Erdoğan, Putin olmak mı istiyor?


Başbakan Erdoğan bir süredir, hemen yalnızca TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ile birlikte, Türkiye'nin mevcut hükümet sistemini terk edip yerine başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemini benimsemesini öneriyor. Cumhurbaşkanı Gül bu konuda "çekinceleri" olduğunu söyledi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de, Gül'e katıldıklarını beyan ettiler. 2007 seçimleri öncesinde sivil ve demokratik bir anayasa taslağı hazırlamakla görevlendirdiği, Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki heyetin tamamı ise, Başbakan'ın önerisinin çok kötü bir fikir olduğunu belirtiyor. Muhalefet partilerinin karşı oldukları muhakkak. Muhalefet bir süredir AKP'nin Türkiye'yi İran'a çevireceği iddiasından vazgeçti, onun yerine Rusya'ya çevireceğini; Erdoğan'ın Putin gibi olmak istediğini söylüyor. Bunlara rağmen Başbakan'ın, Fransa ve (evet!) Rusya'daki (hemen bütün yetkilerin başkanın elinde toplandığı) yarı-başkanlık sistemini örnek göstermesini anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü Haziran'da seçimlere gidilirken ülkeyi kutuplaştırması, AKP'ye destek verenlerin bir kısmını uzaklaştırması, iktidarın oylarını azaltması kuvvetle muhtemel; benimsenmesi ihtimali ise çok zayıf olan bir önerinin gündeme getirilmesini akıl ve mantıkla bağdaşır bulmuyorum. Akıl ve mantıkla bağdaşmayınca, akla psikolojiyle ilgili izahlar geliyor. Başbakan'ın bundan sonraki Cumhurbaşkanı olmak ve o zaman da olabildiğince güçlü bir Başkan olmak istediği iddia ediliyor. Mısır diktatörü Mübarek'e seslenirken "Bizler faniyiz, kalıcı değiliz. Müslümanlar olarak hepimizin gideceği yer, iki metreküp çukurdur..." diyebilen, demokrasinin kişilerin değil kuralların yönetimi olduğunu muhakkak bilen Erdoğan'ın nasıl böyle düşünebileceğini izah da güç, ama kabul edilebilir başka bir izah göremiyorum. Başbakan'a hak verdiğim husus, başkanlık sisteminin tartışılması için yaptığı çağrı. Belki bu tartışma Erdoğan'dan önce Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in de hayalini kurduğu tasavvurun ne kadar isabetsiz olduğunun anlaşılmasına yardımcı olur. Başkanlık ya da yarı-başkanlık sistemi Türkiye için berbat bir fikir. Neden? Başlıca üç hükümet sistemi var: Yürütme gücünün halkoyuyla seçilen Başkan'da olduğu Başkanlık; halkoyuyla seçilen Başkan ile parlamentodan çıkan Başbakan arasında paylaşıldığı Yarı-başkanlık ve parlamentodan çıkan Başbakan ve hükümette toplandığı Parlamenter sistem. Her birinin üstün tarafları ve sakıncaları olduğu muhakkak. Her ülkenin kendi ihtiyaçlarına uygun olanı seçmesi doğal. Başkanlık sistemlerinin farklı siyasi görüş ve partiler arasında uzlaşma kültürünün zayıf olduğu toplumlar açısından büyük sakıncalar taşıdığı konusunda yaygın bir ittifak olduğu muhakkak. Sakıncalar şunlar: Otoriterliğe kayma eğilimi. Otoriterliğe kayan ya da hukuk dışına çıkan Başkanı görevden uzaklaştırmanın güçlüğü. Başkan ile parlamento çoğunluğunun ayrı partilerden olması halinde yönetimde istikrarsızlık tehlikesi. Parlamenter sistemin üstünlükleri ise şunlar: Hükümet ve parlamento, aynı parti veya partilere dayandığı için yasama hızlı çalışabiliyor. İktidar gerektiğinde seçim yapılmadan da değiştirilebildiği gibi, seçimler istendiğinde yenileniyor. Gerek demokrasiye geçiş aşamasında olan, gerekse etnik ve dinsel bakımdan bölünmüş toplumlar için çok daha uygun özelliklere sahip. Başkanlık ya da yarı-başkanlık hükümet sistemlerinin Türkiye'nin bünyesine uygun olmadığı çok açık. Zira, ne yazık ki, bizde gerek demokrasi üzerinde mutabakat, gerekse uzlaşma kültürü hayli zayıf. Son referandum ölçü alınırsa, halkın en az % 42'si bürokratik vesayet düzeninin devamından yana. Hemen her konu kutuplaşmaya vesile olabiliyor. Toplumumuzda siyasi görüş ayrılıkları yanında, dindar-laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt eksenlerinde bölünmeler var. Asıl ihtiyacımız olan gerek hükümet, gerekse seçim sistemini ucubelikten kurtarmak. Nasıl? Cevabı gelecek yazıda.
<< Önceki Haber Erdoğan, Putin olmak mı istiyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER