenle güvenlik güçleri, Necdet Kılıç'ın evine / adresine kayıtlı olan ADSL abonesini de uzun süre, usulüne ve yasalara uygun bir şekilde takip eder. Necdet Kılıç'ın evinden arama yapan bir telefonun Kezban Küçük'e ait olduğunu dinlemeler neticesinde anlaşıldığı gibi, aynı evden kezbankerman@hotmail.com isimli e-mail üzerinden de Kezban Kerman Küçük'ün internete bağlandığı, e-mailleştiği de tespit edilir. Bir diğer anlatımla, toplanılan istihbarati verilere göre, Kezban Küçük hem Necdet Kılıç'ın evinden aramalar yapmakta, hem de aynı zamanda bu evden internete de bağlanmaktadır. Bu bilgiler analiz edilip, beyin fırtınası yöntemiyle Polis Akademisi mezunu genç amir arkadaşlar tarafından harmanlanınca, Kezban Küçük'ün Necdet Kılıç'ın evinden internete bağlandığı, Kezban Küçük hakkındaki tespitlerde yanılmadıklarını, bu numaranın Necdet Kılıç'la irtibatlı olmasının yanı sıra, Kılıç'ın evinden aramalar da yaptığı ve Kezban Kerman Küçük'ün Necdet Kılıç'ın evinde kaldığını / evine gelip gittiğini de doğrulanmaktadır. Sonuç olarak, Hanefi Avcı'nın kendisinin dinlenmesi ile ilgili iddialarının aksine, Avcı'nın telefonu hiç bir zaman dinlenmemesi söz konusudur. Kısacası, Avcı'nın ilişki yaşadığı Kezban Küçük’ün telefonu öncelikle Necdet Kılıç isimli ‘Devrimci Karargâh’tan tutuklu bulunan örgüt mensubu ile irtibatlı olduğu için ve telefonun örgütsel bir tarzda kullanılmasından dolayı dinlemeye alınması söz konusudur. Yine bütünüyle hukuka uygun bir şekilde, diğer telefonlar hakkında adli dinleme kararı çıkartılırken, Kezban Küçük'ün telefonu örgütsel amaçlı kullanılmadığı da tespit edilir ve daha dinleme süresi olmasına rağmen, telefonun dinlenmesine son verilir. Kalabalık şehir merkezlerinde ve özellikle de baz istasyonlarının çok olduğu İzmir de Kemaraltı, Ankara da Kızılay, İstanbul’da da İstiklal caddesi gibi yerlerde, telefon görüşmelerinin yapıldığı mekanlar, Hanefi Avcı'nın iddia ettiği gibi 100-200 metre yarı çaplı alanlarla değil metrekare metrekare ile hesaplanabilmektedir. Avcı hem eski model bir emniyetçi olarak miadını doldurduğu için, hem de yeni teknolojiyi ve gelişmeleri kavrayamadığı için, hem de Polis Akademisi mezunu gençleri ve Polis Akademisinde verilen eğitimi aşağıladığı için, bu gelişmeleri kavramakta ve anlamakta kanımca zorlanmaktadır. Nitekim, Kezban Küçük'ün noktasal olarak Devrimci Karargah mensubu Necdet Kılıç'ın evinden arama yaptığı da tespit edilir. Güvenlik güçlerinin Kezban Küçük'ün, Necdet Kılıç'ın evinden arama yaptığını tespit etmesi de yalnızca tamamlayıcı / teferruat bir bilgidir. Hanefi Avcı hem kitabında hem de basın açıklamalarında, dinleme kararı alanların medya mensuplarına; ‘Avcı'nın itibarını sarsacağız’ dediklerini iddia etmekte ve fakat her türlü ismi çekinmeden veren, her türlü suçlamada kolaylıkla herkese karşı bulunan Avcı, bu iddiasını havada bırakmakta / herhangi bir isim vermemektedir. Ya söylediğinin doğruluğuna kendisi de inanmamakta ya da söylediğini somut isme indirgerse yargıdan alacağı cezadan çekindiği için, süpekülasyonlarda bulunarak kamuoyunu medyatörleri aracılığıyla kullanmaya çalışmaktadır. Hanefi Avcı; ‘neden telefon sahibi tespit edilmeden dinlemeye alınmıştır’ demektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, soruşturmayı yürüten genç polisler örgüt merkezli çalışarak, örgütsel davranan telefonları önleyici dinleme kapsamında dinlemeye almakta, bunlardan örgütsel olmayanları ise iptal ettirmektedir. Örgütsel olanları ise adli dinleme kapsamında bir dinleme kararı almaktadır. Kanımızca burada sorulması gereken ve fakat Hanefi Avcı tarafından özellikle gündeme getirilmeyen soru şu olsa gerektir; Hanefi Avcı'nın örgütsel faaliyetlerinin olduğunu bildiği Necdet Kılıç'a neden hat temin ettirdiği ve bu hatları neden örgütsel tarzda sadece birbirleriyle ilişkili olacak şekilde kullandığıdır? Yine IMEI üzerinden dinleme yapılması da Hanefi Avcı’nın da çok iyi bilmesinin gerektiği gibi illegal bir durum değildir. Bu dinlemeler örgütçülerin tespit edilemeyen hatların da iletişiminin tespiti için IMEI üzerinden yapılmaktadır. Ayrıca pek çok örgütçü ya da organize suç yapılanması, kendi telefonlarını kullanmak yerine, ya başkasının telefonunu kullanmakta, ya da ayni telefondan başka başka telefon numaraları ile kullanımlar yapmaktadır. Türkiye’de ki dinlemelere dönük kararların neredeyse yüzde 95’i IMEI numarası üzerinden yapılmaktadır ki bunu öncelcikle bilmesi gereken kişilerden bir tanesi de, vicdanı paslı değilse Hanefi Avcı’dır. Ama Avcı, bu konuda da medyatörleri üzerinden kamuoyunu yanlış bilgilendirmekte ve psikolojik harp sanatı uygulamaktadır. Hanefi Avcı, Necdet Kılıç’la ilişkisi hakkında, hiç bir suç delili bulunmadığını belirtmektedir. Tutuklanmasına sebep olan Devrimci Karargâh Operasyonu hakkındaki bilgileri de Necdet Kılıç'a sızdırmadığını, haksızlığa uğradığını söylemesine karşın, Hanefi Avcı'nın iddiasının aksine, maalesef ki, pek çok Kılıç – Avcı görüşmesinde suç unsuru olan ve suç içerikli olan konuşmalar tespit edilmektedir. Yine Devrimci Karargâh soruşturması kapsamında Necdet Kılıç’ın örgütsel faaliyetleri ile Hanefi Avcı'nın soruşturma kapsamında gerçekleşen hukuksuz icraatları noktasında da birçok delilin elde edildiği söylenebilir. Devrimci Karargâh soruşturması kapsamında Necdet Kılıç’ın dinleme kararının numarasına kadar, Avcı’nın Kılıç’a bilgiler verdiği, bu ikilinin telefon görüşmelerinden anlaşılmaktadır. Hanefi Avcı bu işlemiyle, hem Akademiden de öğrencim olan Devrimci Karargâh örgütüne yapılan operasyonda şehit olan Emniyet Amiri Semih Balaban’ın kemiklerini teröristlere yardım ve yataklık yaparak sızlatmakta, hem de soruşturmanın gizliliğinin içine ederek, bu bilgileri Kılıç’la paylaşarak, "soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu"nu işlemektedir. Necdet Kılıç’ın Devrimci Karargah örgütü ve kendisinin Hanefi Avcı ile bağlantıları çerçevesinde yürütülen soruşturma kapsamında, Avcı ile bağlantılı olarak tespit edilen deliller de susma hakkını kullanmasına rağmen, neredeyse 130 sayfayı bulan ifade vermesi söz konusu mudur? Eğer böyle ise, Hanefi Avcı’nın medyatörlerinin bir kere daha düşünmelerinde yarar var mıdır? Ya da kamuoyu neden bilinçli olarak yanlışa ve bilgi kirlenmesine yönlendirilmektedir. Necdet Kılıç acaba alınan ifadesinde, kendisinin Devrimci Karargah örgütü üyesi olduğunu ve örgüt üyeleri ile olan ilişkilerini itiraf etti ise ne olacaktır? Organik ilişki ve sosyal arkadaşlık ilişkisi tanımlamaları nasıl yorumlanacaktır? Necdet Kılıç, operasyon öncesinde yurtdışına kaçan Devrimci Karargah yöneticisi Salih Mahir Sayın’ın yurtdışına kaçması için telefonla ya da yüz yüze uyarıda bulunmakta mıdır? Kılıç bu konu ile ilgili savcının sorularını acaba nasıl yanıtlamaktadır? Hanefi Avcı, Polis Akademisinden öğrencim şehit Semih Balaban’ın katili Devrimci Karargahla ilgili olarak, ‘Necdet Kılıç’ın onlarla ilgisi yok, Devrimci Karargah uyduruk bir şey’ anlatımını acaba nasıl söylemektedir? Oysa yapılan soruşturmalarda Kılıç'ın bir Devrimci Karargah üyesinin yurtdışına kaçarak operasyonda yakalanmasına engel olduğunun tespiti acaba söz konusu mudur? Necdet Kılıç'ın örgütsel içerikli 7-8 toplantı organize ettiği, Devrimci Karargah'ın yayın organı olan Demokratik Dönüşüm Dergisi yazarlarını bir araya getirmeye çalıştığı ve aktif bir şekilde örgütsel sorumluluk içerisinde organizasyonlar gerçekleştirmesi söz konusu mudur? Hanefi Avcı ve medyatörleri acaba bu konuda ne söyleyecekler ve kamuoyunda bilgi kirlenmesine hala devam edecekler midir? Eskişehir'de Avcı’nın makamında, Necdet Kılıç’ın Hanefi Avcı’yı ziyaret etmesi sonrasında, acaba Kılıç’ın Avcı’dan temin etmeye çalıştığı bir cihaz var mıdır? Şifre neyin nesidir? Hanefi Avcı’nın bu şifreyi ve / veya cihazı Kılıç’a teslim etmesi söz konusu mudur? Sonrasında da, Avcı ile Kılıç’ın farklı iletişim araçları veya farklı telefon numaraları üzerinden irtibat kurmaları gerçekleşmiş midir? Acaba Avcı’nın bu cihazı Necdet Kılıç’a karşılıklı özel temas sağlamak ve ilişkilerinin başkalarınca anlaşılmasını engellemek / perdelemek için vermesi mi söz konusudur? Necdet Kılıç, Hanefi Avcı’nın ‘Haliçte Yaşayan Simonlar’ adlı kitabının yayınlanmasından sonra, örgütsel irtibatlarını arayarak, kitabın 500. sayfasını okumalarını ve telefonunu kapatacağını söylemesi, acaba Avcı’nın kitabının bir iletişim aracı gibi kullanılmasını da beraberinde mi getirmektedir? Hanefi Avcı, Devrimci Karargah örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle takip edilen bir örgüt üyesinin telefon numarasının teknik takibe alındığını kitabında açıklayarak, soruşturmayı deşifre mi etmektedir? Böylelikle de soruşturmanın şüphelilerinin telefonlarının dinlendiğinden haberdar olmalarını mı sağlamaktadır? Avcı aynı aymazlığı içişleri bakanı ile yaptığı görüşmede de tekrar ederek, kendi hakkında yürütülen bir soruşturma olup olmadığını bakana sormakta ve bakanın kendisine evet var demediğini iddia etmektedir. Bakanın zaten böylesi bir durumda Hanefi Avcı’nın Necdet Kılıç’a evet var dediği ve bilgi verdiği gibi bir durumu yapmak gibi bir alternatifi / lüksü yoktur. Bir diğer anlatımla, İçişleri Bakanı, Hanefi Avcı’ya senin hakkında bir soruşturma olduğunu kesinlikle bildiği /bilgisi dahilinde olduğu söyleyemez ve bildiği halde evet var diyemez. Bunu demesi durumunda, senin yaptığın aynı hatayı / yanlışı yapmış olur. Hanefi Avcı Kılıç'a, telefonunun 2009/1860 sayılı karar ile dinlemeye alındığını acaba söylemiş midir? Bu ise Devrimci Karargah soruşturmasının gizliliğinin açıkça ihlal edilmesi anlamına geliyor diyenlere nasıl bir yanıt verilebilir? Hanefi Avcı’nın kendisi medyatörleri aracılığı ile kamuoyunu yönlendirmeye çalışırken; ‘suç teşkil eden hiçbir işlem ve konuşmasının bulunamayacağını’ söylemesine rağmen, acaba yapılan telefon dinlemelerinde, Kılıç’ın ve hatta arkadaşlarının, takipten kurtulması için, birçok istihbarat teknik ve metodunun deşifre edilmesi, görüşmelerinin gizlenmesi amacıyla, aralarında ankesörlü telefon ve dinlenmediğini bildikleri makam telefonu üzerinden yapmaları / gerçekleştirmeleri acaba nasıl açıklanabilir? Örgütsel organizasyonlardan, soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesine, gizli toplantılar icra edilmesinden, örgüt mensupları için fuhuş organizasyonlarına kadar, birçok örgütsel suçla bağlantılı olduğu anlaşılan Necdet Kılıç'ın, örgütsel faaliyetlerinin bulunmadığının yılların emniyetçisi ve bir kahraman olarak lanse edilen Hanefi Avcı tarafından ifade edilmesi, gerçekten de çok dikkat çekici değil midir? Kanımca ki bu düşüncem Hanefi Avcı’nın medyatörlerinin yazdıklarının aksine, Avcı-Kılıç ilişkisi ve Kılıç'ın Devrimci Karargah örgütü içerisindeki faaliyetleri göz önüne alındığında, Avcı’nın takip edildiği için Devrimci Karargah örgütü soruşturmasına dahil edilmesinden ziyade, Kılıç’ın örgütsel faaliyetlerinden dolayı, Hanefi Avcı'nın da birçok illegal işlemi gerçekleştirdiği sanki ortaya çıkmakta mıdır? O zaman, Hanefi Avcı’nın sahte bir Süpermen edasıyla; ‘…hiçbir hukuka aykırı beyanımı bulamazlar, benimle ilgili hiçbir delil emare yok, benim hiçbir suç içerecek davranışım konuşmam ilişkim olamaz, ellerinde normal kabul edilmeyecek bir konuşmam olamaz…’ demesi ne kadar da havada kalmakta ve gerçekler ile hiç örtüşmemektedir. Kanımca, Hanefi Avcı, başta Devrimci Karargah soruşturmasının gizliliğini ihlal etmek olmak üzere, bir örgüt üyesi olan Necdet Kılıç’ı polis takibinden kurtulabilmesi için bir çok suç içerikli beyanda bulunması sanki söz konusu mudur? Acaba Hanefi Avcı, Kılıç’ın kendi özel işlerini ve onun arkadaşlarının işlerini takip etmek için, başka illerdeki adli konularla ilgili Eskişehir'de kendisinin il emniyet müdürü olduğu süreç içerisinde, hem de Eskişehir emniyet müdürlüğü istihbarat şubesi üzerinden, hiçbir teknik takip yaptırıp yaptırmaması söz konusu mudur? Bunlar yapılırken herhangi bir hakim ve mahkeme kararı alınmış mı / alınmamış mıdır? Eğer böyle bir şeyler de varsa, acaba Avcı’nın medyatörleri bu konularla ilgili ne diyecekleridir? Kamuoyunu gene nasıl bilgi kirliliği ile zehirlemeye çalışacaklardır? Hanefi Avcı İD Başkanlığı’nın idari işleyiş ve teamüllerini ifşa ettiği, gizli belgeleri açıkladığı gerekçesiyle soruşturma açılmasını eleştirmesine rağmen, mülkiye ve emniyet müfettişleri, bu durumu kesinlikle soruşturmak zorundadır. Soruşturmak zorundadır çünkü; Devlet Memurları Kanunu 31. maddesine göre, gizli belgeleri ifşa etmek suçtur. Avcı gizli belgeleri ifşa etmekle kalmamış, ayrıca istihbarı işleyişi hem kitabında ifşa etmiş, hem de Devrimci Karargah mensubu Necdet Kılıçla paylaşmıştır. Hanefi Avcı yargı mensuplarını aşağıladığı, ağır ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle soruşturma açılmasını da yaptığı basın açıklaması ile haksız bir şekilde eleştirmesine rağmen, emniyet ve mülkiye müfettişleri bu konuda da soruşturma açmak zorundadır. Çünkü; Hanefi Avcı kitabında, Ergenekon soruşturmalarından Balyoz'a, Şemdinli olaylarından Erzincan Savcısıyla irtibatlı Ergenekon’a kadar, birçok davanın savcısını kendi sübjektif kanılarına dayalı olarak suçlamaktadır. Bütün yürütülen soruşturmaların hepsinin de cemaatin komploları olduğunu ileri sürmektedir. Hatta Hanefi Avcı'nın paranoyalarına göre, son 10-15 yılın genç jenerasyon hakimleri, savcıları, emniyet amirleri, müdürleri, subayları, MİT’çileri ve hatta gazetecileri, iş adamları, doktorları ve dahi mühendisleri, çalıştıkları kurumlardan kapı dışarı edilmelidir. Çünkü, bunların hepsi de cemaatçidir. Kanımca, böylesi saçma bir yaklaşıma, kargalar bile gerileri ile gülmektedir. Avcı kitabında sayfa 515 ve 519 gibi pek çok yerde; ‘…Savcı Şanal'ın Eskişehir'deki ev aramaları esnasında talep ettiği uygulamayı şüpheyle karşıladığını…’ belirtmektedir. Adeta bir kahin Nostradamus gibi davranan Avcı, Şanal'ın niyetini / düşüncesini okumaktadır ve; ‘…Erzincan soruşturmasının cemaatin emriyle yürütüldüğünü…’ anlatmaktadır. Sanırım Hanefi Avcı’nın bu ve benzeri fahiş hataları yapmasının nedeni, Polis Akademisinde okuduğu yıllarda İngiliz Kemaller denilen İngiltere ekolünden gelen, master ve doktora çalışmasını İngiltere’deki üniversitelerde yapan öğretim üyesi arkadaşlardan ders almamış olmasındandır. Aksi halde, böylesi hiçbir dipnotu, referansı olmaksızın, ‘ben söyledim, oldu’ düşüncesi içinde aklından her geçeni yaz(a)mayacaktır… Avcı kitabının 528 ve 529’uncu sayfalarında; ‘Ferhat Sarıkaya'nın Asayiş Kolordu Komutanı ve zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı zanlı olarak iddianameye koymasının akılla ve mantıkla izah edilmesinin mümkün olmadığını…’ belirterek, kanımca gene çizmeyi aşmaktadır. Akademik bir çalışmada, master ya da doktora çalışmasında böylesi bir değerlendirme yapılacak olsa, bilimsel bir yazımda ya da tebliğ de belirtilse, belki mazur görülebilecek olan bu durum, kitabın içinde bütünüyle itham eder bir şekilde yazılınca, Hanefi Bey saçmalamış demekten baksa bir seçeneği üzülerek söylemeliyim ki bana bırakmamaktadır. Hanefi Avcı, şu anda devam eden Emin Aslan soruşturması ile ilgili de resmen avukatlık yapmakta ve; ‘…Ben yaparım o yapmaz…’ diyerek, devam eden soruşturmayı etkilemeye çalışmaktadır. Hanefi Avcı’nın böylesine savunduğu Emin Aslan’dan, ya da kitabının sayfalarının içinde avukatlığına devam ettiği Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’den, Sakarya eski Emniyet Müdürü Faruk Ünsal’dan, İDB Sabri Uzun’dan, Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Mustafa Gülcü ve Celal Uzunkaya’dan, herhangi bir geri dönüt alamamakta ve bu saydığım kişilerin hiç birisi de kendisini herhangi bir şekilde savunmamakta, adeta sessizleri oynayarak yollarına acaba neden devam etmektedir. Hanefi Avcı yaptığı basın açıklamaları ile hakkında devlet yöneticilerini aşağıladığı, terör örgütü mensuplarını övdüğü gerekçesiyle soruşturma açılmasını da eleştirmektedir. Oysa bir Emniyet Müdürünün terör örgütü mensuplarını övmesi, örgüt mensuplarıyla yakın temas içerisine girmesi durumunda hakkında soruşturma açılması hiçte anormal bir durum olmasa gerektir. Hanefi Avcı kitabında terör örgütü ve mensuplarına bakış açısını “Neden Yazıyorum” bölümünde ve çok farklı sayfalarda onlarca kez tekrar ederek açıkça anlatırken (sayfa: 8, 9, 13, 98, 130, 131, 139, 132, 133, 34, 135, 136, 137 gibi); ‘…terör örgütü mensuplarının bilgi ve becerilerinin kendisinde hayranlık oluşturduğunu, davaları uğruna yaptıkları eylemlerin takdir edilmesini gerektiğini…’ belirtmektedir. Hanefi Avcı ayrıca bir değişim yaşadığını kutsal bildiği devlet değerlerini yıktığını, millet olmamızı sağlayan, bize ruh veren değerlerde sorunlar olduğunu da kitabının 3. Sayfasında açıkça belirtmektedir. Kanımızca, Avcı'nın, Devrimci Karargâh mensubu Necdet Kılıç ile yakınlığı da Avcı'nın örgüt mensuplarına duyduğu ve Stockholm Sendromu seklinde de ifade edilebilecek olan bir sempatisinin doğal sonucudur. Hanefi Avcı basın açıklamasında EGM’nü hedef göstererek, Emniyet'in yaptığı dinlemelerin denetlemeye açık olmadığını belirtmektedir. Oysa, MİT ve Jandarma bu şekilde bir dış denetlemeye açık değilken, EGM’nin İDB’lığı 6 farklı olayla ilgili olarak, tam 23 kez denetime tabi tutulur ve bunların hiçbirisinde de usulsüz bir uygulamanın olduğu ya da dinlemenin varlığı tespit edilemez. Mevcut yasal düzenlemelerle, mahkeme kararı olmaksızın hiç kimsenin dinlenemeyeceğini Türkiye'de en iyi bilen / bilmesi gereken kişilerden olan / olması gereken Avcı'nın, bu iddiası bilgi eksikliğinden değil, kanımızca kişisel beklentilerden ya da kişisel beklentilerinin kesilmesinden / karşılanmamasından kaynaklanması söz konusudur. Bu konuda da en çarpıcı örnek olarak İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan’ın görevden alınması sonrasındaki Hanefi Avcı’nın yaptıkları örneklem olarak sayılabilir / düşünülebilir. Oysa ve yüzde 100 şekliyle, emniyette mahkemelerin kararı olmaksızın, teknik takip ve telefon dinlemeleri ile ilgili ne iç yazışma yapabilir, ne de Telekominikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) böylesi bir iletişim tespitine izin verebilir. Kısacası her şey ama her şey hukuka uygundur ve yerindedir. Üstelik İDB, 2006’dan bu güne kadar, aralarında usulsüz (kanunsuz) dinleme iddialarının da ele alındığı 6 farklı çalışma alanında 23 kez inceleme ve denetlemeden geçmesine rağmen, Osman Ak’ların yaptığı ve Hürriyet’te ‘İşte 7. Kat Çetesi’ şeklinde verilen haberdeki gibi usulsüz dinlemeleri asla ama asla yapmamaktadır. Hanefi Avcı’nın kitabında iddia edilenin aksine, Devrimci Karargah soruşturması kitabın yayınlanması ile değil, Nisan 2009'da Orhan Yılmazkaya’nın bir çatışmada öldürülmesi ile derinleştirilmeye başlanır. Avcı yine soruşturmayı tersinden, isterseniz sız buna k……dan da diyebilirsiniz, okuyarak kitabı yüzünden tutuklandığını belirtir. Oysa Devrimci Karargah operasyonundan haberdar olan Hanefi Avcı, kanımca kitabını yayınlatarak, Devrimci Karargah örgütü ile yapılacak olan mücadelenin önünü almaya çalışmaktadır. Ya da çalışmakta mıdır? Devrimci Karargah üyesi Necdet KıIıç’ın kullandığı belirlenen telefonlar, Kasım 2009'da hakim kararı ile teknik takibe alınır. Necdet Kılıç hakkında da Ocak 2010'da adli soruşturma kapsamında dinleme kararı alınır. Belirtilen bu tarihlerde ne Hanefi Avcı’nın kitabı vardır, ne de kitabı yayınlanmıştır. Hatta o tarihlerde, Avcı’nın bir kitap yazdığı dahi bilinmemektedir. O da zaten yaptığı açıklamalarla, ailesinden bile gizli olarak bu kitabı yazdığını belirtmektedir. Avcı’nın kitabı Ağustos 2010'da yayınlanır. Kısacası, Hanefi Avcı'nın yazdığı kitap nedeniyle soruşturma kapsamına alındığı iddiası tamamen asılsız ve gerçek dışıdır. Hanefi Avcı yine tam bir paranoya ile yaptığı basın açıklamasında, medya mensuplarının da dava sanığı olmaktan korktukları için, bu konularda yazıp çizemediklerini belirterek, bir diğer sübjektif değerlendirmeyi daha ifade etmektedir. Avcı’nın bu iddiası da, aynen diğer gerçek olmayan savlarında da söz konusu olduğu gibi, hiç bir bilimsel delile dayanmaksızın, yalnızca düşünce açıklamaktan ibaret bir durumdur. Hanefi Avcı, basın mensupları ile görüşülerek, Avcı’nın iddia ettiği konularla ilgili yazı yazmamaları istendiğinden, medya patronlarının sanık olmaktan korktuklarından, programların planlanmasına rağmen yayından kaldırılmak zorunda kaldıklarından da bir paranoya mahsulü olarak söz etmektedir. Hanefi Avcı, medyaya yaptığı açıklamalarında; ‘…adalet makamının hiç bir sorusuna cevap vermeyeceğini…’ de belirtir. Bu değerlendirme ile Hanefi Avcı'nın bu sözlerinden hareketle, gözaltı Avcı’nın sorgusunda ‘susma hakkını’ kullanacağı anlaşılmaktadır. Ancak, Diyarbakır da Hizbullah’ın örgütlemesi ve onlara silah temin edilmesi ve PKK’ya karşı kullanılması ile ilgili, Sarp Kuray’ın içeri tıkılıp, 16 Haziran Örgütünün, Devrimci Karargah adına devşirilmesi ile ilgili, Bedri Yağan’ların öldürülüp Mustafa Karasu’ya örgütün paketlenip teslim edilmesi ile ilgili, Kürt İşadamlarının öldürülerek Sakarya - Sabanca üçgeninde ölülerinin atılması ile ilgili, acaba Hanefi Avcı bildiklerini şimdi değilse ne zaman anlatacaktır?.. Hanefi Avcı bu bildiklerini hakimlere / savcılara / yargıçlara değil de kime söyleyecektir. Yukarıda saydığım bütün bu ama çarpık ama çapraz ilişkilerde, bire bir aktif görev alan Hanefi Avcı, eğer bu bildiklerini, en azından Ali Bayramoğlu’na Cem Ersever’in öldürülmesinden söz ettiği kadarını bile söylemiyorsa / anlatmıyorsa, ya derin devletin tetikçisi ve eylem planlayıcı olarak çalışmakta olan bir ‘milliyetçi-muhafazakâr uyuyan damar’ olduğunu açıklamalı ya da bu konuların hiç birisinde de devlete doyurucu bilgiler vermediği için ve şimdi de çığırtkanlıklarla kendisini kurtarmak arzusu taşıdığı için kaderine razı olmalıdır. Sorgulamalarda susma hakkının kullanılması, özellikle sol örgütler ve üyeleri tarafından tercih edilen ve yapılan bir eylemdir. Ve bu eylem ile gözaltı işlemini aynı zamanda protesto etme anlamını taşıyan, örgütsel bir tavır söz konusudur. Oysa Hanefi Avcı’dan beklenilen, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında elde edilen delillerle ilgili kamuoyunun tatmin edici bir şekilde bilgilendirilmesi ve Devrimci Karargah ve üyeleri ile bir irtibatı yoksa, bunu ikna edici bir şekilde ortaya koymasıdır. Hanefi Avcı, bütün bunları yapmayıp, yıllarca sorguladığı sol örgüt mensupları gibi, kendisi de sorguda susma hakkını kullanacağını deklare etmekle, soruşturma kapsamında güçlü delillerin polis tarafından elde edildiğini bildiği ve bunları çürütecek hiçbir açıklama getiremeyeceğinden dolayı, acaba böyle bir yolu mu tercih etmesi söz konusudur? Hanefi Avcı’nın, yargı mensupları yerine, kendisini terminatörden bile daha fazla koruyan ve kollayan ‘medyatör’lerine sürekli açıklamalar yapması, onlarla sıklıkla telefonlarda görüşmesi, fakslar çekmesi, cep tel üzerinden mesajlar atması ile iletişim kurması söz konusu olmaktadır. Bununla da amaçlanan, geçmişten günümüze gazetecilerle olan ilişkisini kullanarak, kamuoyu desteğini sağlaması ve kamuoyunu kendi yanına çekmek düşüncesi ile
<< Önceki Haber HANEFİ AVCI’NIN ‘MEDYATÖR’LERİ ‘TELEŞNİKOF’LARI... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER