"Muhteşem Yüzyıl" kimin fantezisi?


Bizim tarih temalı TV ve sinema yapımlarımız neden hep suni solunumla yol almaya çalışıyorlar? Suni solunum diyorum çünkü tarih temalı bir yapımda gerçek soluklar tarihi bilgi ve belgelerden alınır. Fantezilerinizle hareket edemezsiniz tarihte. Manipülasyon yapamazsınız. İslam ve Osmanlı tarihi söz konusu olunca nedense oryantalist bakış açısı zirve yapıyor. İlber Ortaylı'nın bir cevabı geldi aklıma. Sanırım İstanbul Kanatlarımın Altında filmiyle ilgili konuşuyordu. "Ben sanatçıyım, tarihe uymak zorunda değilim falan diyorlar, ama saçmalamak zorunda hiç değilsiniz" demişti hoca. Kanuni Sultan Süleyman'ı anlatan "Muhteşem Yüzyıl"ın fragmanını defaatle izledim. Açık söylemek gerekirse Muhteşem Yüzyıl mı, Erotik Yüzyıl mı karar veremiyorsunuz. Harem ve kadın düşkünü bir Süleyman profili çıkıyor karşınıza. "Sanat için sanat" yapıyorsanız bile, milletin ortak tarihi kimsenin dilediği gibi kullanacağı bir orta malı değil. Aşk-ı Memnu'yla Halid Ziya'yı, Yaprak Dökümü'yle Reşat Nuri'yi taciz ettiniz. Tarihin gösterdiği Süleyman'ın yerini, sizin fanteziniz 'Erotik Süleyman' alınca sanatsallık tavan mı yapacak? Kuşkusuz hayır. Belki reyting tavan yapacak ama kim kaybedecek? Millet ve tarih. Kimse Kanuni'yi putlaştırdığımı düşünmesin. Konu Kanuni'yse hem pompalanan malzeme hem de hakiki malzeme ortada. Tarihçi olmak şart değil. Açar bakarsınız İsmail Hakkı Uzunçarşılı'yı, İsmail Hami Danişmend'in Kronoloji'sini, Yılmaz Öztuna'yı, Hammer'i... Bunların eserlerinden Müneccimbaşı, Aşıkpaşazade ve Naima gibi üstatların o konudaki görüşlerine de ulaşabiliyorsunuz. Hangisinde "harem sevdalısı erotik bir Süleyman" imajı varsa işte burada der koyarsınız ortaya. Hiçbirisinde "Muhteşem Yüzyıl'ın 'pompaladığı' Süleyman yok. Son seferi Zigetvar'da savaş meydanında ölen bir Sultan var. Yılmaz Öztuna'ya göre, öleceğini bile bile sefere çıkan, sarayda ölmekten korkan, er meydanında ölmeyi arzulayan bir Süleyman. Bu son seferine hastalığı sebebiyle araba ve tahtırevanla götürülür ve sadece şehirleri geçerken ata biner Sultan. Bizden önce Batılılar'ın 'Muhteşem Süleyman' yaptığı ve sergilere konu ettiği bir simayı, reyting uğruna yerle bir etmenin özel bir amacı olmalı. Yapımla ilgili kritikler ve tarihçilerin isyanı da ortada. Devletlerin ve bireylerin istikbali mazinin kökleriyle beslenir. Geçmişinize dönüp bakacaksınız. Ama adam gibi. Tarihin üzerine sanat faaliyeti inşa ederken bile ayaklarınız yere basacak. Yani dengeli olacaksınız hitap ettiğiniz millete karşı. Çünkü o milletin tarihini ekranda resmedeceksiniz. Kitaplar, ekranlar kadar yoğun ulaşamıyor milletin dimağına. Tarihi bir şahsiyete ve tarihe iftira etmemeli. Şahsına ve kalemine saygı duyduğum Ahmet Altan, Kanuni ile İbrahim Paşa arasındaki yakınlığa öyle bir kimlik biçti ki şaşırdım doğrusu. Muhafazakârlık ve dindarlık elbette farklı şeylerdir. Muhafazakârın neyi muhafaza ettiğidir önemli olan. Tarihçi değilim ama baba yadigârı sadrazam Piri Mehmet Paşa'yı azledip yerine Pargalı Makbul İbrahim Paşa'yı sadrazam yapmasını, Kanuni'nin hatalarından biri olarak gördüm hep. Müneccimbaşı, şehzadeliğinden beri arkadaşı olan Pargalı İbrahim'in, Kanuni Süleyman'ın ayaklarını yıkadığı suyu içtiğini söylüyor. Müneccimbaşı ve ondan nakille İsmail Hami Danişmend, bu dalkavukluğa (tabasbus) işaret ediyorlar. Kanuni'nin gençliğinde Manisa Valiliği yaparken İbrahim Paşa'yı tanıdığı ve çok iyi dost oldukları bir gerçek. Tarihçiler İbrahim Paşanın güzel sesinden ve güzel yüzünden de bahsederler. Kanuni'nin İbrahim Paşayı teamüllere aykırı olarak Hasodabaşılıktan Sadrazamlığa terfi ettirdiğinden de. Ama başka bir şey yok. Beraber yatıp kalkmışlar falan bunlar şehir efsanesi. Ahmet Altan bu iddiasını nereye dayandırıyor bilmiyorum. Kadın düşkünlüğünün de çocuk sayısıyla ölçülebileceğini sanmıyorum. Giacomo Casanova'nın kaç çocuğu olduğunu bilen var mı?
<< Önceki Haber "Muhteşem Yüzyıl" kimin fantezisi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER