Yokluk


"Onları saptıracağım ve boş hevesler, özlemler ile dolduracağım..." Nisa -119 Michael Jackson'un ölmeden önceki konser provalarının yer aldığı belgeselinde söylediği çok ilginç bir tespit var: 'Bu gezegen hasta!' Önceki gün gelişmiş ülkelerde yapılan nümayişleri izlerken aklıma gelip durdu bu cümle. Kapitalizmin kalbinde başlayan işgal 11 ülkeyi sarmış durumda. Bu ülkeler yoklukla, açlıkla sınanan ülkeler değil üstelik. Kendi kalibresinde hepsi gelişmiş ülkeler. Ancak çok ciddi bir gelir adaletsizliği ve hakkaniyetsizlik söz konusu. İnsanları isyan ettiren de sanırım bu haksızlık... Bu gezegen hasta gerçekten... Hayır, çoğu kişinin iddiasının aksine ekolojik bir hastalıktan, mevsimlerin, tabiatın bozulmasından bahsetmiyorum. Bunda da insanoğlunun kabahatli olduğu bir gerçek ama günümüz beşeri hastalıklarının tamamı kendi günahlarımız ve azgın iştahımızdır, diye düşünmekteyim. Charles Baudelaire utanıyordu, neden biliyor musunuz? "Susuzluğumuzdan daha büyük olan bardaklarımız, sürahilerimiz yüzünden utanıyordum." diyor Fransız filozof şair. İhtiyaçlarımız ve taleplerimiz. Ve dünyanın içine girdiği iktisadi bunalımlar... Ekonomist Mustafa Özel'in Yeni Şafak'ta yayınlanan röportajı bu anlamda çok enteresan geldi bana. Özel, modern insanın marazi yönlerini teker teker saydıktan sonra şöyle diyordu: "İcat edilmiş bir kıtlık içinde yaşıyoruz!" Şöyle açıklıyor: "Kapitalizm, doğal kıtlığa yapay bir boyut ilave etti. Modern dediğimiz, bizim de içinde olduğumuz insanlar katmerli bir kıtlık içinde yaşıyor. Bu üretilmiş, icat edilmiş bir kıtlıktır. Renkli televizyon kıtlığı çekiyordu gençlik yıllarımdaki insanlar, sonra plazma kıtlığı, LCD kıtlığı, şimdi LED kıtlığı çekiyor. Kıtlığı çekilen on şeyden dokuzuna hakikatte ihtiyacımız yok." Geçtiğimiz gün hayata gözlerini kapatan Steve Jobs'un annesinden aldığı bir nasihati tekrar ekleyeyim buraya: "Bir insanın ancak ihtiyacı kadar serveti olabilir, gerisi gösteriştir." Ekranlarda dakika başı koca koca binaların, yaşam tarzlarının ve toprağın üstüne yatırım yapmanın akıllılık olarak dayatıldığı bir dünya hasta değil de nedir? Vermek bilmeyen insanoğlunun ölçüsüz bir şekilde hep istemesi tuhaf bir durum. Elbette biliyorum; bu devirde kimseden "Yâri gâr" olan Ebu Bekir efendimizin yaptığını beklemek safdillik. Verecek bir şeyi kalmayınca üzerindeki elbiseyi çıkarıp verebilecek kadar diğerkâm olmak... Kelime çoktan unutulmuş, hatta yürürlükten bile kalkmışken ve vermek düpedüz 'enayilik' sayılmaya başlamışken, dünyadaki adaletsizlikten, insafsızlıktan, bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pulun dağılımından şikâyetçi olmak haklı gibi görünebilir ama tedavisi değildir bu hasta dünyanın. Bu gezegen hasta, bu dünya susuz, bu dünya kıtlıkla uğraşıyor... Vermeyi düşünmeden istemeyi hak ve hakkaniyet sayan insanlık yanılgıda... Susuzluğumuzdan daha büyük olduğu için bardaklarımız, çekiyoruz acıları. Sonradan türetilmiş yapay bir kıtlığın öfkeli kurbanlarıyız çoğumuz. Şükretmenin yerini şikâyet etmek almış nice zamandır. "Yoldan çıkaracağım. Onları sandığın gibi bulamayacaksın!" diyordu İblis. Yıkılsa da sistemler, devrilse de diktatörler, yerle bir olsa da kapitalist düzenler. Eğer insan kendini düzeltmezse hiçbir faydası olmayacaktır ne yazık ki! Buyurun hepimiz test etme imkânı: Gerçek ihtiyaçlarımız ile isteklerimizi karşılaştıralım bir. Bakalım hangisi daha büyük! Yokluğu öyle tanımlayalım da, görelim gerçek bir kıtlık içinde miyiz?

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER