İçimizdeki Almanlar!


Ankara merkezli hararetli gündemlere bir virgül koyup Almanya-Türkiye maçı için Berlin'e geldik. Gerçi burada da sıcak gündemler vardı. Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başmüzakereci Bağış da resmi temaslar için buradaydı ama maç her şeyin önüne geçti. Maçın saha içi boyutuyla ilgili çok şey söylendi. Ama bence bu maçın asıl konuşulması gereken boyutu saha dışındaydı. Gün boyu Berlin zaten bir Türk şehri görünümündeydi, tarihi olimpiyat stadına adım adınca gördük ki Almanlar azınlıkta kalmış. Almanya'nın, hatta Avrupa'nın muhtelif yerlerinden gelen binlerce Türk, Almanlar adına ayrılan bölümlerin biletlerini alınca stat kırmızıya bürünmüştü. İtiraf etmek gerekirse Almanya ilk golü atıncaya kadar 'aramızdaki Almanlar'ı fark edememiştim. Güzel olan da şuydu tabii, Türkler ve Almanlar karışık oturdu, beraber maç seyretti. Hiçbir olumsuzluk da yaşanmadı. Sıkı bir futbol izleyicisi olan Almanya Başbakanı Merkel bir ara protokol kurallarını da bir kenara bırakıp şeref tribününde zafer turuna çıksa da maç sonrasında kara kara düşünmüştür. Şöyle düşünelim; maç İstanbul'da. 75 bin kişilik statta Alman bayrakları ve Almanlar çoğunlukta oturuyor. Üstelik sizin dilinizi biliyor, birçoğu da sizin vatandaşınız. O ülkenin başbakanı olarak ne düşünürdünüz? Cuma gecesi stadın haline bakıp geleceğe daha umutla bakan Merkel mi yoksa Erdoğan mı derseniz tartışmasız Erdoğan'dır derim. Dediğim gibi sahanın içi heyecanlı değildi. Hiddink yönetimindeki Milli Takım maalesef umut vermiyor. Cuma gecesi sahaya çıkan ilk on biri görüp, ilk çeyreği izledikten sonra umudumuz da kalmamıştı. Futbolda yenilmekte var. Ama ezildik. Üzücü olan da bu. Bir diğeri de Mesut'un ıslıklanmasıydı. Oysa biz Mesut yüzünden Real Madrid'i bile izlemeye başlamıştık. Zaten takım kötüydü, sahada eziliyorduk. Üstüne de Mesut ıslıklanınca benim için maç erken bitmişti. Aslına bakılırsa maç öncesi sohbet ettiğimiz ve maçı beraber izlediğimiz TTNet Genel Müdürü Tahsin Yılmaz'ın anlattığı IPTivibu beni daha çok heyecanlandırdı. Çünkü IPtivibu uygulaması ile TTnet yayıncılıkta bir çığır açıyor. Kısa sürede de büyük ilgi göreceklerinden şüphem de yok. Zaten iki bin kişi üzerinde test etmişler. Kullanıcılar 'bağımlı' haline gelmiş. Beni düşündüren bu yeni nesil yayıncılıkta biz ne yapacağız? Düşünsenize IPtivibu uygulaması ile her birey biraz asılsa şahsına ait bir televizyon kanalı bile kurabilir. Hedeflerini belirler, istediği kişilere özel yayın yapabilir. IPtivibu teknolojisinin ayrıntıları haber sayfamızda mevcut. Benim kafamı meşgul eden bu yeni nesil yayıncılığın Türkiye'de nelere yol açabileceği? Sistem aslında çok basit. ADSL internet hattınıza ilaveten bir kutu veriliyor. Yüksek kalitede yayın izliyorsunuz. Ama işin yeniliği şurada: interaktif bir platforma sahipsiniz. İstediğiniz yayını istediğiniz anda izleyebiliyorsunuz. Televizyon size değil siz ona hükmediyorsunuz. Canlı yayını durdurabiliyor, kaydedebiliyor, geri alıp tekrar izleyebiliyorsunuz. Bir kanalı izlerken öbürünü kaydedebiliyorsunuz. Aile içi tartışmalar da bitiyor. Siz maç izlerken sistem diziyi kaydedebiliyor. Kumandayı kapanın krallığını bitiriyor. Televizyonla internet buluştuğu için internette yapabildiğiniz her şeyi televizyonda da yapıyorsunuz. Bence asıl yenilik şurada. Bu sistem tüm yerel kanalları bir anda ulusala çevirebiliyor. Ya da tüm yerel şirketleri ulusala çevirebiliyorsunuz. Nasıl olsa herkesin verileri sisteme kayıtlı. Mesela doktorları ilgilendiren bir projeniz var. Sistem IP tanımlı olduğu için sadece doktorlara özel TV yayını yapabilirsiniz. Ya da sadece bir kesimi ilgilendiren bir reklam çalışmanız var. Abonelerin IP kayıtları üzerinden hedef kitleyi tanımlayıp sadece onların televizyonlarında yayınlanacak bir reklam filmi çevirebiliyorsunuz. Dediğim gibi, bu platformda yapabilecekleriniz hayallerinizle orantılı. Şurası kesin, TV yayıncılığında yaptıkları bu değişim siyaseti de ekonomiyi de etkileyecek. Yakın gelecekte olmaz belki ama bir gün mitinglere bile gerek kalmayacak. Liderler TV izleyicisine ve hedef kitlesine doğrudan ulaşacak. Yani bu iş sadece televizyon yayınlarıyla ilgili bir şey değil. Türkiye-Almanya maçı mı yoksa Yılmaz'ın anlattıkları mı derseniz, beni "Yeni Nesil TV-internet daha çok heyecanlandırdı" derim. Berlin'le ilgili son bir not: Ne zaman Berlin'e gelsem aklım ıhlamur ağaçlarında kalır. Sahi, biz şehirleşmeyi beceremiyoruz da ağaç dikmeyi de mi beceremiyoruz?
<< Önceki Haber İçimizdeki Almanlar! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER