Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı

Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı -İsveç Lund Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hooglund: -İranın politikası sanıldığı gibi İslama dayalı değildir. Onların yaptığı İran milliyetçiliğidir ve bu konuda çok hassastır


BURSA (A.A) - İsveç Lund Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eric Hooglund, İranın dış politika unsurlarının temelinin İslama dayalı olmadığını belirterek, Onların yaptığı İran milliyetçiliğidir ve bu konuda çok hassastır. Bende 1979 devrimi sırasında oradaydım ve sloganlar hep Amerikaya karşıydı dedi.
     Hooglund, Uludağ Üniversitesi (UÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümünce Mete Cengiz Kültür Merkezinde düzenlenen, Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansının, İranın Ortadoğu ve komşu ülkeleriyle ilişkilerinin değerlendirildiği oturumunda, Suriyede yaşananların İran için de endişe verici olduğunu söyledi.
     Eric Hooglund, 1979 İran İslam Devrimini bizzat gözlemlendiğini dile getirerek, şöyle konuştu:
     İslam aslında Suudi Arabistanın bir markası olarak ortaya çıkıyor. Bölgesel manada olaya bakmak gerekirse İranın Tunus, Libya ve Bahreyn hükümetleriyle ilişkileri iyi değil. Bahreynde olan bitene baktığınızda İranlılar çok bulaşmadı ama kaygıları yok değil. Uluslararası seviyede İran çok daha kaygılanıyor. Amerikayı hegemonyasını kurmakla suçluyor. İran ve Amerika için birbirleri şer odağı.
     İranın politikalarının İslama dayalı olduğuna inanmıyorum. İran milliyetçiliğidir onların yaptığı. Onlar çok hassastır bu konuda. Ben de devrim sırasında oradaydım. Sloganlar hep Amerikaya karşıydı. Onlar ABDden özgürlüğümüzü kazanacağız diyorlardı. 1953ten 1978e kadar kendilerini koloni olarak görüyorlardı. İran ve Amerika bir gün dahi olsun anlaşmaya varamadı. İrandaki milliyetçiler, ABD ile ne zaman didişsek kaybediyoruz diyorlar ve hassasiyetleri artıyor. Tabii rejimin yürümesi için buna ihtiyaçları var.
    
     -Türkiye, İran ve Mısır üçlüsü arasında işbirliği-
    
     Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat ise Türkiye ve İran arasındaki ekonomik işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığını, buna paralel bölgesel güç olma iddiası taşıyan her iki ülkenin de bu ideali yakalayamadığını söyledi.
     İnat, 2011 rakamlarına göre, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 16 milyar dolar olduğuna değinerek, şöyle dedi:
     Oysa ki Hollanda ve Almanya arasında bu rakam 200 milyar dolar civarındadır. İran ile bundan yaklaşık 10 yıl önce 1 milyar dolar ticaret yapıyorduk. Bana göre, Türkiyenin en önemli komşusu İrandır. Fransa için Almanya hangi öneme sahipse Türkiye için de İran aynı öneme sahiptir. Bu iki ülke kendilerini bölgesel güç olarak görmek istiyorsa aralarındaki ilişkiyi daha da ileri taşımak zorundadır. Türkiye, İran ve Mısır üçlüsü tam manasıyla işbirliği yapmadığı müddetçe Ortadoğuda kalıcı barış sağlanamaz. Dış güçler ne kadar uğraşırsa uğraşsın barış gelmez. Bu, çok zor ama olması gerekendir.
     Türkiye ile İran arasında tarih boyunca karşılıklı güvensizlikten kaynaklanan gerginliklerin olduğunu dile getiren İnat, şunları kaydetti:
     Çok eski bir sınıra sahibiz. Sıcak çatışma yok ama sürekli bir gerginlik söz konusu. 2005ten sonra ise farklı bir ilişki tarzı geliştirildi. Bu gerginliğin nedeni bu iki ülke arasında güven algısı söz konusu olmamasıdır. Bu güven ilişkisinin kurulamaması ekonomik hacmin geri kalmasına sebep olmuştur. 2011 rakamlarıyla oransal olarak bakarsak Türkiyenin dış ticaretinde İranın yeri sadece yüzde 3,5 paya sahiptir. Buna karşın Fransanın, Almanyanın dış ticaretindeki payı yüzde 18dir.
     Yıllarca bu kadar mesafeli olunmasının sebebi ideolojik çatışmadan dolayıdır. 1980li yıllarda İran, devrimi ihraç etmeye çalıştı ancak Türkiyeye bu durumun yansımaları 1990lı yıllarda oldu. Hizbullah meselesi, Merve Kavakçının meclise başörtülü girmesinin ardından İranın açıklamaları bu tedirginliklerin sebebi oldu. Ancak son dönemde farklı yürütülen dış politika, tarihte görülmeyen güvene yol açtı. İdeolojik farkılıklar görmezden gelinmeye başlandı ve bir yol açılmış oldu.
     İranın nükleer programı hakkında bilgi veren Altın Koza Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halit Mustafa Tagma da bölgede İsrailin nükleer silaha sahip olmasından ötürü İranın da bu tip bir güce ulaşmak istediğini ifade etti.
     Tagma, İranın olası bir İsrail işgaline karşı nükleer silahı koz olarak kullanmak istediğini dile getirerek, şöyle konuştu:
     Realist olursak nükleer silah yapmak istiyorlar. İsrailin de nükleer silahı olduğunu düşünürsek, İranın bunun ne kadar istediğini anlayabiliriz. Ayrıca işgal ihtimalini böyle engelleriz diye düşünüyorlar. Bazılarında olup bazılarında olmaması tabii ki çifte standarttır. İran, nihayetinde silah geliştirirse daha da güçlenecektir. Türkiye, İranın nükleer silah geliştirmesini istemez ancak İrana saldırı olursa, İran Hürmüz Boğazını kapatır ve petrol fiyatları tavana fırlar. İsrail, burada kilit devlet.
    
     Muhabir: Metin Aktaş
     Yayıncı: Murat Taydaş
<< Önceki Haber Dördüncü Uluslararası İlişkiler Konferansı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER