12 EYLÜL'ÜN ACILARI!


Haklı olarak 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümü nedeniyle; o günlerde yaşanmış acıları ve istenmeyen tavır ve davranışların geçit töreni haline geldiği yazılar gündemin ön sıralarında. Şüphesiz 12 Eylül darbesi veya ihtilalı üzerine yazılmış çuvallar dolusu belgeyle birlikte, söylenecek de çok sözler var. A.Turan Alkan bu sebeple;”12 Eylül buz gibi darbeydi ama onu ahlâken 27 Mayıs'ın, 28 Şubat'ın, Balyoz'un, Ergenekon'un yanına koyamazsınız. Şeytan teferruatta gizlidir.(12.09.2011-Zaman)” Değerlendirmesinde bulunuyor. Hak vermemek mümkün değil. Ancak bu; ‘darbeler iyidir’ anlamını taşımıyor. Bu arada 9 Mart cuntasının tasfiyesinde ve deşifresinde rol oynayan Mahir Kaynak’ın; ‘9 Mart cuntasının tasfiyesi ve deşifresinden sonra, 12 Mart’ın önde gelenleri ve 9 Mart cuntasının lider kadroları arasında anlaşmayla, T.C içinde yeniden rol dağılımı yaptılar ve üst-alt ilişkisinde her iki taraftan altta kalanlar daha çok ezildiler.’ ifadelerini dikkatlerinize sunmak isterim. Bu bağlamda 12 Eylül 1980’de de aynı dramın yaşanmadığını söylemek saflık olur diye düşünüyorum. Yukarıya aldığım varsayım-teori veya tespitler maalesef 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, millet olarak yaşanan acıları ve travmayı görmezden gelmemizi gerektirmiyor. Çünkü 12 Eylül’de yaşanan menfi olayların sebep ve sonuçlarını millet iliklerine kadar zaten yeterince hissetti. Aksine yapılan yanlışların hesabı yapanlardan ve taraflardan sorulmalı ve sorgulanmalı diye düşünüyorum. Çok canlar yandı! Nice ocaklar söndü, nice insanlar işlerinden oldu, üstelik nicelerine yurdunu, yuvasını terk ettirdiler. Bunlar elbette 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında yaşandı. Bununla birlikte 12 Eylül 1980 müdahalesinin 9 Mart cuntasına karşı yapılan 12 Mart muhtırasında olduğu gibi- TSK içindeki bir kanatın tasfiyesiyle birlikte Türkiye’yi bir uçurumun kenarından çektiği düşüncesi bende daha ağır basıyor. Bu arada 28 Şubat kasırgasının siyasilere ‘kazığa oturtma’ tehdidinden, ’bu ülkede 20 milyon eksik olursa, daha kolay idare edilir’ zihniyetinin 27 Mayıs’da yaşananlarla eş değer olduğunu savunmak, 12 Eylül darbesinde yaşananları elbette aklamaz. Ancak zamanı geri getirmek ve yaşananları engellemek mümkün olmadığına göre, hatta daha kötüsünden kurtulduğumuz için bu yüzden ‘kötünün iyisi’ anlamında değerlendirmek de insafsızlık sayılmamalı diye düşünüyorum. ‘Kötünün iyisi’ni özellikle kullandım çünkü, toplum olarak son çeyrek asırda yaşadığımız ve iliklerimize kadar hissettiğimiz 28 Şubat kasırgası ve ortaya çıkan ayışığı, yakamoz, eldiven, sarıkız darbe günlükleri ve Balyoz darbe planları; doğrusu benim uykularımı kaçıran ve milletin geleceğine prangalar vuran ayrılıkçı-ayrımcı ve ‘kendi(dinleri)lerince’ millete giydirilmek istenen deli gömleğini tasvir eden detaylarla dolu. Ancak topraktan fışkıran silahlar ve tavan arasına gizlenmiş bombaların yanında ‘cami bombalama’ ve arkasından kurtarıcı rolüne soyunarak idareyi ele geçirme ve anayasal düzene savaş açma iddiaları, doğrusu bu anlamda 12 Eylül 1980 müdahalesine rahmet okutan cinsten. Çünkü 27 Mayıs, 28 Şubat ve halen mahkemenin önünde duran Ergenekon iddiaları ve Balyoz darbe planları; bir milleti toptan mahkum eden bir zihniyetin ürünü olduğu, ortaya çıkan bilgi-belge ve iddialarla daha net görünüyor. 12 eylül ile 27 Mayıs, 28 Şubat ve Ergenekon iddiaları arasında ayrım yapmamızın sebebinde ise; 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası millete yaşatılan travmanın devamı bir zihniyetin ürünü 28 Şubat kasırgası, ayışığı, yakamoz, sarıkız, eldiven darbe günlükleri ve Balyoz darbe planlarında toplumu yeniden dizayn ve mühendislik ile kendi(din)lerince yönetme arzusunun vicdan sınırlarını aşmış olmasının etkisini özellikle vurgulamak isterim. Asırlarca bir arada yaşamış kültürleri, dipçik zoruyla tekleştirmek ve eşleştirmek mantığına dayalı ‘kültür soykırımı’na dayalı darbe zihniyetinin demokrasi denizinde yok olması temennisiyle. [email protected] twitter/maomazhar
<< Önceki Haber 12 EYLÜL'ÜN ACILARI! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER