İhvan-ı Müslimin neden çekiniyor?


Mısır'da özgürlük intifadası devam ediyor. Mısır halkının bu onurlu direnişini 'ayaklanma' kelimesinin soğuk ve duyarsız ruhuna teslim etmek haksızlık olur. Ayaklanmalar her daim suç addedilir ya. Gözlerimde Cemil Meriç'in şu satırları canlanıyor: "... İhtilaller fizyolojik bir olaydır, ayaklanma patolojik. İhtilal hiçbir zaman suç değildir, ayaklanmalar daima suçtur..." Mısır halkının ayaklanması değil egemenlik hakkını araması söz konusudur. Görünen tabloda Ortadoğu'da taşlar yeniden döşeniyor. Önemli olan taşları kimin ve nasıl döşeyeceği? Kuşkusuz ABD'nin askeri ve stratejik önemdeki Mısır'daki gelişmelere nasıl bir ayar çekeceği belirleyici olacak. Tunus halk hareketinden sonra bölgedeki muhtemel 'domino etkisi'ni Washington gördü. Değişimin kaçınılmaz olduğu Ortadoğu'da, hayata geçecek yeni yönetimlerin teşkilini halkların inisiyatifine bırakmak, ABD açısından ciddi stratejik kayıplar doğuracaktır. Mısır'da ordunun kilit bir konum işgal ettiği ortada. Israrla gitmemekte direnen Mübarek ile halk arasında nihai olarak hangi yönde hareket edeceği belli değil. ABD'nin dolaylı etki ve kontrolü, 470.000 civarında personel barındıran ve dünyanın 10. büyük ordusu olan Mısır Silahlı Kuvvetleri üzerinden beliriyor. Washington'dan ülkesine dönen Mısır Genelkurmay başkanının tavrına bakıldığında ABD'nin Hüsnü Mübarek yönetimine halka karşı silah kullanmama işareti verdiği anlaşılıyor. Bu serencamda İhvan (Müslüman Kardeşler) gibi halk tabanlı köklü ve güçlü bir muhalif siyasal yelpaze varken, Muhammed El Baradey isminin ön plana çıkması oldukça manidar. İyi bir liberal olarak bilinen Baradey, isyan başlar başlamaz Mısır'a gönderildi. Halk nezdinde çok büyük bir desteğe sahip olmamasına rağmen ev hapsine alınarak Mısır halkına reklamı yapıldı. Yine de ABD açısından tam güven telkin eden bir isim değil. Zira Baradey, UAEK başkanıyken İran'ın nükleer programı konusunda ABD'yi ve İsrail'i kızdırmıştı. Kendi nükleer programlarını değil de başkalarının nükleer programlarını eleştiren ülkelerin çifte standardına dikkat çekmiş ve itibar kazanmıştı. *** ABD, Ortadoğu'da demokratik dönüşüm hareketlerini azami ölçüde kontrol ederek, kendi etki alanından uzaklaşmayacak bir demokrasi mimarisine girişti. Radikal olmayan muhalif grupların yeni kurulacak hükümetler içerisinde yer alması, fakat bu muhalif hareketlerin tek başına iktidara gelmesine izin verilmemesi. Kısaca Batı, Ortadoğu'daki değişim gerçeğini görüyor. Yıllardır destekledikleri ve Ortadoğu halklarının başına monte ettikleri otoriter liderlerin sonunun geldiğini kabul ediyor. Ama bilhassa geçiş döneminde güdümlü bir demokrasi tablosunu çizmenin peşindeler. *** Peki, bunca karmaşa içinde en etkili muhalif grup olan İhvan-ı Müslimin neden sahada ön plana çıkmıyor? Neden açıkça isyan hareketinin liderliğini ve yönlendirmesini yapmıyor? Sanırım İhvan, yıllar önce Cemal Abdünnasır'dan yediği kazığı şimdilerin puslu havasında tekrar ordudan ve Batı'dan yemek istemiyor. İhvan, 1952 Temmuz darbesinin en önemli destekçilerinden birisiydi. Hatta Müslüman Kardeşler'in meşhur simalarından Seyyid Kutub'un 1953'te Hür Subaylar'ın organize ettiği Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin genel sekreterliğini yaptığı da biliniyor. İhvan'ın desteğiyle Nasır'ın Hür Subayları, İngiliz yanlısı Kral Faruk'u devirdikten bir müddet sonra İhvan, Hür subayların söz verdikleri İslami yönetime geçmeyi istemediklerini, halkı kandırdıklarını iddia ederek sert tenkitler yapmıştı. Nasır, Müslüman Kardeşler'in darbe hazırlığında olduğu bahanesiyle bir siyasal parti olmadığı halde Müslüman Kardeşler'i kapatma kararı almış, Seyyid Kutub, Abdülkadir Udeh gibi hareketin önde gelenlerini tutuklatmış, 4 kişiyi idam etmişti. Sonrasında yıllarca İhvan avı devam etti Mısır'da. Sonuçta Mısır halkı su gibi akıyor. Elbet yatağını bulacak. Akif'in dediği gibi. Belki bugün belki yarın. Belki yarından da yakın.
<< Önceki Haber İhvan-ı Müslimin neden çekiniyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER