Hapishane devletler, cellat hükümdarlar


Kuzey Afrika ve Orta Doğu halkları iktidarı saraylardan sokaklara indirdiler, ülkelerini kendileri için bir hapishaneye dönüştüren yöneticilerini istemediklerini haykırıyorlar. Ama hükümdarları onları, kendileri giderse "kurt kapacağı" yalanıyla korkutuyor ve "fareler" (Kaddafi) diye aşağılıyor. Sahi bu hadlerini bilmez adamların ve hırsız akrabalarının bir ülkenin tüm halkını tutsak almaları ve onlara on yıllarca hapishane hayatı yaşatmalarının gerekçesi ne? Eski sömürgeci efendilerin verdiğinden daha fazla özgürlük, refah, adalet ve özgüven mi vermişler? Öyleyse bu ülkelerin halkları neden bunların tümünden mahrum kaldıklarından şikâyetçi? Diktatörler, padişahlar bile (yani mutlak otorite sahipleri) halkın sempatisini ve desteğini yitirirse tahtında veya koltuğunda kalamıyor. Bugünün despotları bunu görmüyorlar mı? Kaddafi, "sonuna kadar savaşacağını ve gerekirse şehit olacağını" söylüyor. Hangi gazada? Halkına karşı verdiği savaşta mı? Bana bu yazıyı yazdıran iki devlet başkanının konuşması oldu. Biri sürmekte olan iç savaşa rağmen ülkesini kendi yazdığı kutsal (yeşil) kitaba göre keyfince yönetmekte ısrar eden Kaddafi diğeri Tunus, Mısır ve şimdi Libya'daki ayaklanmaların, İran İslam Devrimi'nde mülhem olduğunu iddia eden İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad. Kaddafi yumruklarını havaya sallarken genellikle giydiği kendi çizimi renkli üniformalarından birini değil, daha çok Arap sokağının kıyafetini taşıyordu. Ne de olsa o "Devrimin Kardeş Lideri"ydi. Asker kıyafetinden çok bir askeri bando şefine benzeyen üniformalarla bir tiyatro figürüne benzemenin sırası olmadığını o da hissetmiş olmalı. Olan biteni yabancıların bir komplosu olarak göstermeye çalışıyor, "Kaddafi'yi seven kadın, erkek, çocuk" herkesi rejimi(ni) korumaya çağırıyordu. Neden Libya halkı çoluk çocuk onu veya herhangi birini sevmek zorunda olsun ki? Yönetici halkına hizmet etmeye talip olur ve halkı da onu hizmetine bakarak değerlendirir; verdiği nota göre destekler veya desteklemez. Yüz kırışıklıklarını gidermek için botox iğnesi yaptırmaktan mimiklerini kaybeden ifadesiz yüzüyle konuşma yeri olarak 1986'da Amerikan uçaklarının bombaladığı ve hâlâ Amerikan emperyalizminin bir simgesi olarak korunan eski evini seçmiş. Yarı yıkık (ama tozu sürekli alınan ve dağınıklığı muntazaman düzenli tutulan) kapısı havaya uçmuş bu evi yeğlemesinin amacı, "işte yine" yabancı düşmanlar masum ve makul Libya halkını kışkırtıyorlar ve ülkede ikilik çıkarıyorlar mesajı vermek için. Kurnazca ama artık kimse buna inanmıyor. Neden sokağa dökülmüş bu insanlar canlarını verecek kadar tepkililer diye kendisine hiç sormuyor. Seyrederken ölçüyü kaçırmış, düşünce terazisinin dengesi bozulmuş bir insanla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Ama o anlamıyor. Yarattığı yalancı dünyada gerçeklerle bağını koparalı çok olmuş. Ahmedinejad ise başka bir harika, bölge halklarının ayaklanmalarını onaylıyor ve hiçbir hükümetin sokaklara dökülen halka karşı şiddet kullanmamasını salık veriyor ve despotlara, halklarını dinlemesini söylüyor. "Halkın taleplerine kulaklarını kapatan liderler meşruiyetlerini kaybeder" diyor. İnsan şaşırıyor: Sanki İran'da sokağa çıkan her grubu acımasızca dağıtan, protestoları şiddetle ve kan dökerek bastıran, muhalifleri hapse atıp işkence eden onun yönetimi değilmiş gibi. Son seçimlere hile karıştırmayı sofuca bağlı olduğu inancıyla bağdaştırmakta sakınca görmüyor. Bu ahlak denen şey ne kadar göreli? Başkası için iyi olan kendisi için sapkınlık ve yıkıcı olabiliyor! Galiba Orta Doğu'da uç veren devrimi biraz da bu ahlaki yozlaşma tetikliyor.
<< Önceki Haber Hapishane devletler, cellat hükümdarlar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER