Duygusuzluk


Uzun yıllar önce karlı bir pazar günü evde oturuyorken aklıma bir şey geldi. "Bugün GS'ın Feriköy'le maçı var. Kar çok bastırmış sayılmaz. Çok kimse de, çok trafik de yoktur. Gidip seyredeyim" dedim. Gençlik işte. Kar, soğuk tedirgin etmiyor. Sultanahmet Meydanı'na açılan bir sokakta oturuyorduk. Yirmi otuz metre yürüyüp meydana gelince karşılaştığım güzellik çok etkileyiciydi. Sultanahmet ve Ayasofya minarelerinin üstünde karlar uçuşuyordu. Ortalık bembeyazdı. Bir kadın, kucağındaki çocuğuna sarılmış düşmeden yürümeye çalışıyor. Otobüs durağında birkaç kişi var. Levent otobüsüne rastlarsam, bineceğim. Barbaros Bulvarı'nın uygun bir yerinde inip Ali Sami Yen'e yürümeyi düşünüyorum. Otobüs çabuk gelmezse cayıp arkadaşlarımın bulunduğu semte giderim diyordum. Durağa varır varmaz Levent otobüsü geldi ve hemen atladım. Çok kalabalık değildi. Oturacak bir yer bile buldum. Kar yağmaya devam ediyor, otobüs yavaş yavaş ilerliyordu. Güzel bir İstanbul günüydü. İstanbul'un, her mevsiminde güzel günleri vardır ve çoktur. İçine kapanmış bir İstanbul ayrı bir güzelliktir. Tabii, kar yağışı problem oluşturmaya başlamazsa. Barbaros Bulvarı üzerinde, Balmumcu civarında indim otobüsten. Kar yağışı daha da artmış ve tipi halini almıştı. Hem iri tanelerle yağıyor hem yüzüme çarpıyordu. Pardesümün yakasını kaldırdım, kaşkolumu çeneme doğru çektim, koşmaya başladım. Ali Sami Yen solda bir yerdeydi, tahminen gidiyordum. Meğer epeyce yol varmış. Koşuyu bazen hafifletip dinleniyor, sonra yeniden devam ediyordum. "Onlar 1,5 saat karda mücadele edecekler, biz de bu kadar yorulalım canım" diyordum içimden. Bir de merakım vardı tabii: Saha ne durumdaydı acaba? Bir olumsuzluk ihtimalini aklıma bile getirmek istemiyordum. Kar yağışı dursa daha rahatlayacağım ama, onun da durulmaya hiç niyeti yok gibi. Bileti alıp içeriye girdim. 2-3 bin kişi ancak var. Sahayı temizlemeye çalışıyorlar. Fakat durum iyi görünmüyor. Temizlenen yerleri yoğun kar yeniden dolduruyor, çizgiler belirli hale gelemiyor. Hayra alamet değil! Birikim çok sayılmaz. Yağış dursa, oynanır. Lakin yağış hem görüşü engelliyor, hem çizgileri siliyor. Yarım saat içinde yağış durmazsa, bu havada maç oynanmaz. Kanaatim buydu. Nitekim yağış durmadı, hakem gelip şöyle bir baktı ve maçı erteleme kararını hemen verdi. Bize de anons ettiler, "biletlerinizi saklayın, erteleme maçında geçerli olacak" diye. Sonra seyircilerin bir kısmı sahaya indi, kartopu oynadı! Hiç umudum yoktu ama o bileti sakladım ve aylar sonra Dolmabahçe'de gece oynanan tehir maçında geçerli oldu ve imtiyazlılar gibi "E" kapısından içeriye alındık. Böyle bir "resmen sözünde durma" olayı yaşamak beni çok şaşırtmıştı. Maç vesile. Hatırımda kalan karlı bir kış gününde yaşanan İstanbul manzaraları... Onca mesafeyi kış kıyamette eğlenir gibi koşarak aşmam... Gençlik, biraz çocukluk. Acaba tarih neydi diye internetteki arşive baktım ve buldum: 18 Aralık 1966 Pazar... Yani 45 yıl önce... Ali Sami Yen Stadı daha yeni yapılmıştı. Eskiden de vardı ama stat gibi değildi, yarım tribünlü bir saha durumundaydı. Ve orası çok eskiden beri Galatasaray'ındı. 45 yıl geçmiş, hafızamdan silinmemiş. Hem de oynanamamış bir maç... 1966'da. İz bırakan, aslında kendi gençlik yıllarım, İstanbul'un güzelliği. Futbol ilgisi, basit ve sevimli bir vesile. O yıllar Metin Oktay'lı yıllardı. Sonra da maça falan gitmedim zaten. Metin Oktay Galatasaraylıydı ama öyle bir saygı duygusallığına sahipti ki Fenerbahçelisi de Beşiktaşlısı da onu severdi. Bizim insanlarımız duygusal insanlardı eskiden. ... 45 yıl önceki bir hatıramı, oynanmamış bir maçın hatırasını anlattım. Peki, Taksim'den metroya binip 10 dakikada mükemmel bir stadın tarihî açılışına giden "protestocu" yarın neyi anlatacak hatıra olarak? Bu kadar kuruluk, sığlık, duygusuzluk olur mu? Ben asıl onların haline, bu halimize üzülüyorum. Yoksa ne Sayın Başbakan bir şey kaybeder, ne Galatasaray. Rüya gibi bir açılışı gölgeleyenlerdir kayıpta olanlar.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER